Ligin ilk yarısını
zirvenin 10-11 puan gerisinde kapamak, Galatasaray’ın doğasına, genlerine
aykırı bir durum elbet. Pek alışık olmadığımız bir tablo yani. Tabi buna sezon
ortasında yaşanan teknik direktör değişikliği, yetersiz bir başkan ve
beceriksiz bir yönetim kurulu da eklenince ister istemez başarılı bir sezon
geçirme isteği, hayalperestlikten öteye gidemiyor…
Yapılacak yeni
transferlerle bir nebze de olsa bazı şeyler değişebilir belki diye umutlanmak
istediğimiz şu günlerde, yaşanan onca olumsuzluk yetmezmiş gibi bir de UEFA’dan
ceza alacağımız haberinin gündeme düşmesi işleri iyiden iyiye içinden çıkılamaz
hale getirdi bizim için…
Dursun Özbek’e
sormak istiyorum; göreve başladığın günden bu yana ‘’Finansal Fair Play’’,‘’Mali
Kriterler’’,‘’UEFA gerçekleri’’ vs. deyip deyip durdun. ‘’Çok dikkatli hareket
etmemiz lazım.’’, ‘’Transferde yüksek ücretler ödeyemeyiz.’’ şeklinde cümleler
sarf ettin hep. Peki geride kalan 6-7 aylık zaman diliminde neyi düzeltebildin? Ya
de neyi yoluna koymaya başladın? Görünen o ki hiçbir şey yoluna girmemiş! Yani
her şey iyiye gidiyor masalları, bizleri uyutmak için ortaya atılmış aslı
olmayan senaryolarmış!
Düşünün ki, UEFA
tarihinde ilk kez, maddi sıkıntılar yaşayan ve bu doğrultuda gerekli koşulları
sağlayabilmek adına birkaç yıl ek süre talep eden bir kulübün yaptığı başvuru
reddediliyor!
Grosskreutz
skandalı, Lynetta Kizer rezaleti ve son
olarak yaşanan bu hadise… Dursun Özbek kaç büyük skandala daha imza atacak,
bizi daha ne kadar rezil edecek büyük bir merakla bekliyorum!
Her şeyi kenara
bırakıp maça gelecek olursak, şundan artık net olarak eminim ki, gerek Mustafa
Hoca gerekse de oyuncular bu sezonu kafalarında bitirmişler artık. Geri kalan
15 haftayı da sadece oynamış olmak için oynayacaklar...
Mustafa Denizli
zaten bütün heyecanını, bütün hırsını yitirmiş. Paraya, pula, şöhrete, başarıya
doymuş, 66 yaşına gelmiş, tabiri caizse ununu elemiş, eleğini duvara asmış…
Kendisine çok fazla bir şey söylemek istemiyorum ancak, 12.hafta sonunda 7 puan
geride aldığı takım, bugün Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın olası galibiyetleriyle
19.hafta itibariyle 13-14 puan fark yemiş olacak. Yani Mustafa Hoca’yla geride
kalan 7 haftada aradaki fark 2’ye katlandı demek bunun Türkçe meali…
Dün sahaya çıkan
takımın sağ bekinin Sabri, sol bekinin Hakan Balta oluşu her şeyin özeti
aslında. 2007 yazında yaklaşık 8-9 yıllık aranın ardından teknik direktörlüğe
geri dönüş yaparak Galatasaray’ın başına geçen 72 yaşındaki Karl Heinz Feldkamp’ın,
o sezon ki ideal bekleriydi Sabri ve Hakan Balta. Yaşları 23-24 o zaman. Aradan
tam 9 yıl geçmiş, yine teknik direktörlüğe uzun yıllar ara vermiş olan bir
başka isim Mustafa Denizli’de Galatasaray çatısı altında göreve tekrar başlamış
ve takımın ideal 2 beki yine Sabri ve Hakan Balta... Tabi yaşları olmuş artık 32-33...
