27 Kasım 2015 Cuma

Bu Seviye Bize Fazla...

  Gecenin özeti: 2 takım arasındaki belirgin kalite va seviye farkının çok net bir şekilde ortaya çıktığıdır. Bir tarafta Simeone’nin son yıllarda müthiş bir istikrar yakalayan takımı, öteki tarafta zor bir dönemden geçen, kadrosu sıradan Galatasaray…
  Ortaya çıkan 2-0’lık skor az bile. Oyunun hakkı, 5-0, 6-0 falandı çünkü. Taffarel sahaya öyle bir kadro çıkarmış ki ‘’Hadi fazla yormayın bizi, atın kaç tane atacaksanız da dönelim İstanbul’a’’ kadrosu denir buna!
  Şampiyonlar Ligi gibi bambaşka seviyede futbol oynanan bir organizasyonda, gruptaki final karşılaşmanızda orta sahada Jem Paul-Bilal ikilisiyle başlıyorsanız siz oyuna, söylenecek, üzerine konuşulacak fazla bir şey yok aslında…
  Taffarel’in takımın başında sahaya çıktığı şu 2 maçta gördük ki, efsane kalecimizin teknik direktörlük yapması şu aşamada hiç ama hiç mümkün değil! Bunca yılda bu konuda kendini  hiç ama hiç geliştirememiş çünkü. Çalıştığı teknik direktörlerden hiçbir şey öğrenememiş. Bu da çok acı bir durum…
  90 dakika boyunca değil rakip kaleye gitmek, kendi yarı alanında bile arka arkaya 5 pas yapamayan, oyunun hiçbir anında rakibi zorlayamayan, sürekli olarak topu kapmaya çalışıp bunda da başarılı olamayan ve kalesini savunmak durumunda kalan bir Galatasaray vardı sahada. Sanırım benim Şampiyonlar Ligi tarihinde izlediğim en kötü Galatasaray’dı…
  Öylesine karaktersiz, öylesine ruhsuz bir futbol ortaya koyduk ki, mağlubiyeti resmen kabullenmiş haldeydik! Gerçekten çok yazık…
  Tabi, Selçuk ve Burak’ın yokluğunda sahaya çıkan takım bizlere kadro yapımızın ne kadar kısıtlı olduğunu, mevcut oyuncu topluluğunun ne kadar yetersiz olduğunu, devre arasında bu takıma mutlaka ve mutlaka takviye gerektiğini gözler önüne sermiştir!
  Tabi böylesine yetersiz bir kadroyla sahaya çıkıp, üstüne de futbol adın hiçbir şey ortaya koyamazsanız, mağlubiyet kaçınılmaz oluyor. Oyuncularımız yatsınlar kalksınlar Muslera’ya dua etsinler. Tarihi farktan kurtardı çünkü takımını…
  Şampiyonlar Ligi’ne veda ederken Avrupa Ligi umutlarını son maça taşıdık. İstanbul’da Astana önünde alacağımız bir beraberlik bile bizi Uefa Avrupa Ligi’ne götürecek. Ki mevcut şartlarda Şampiyonlar Ligi için oldukça yetersiz olan takımımızın hayrına olur bence bu…
  Peki bundan sonra ne olur? Antalyaspor maçının ardından yazdığım yazımda ‘’Allah gelecek olanın yardımcısı olsun’’ demiştim. O şanslı kişi Mustafa Denizli oldu. Birçoğumuz da bekliyordu zaten Mustafa Hoca’yı. Çünkü sezon ortasında hoca değişikliğine gittiğiniz zaman seçenekler kısıtlı oluyor…
  Mustafa Denizli’yle birlikte mutlaka bir şeyler değişecektir. En azından Hamza Hamzaoğlu döneminde olduğu gibi golü bulduktan sonra geriye çekileceğimizi ve sadece müdafaa yaparak maçları bitireceğimizi zannetmiyorum.
  Bunun dışında Sabri gibi Umut gibi Hamza Hamzaoğlu’nun üzerlerinde anlamsızca ısrar ettiği bazı oyuncuların bundan sonra formayı bu kadar sık giyebileceklerini de düşünmüyorum.
  Kasımpaşa maçıyla birlikte açılacak yeni sayfada, her şeyin güzel başlaması ve öyle gitmesi en büyük temennimiz şüphesiz. Umarım Mustafa Hoca’nın dokunuşu takımda sihirli değnek etkisi yaratır da, son 1.5 sezonda izlemediğimiz kadar iyi bir Galatasaray izlemeye başlarız …

                                                                                       Kerem ZÜLFİKAR