Yapılan onca
transfere, alınan onca oyuncuya rağmen hala ve hala Sabri oynuyorsa, büyük
umutlarla transfer edilen ve hafta arası Akhisar’la oynadığımız kupa maçında
hiç de fena oynamamış olan Martin Linnes 90 dakika boyunca kenarda oturuyorsa,
bu takıma bundan sonra kesinlikle sağ bek transferi yapılmasın diyorum ben!
Yarıştan kopmuş, bu
sezon Avrupa Kupaları’na gitmeye hak kazansa bile bu hakkın elinden alınması
muhtemel bir takımın oyuncuları ne kadar asılırlarsa maçlara, dün Galatasaray’lı
oyuncular da o kadar asıldılar işte. Muslera, Hakan Balta, Denayer, Donk,
Selçuk, Burak hepsi birbirinden kötüydü…
Semih Kaya ile başlanan
her karşılaşma 1 oyuncu değişikliği hakkınızı zorunlu olarak kullanmak
demektir. Ama son 4-5 yıldaki hiçbir teknik direktörümüz bunu ısrarla
anlamadılar, anlayamadılar ne yazık ki…
Denayer’de müzmin
sakat muhtemelen. Sürekli olarak adale sakatlığı yaşıyor çünkü. Manchester City’nin
kendisini neden düşünmediği böylelikle ortaya çıkmış oldu. Onun da Semih’ten
pek farkı yok anlayacağınız…
Donk dün Jose
Rodriguez gibiydi. Attığı her pas rakibe gitti. Tek bir isabetli pası, olumlu
hareketi yoktu. Kendisini Karşıyaka kupa maçında canlı olarak izlemiş ve çok
beğenmiştim. Ancak 2 haftadır lig maçlarında beklentilerin altında kalıyor…
Muslera için de birkaç
şey söylemek istiyorum: Geldiği günden beri medyamız, basınımız kendisini
övüyor da övüyor. ‘’Şöyle kaleci’’, ‘’Böyle kaleci’’. ‘’Avrupa’nın 3
kalecisinden biri’’, ‘’Dünya’nın 5 kalecisinden biri’’... Herkes
kurtardıklarından bahsediyor da yedirdiklerini hiç konuşmuyoruz nedense. Açın
son 5 sezonun maç kasetlerini tek tek izleyin, bu 5 sezonda Muslera’nın
hatalı yediği en az 30-40 tane gol çıkmazsa, ben de yazı yazmayı bırakıyorum!
Bu kadar net konuşuyorum! Kurtarıyor da kurtardıkları bir işe yaramıyor.
Sürekli olarak yakıyor çünkü takımı. Geçen sezonki son 3-4 haftalık performansı
dışında, Galatasaray’ı ipten aldığı bir maç ya da tek başına kazandırdığı bir
karşılaşma hatırlamıyorum ben. Muslera denince hep yaktığı maçlar geliyor
aklıma nedense. Bu sezon ki 2 Osmanlıspor maçı da bunların arasına eklenmiş
oldu…
Takımda özgüven,
inanç, motivasyon hiçbir şey kalmamış. Öne geçiyoruz, daha gol sevinci
yaşarken, santradan atılan uzun pasla topu ağlarımızda görüyoruz. Tıpkı Astana,
Antalyaspor ve Beşiktaş maçlarında olduğu gibi…
Kaç tane maçta öne
geçtiğimiz halde skoru koruyamayıp puan kayıplarına razı olduk bu sezon, inanın
hatırlamıyorum artık. Koskoca Galatasaray’ı bu hallere düşürenlere yazıklar
olsun…
Bu saatten sonra bu
takımın toparlanması imkansız gibi. Sil baştan takım yapmak, o takımın başına
da genç, başarıya aç, hırslı, arzulu bir teknik direktör getirmek lazım. Kendisine
büyük saygı duymama rağmen Mustafa Denizli’yle olmaz bu iş. Ancak mevcut
koşullarda, UEFA ile durum ortadayken nasıl sil baştan takım kurulacak, nasıl
iyi oyuncular transfer edilecek, hele hele bütün bunları Dursun Özbek nasıl
yapacak, inanın bende bilmiyorum…
Kerem ZÜLFİKAR