Geçtiğimiz sezonun
son bölümünden itibaren hep tek bir nokta üzerinde durdum. 2016/2017 sezonunda
yaşanacak ikinci bir fiyaskoyu daha ne Galatasaray camiası ne de Galatasaray
taraftarı kaldıramaz! Dolayısıyla da her anlamda yepyeni ve bambaşka bir takım
yaratmak zorundaydı yönetim.
Yapılan transferleri
eleştirmek haksızlık olur. Çünkü gerçekten önemli oyuncular katıldı takıma.
Üzerine kat be kat koyarak geri dönen Bruma’yı da yeni transfer sayabiliriz
hatta. Eldeki oyuncularla yeni gelenleri birleştirince oldukça geniş ve
alternatifi bol bir kadro çıktı ortaya. Avrupa Kupaları’nda olmayacağımızı da
düşünürsek, lig için her anlamda yeterli ve şampiyonluğu sonuna kadar zorlaması
gereken bir kadro var elde. Ancak bu kadroyu yönetecek teknik direktör
konusunda ciddi sıkıntılar var ortada!
Yaz aylarında Fatih
Terim’in ismi yüksek sesle Galatasaray’la birlikte anılmaya başlayınca,
bazılarının içindeki anlanamaz ve bitmek tükenmez bilmez Fatih Terim nefreti,
bir anda bir ‘’Jan Olde Riekerink Efsanesi’’ yaratıverdi. Düşünün ki, 53 yaşına
kadar sadece alt yapılarda görev almış, 10-16 yaş arası çocuklara antrenörlük
yapmış Riekerink’te, bu işin ordinaryüsü sayılan Ajax kurmaylarının bile
göremediği cevheri, Dursun Özbek yönetimi ve Galatasaray’ı taraftarı görüverdi
bir anda! Tabi herhangi bir teknik direktöre nazaran maliyetinin oldukça düşük
olması, Dursun Özbek yönetiminin bu konudaki tercihinin en önemli nedeniydi! ‘’Nasılsa
iyi kadro kurduk, hoca çok iyi olmasa da bir şekilde işi götürür bu takım’’
diye düşündüler. Ancak bir şeyi hesaba katamadılar, ‘’Ucuz etin yahnisi yavan
olur’’ demiş atalarımız!
Öyleydi böyleydi
derken, sezon başladı. Süper Kupa finalinde Beşiktaş’a karşı hiçbir şey
oynamadan, tamamen Muslera’nın olağanüstü performansıyla kazanılan bir kupa,
Karabük maçında doğru düzgün atak yapmadan 90+6’da Eren’in mucizevi golüyle
şansa kazanılmış bir 3 puan ve sonrasında bunun verdiği gazla yine bir şey
oynamadan arka arkaya alınan 2-3 galibiyet ‘’Jan Olde Riekerink Efsanesi’’ni, ‘’Riekerink Bey Efsanesi’’ne çevirdi bu sefer. Öyle ki,
insanlar Riekerink’le 8-10 yıllık kontrat yapılması gerektiğine falan inanmaya
başladılar. Levent Nazifoğlu sağolsun…
Tabi şunu
fark edemediler, ligin zayıf ekiplerine karşı, futbol oynayamadığı halde, sırf isminin
büyüklüğü ile 1-0, 1-0 maçları kazanan Galatasaray, ligin kalbur üstü
takımlarına karşı ne denli varlık gösterebilecekti bakalım?
2 hafta önce içeride
kaybedilen Trabzonspor maçı, dün yine içeride bu kez Başakşehir karşısında
alınan yenilgi… Sıradaki karşılaşma ise 17 senedir kazanamadığımız Şükrü
Saraçoğlu deplasmanı. Sonrasında da Bursaspor’la oynuyoruz. Bu saatten sonra
Galatasaray’ın Fenerbahçe ve Bursaspor karşılaşmalarından 6 puan
çıkarabileceğine inanan var mı aranızda?
Geçen hafta ne
söylemiştim? Eğer Başakşehir ve Fenerbahçe karşılaşmalarının ikisinden de
galibiyet alamazsak, lig bizim adımıza 11.hafta sonunda biter dedim değil mi? Sanıyorum
o noktaya doğru gidiyoruz! Peki neden böyle oldu? Onu ‘’Riekerink Bey Efsanesi’’ni
yaratanlara soracaksınız!
Bir teknik direktör
düşünün ki, sezon başında takıma transfer edilmiş 8 oyuncudan, 1 tanesini hiç şans
vermeden direk kiraya göndermiş, (Ki kiraya gönderdiği Emrah Başsan, Yasin Öztekin’den
çok çok daha iyi performans sergiliyor şu an) geri kalan 7 yeni oyuncunun ise
sadece 2 tanesini takıma monte edebilmiş. Eren ve Tolga.
Neredeyse ligin ilk devresi
tamamlanacak, Serdar Aziz daha takıma giremedi, De Jong aynı şekilde, Cavanda’nın
Sabri’den daha kötü olduğu düşünülüyor, Josue formsuz, Sigthorsson ise muamma…
10 haftadır
defansta ısrarla Carole, Hakan, Chedjou, Sabri ve Semih arasından dördünü
tercih eden Riekerink’e sormak istiyorum: Senin bu 5 oyuncun değil miydi
geçtiğimiz sezon tarihinin en çok gol yediği sezonunu yaşayan Galatasaray’ın
savunma hattını oluşturan isimler? Madem bu kadar iyiydi bunlar, o zaman neden
defansa takviye yaptırdın? Serdar Aziz’i Türkiye Kupası maçlarında oynatmak
için mi 4.5 milyon Euro + 3 oyuncu verdirip aldırdın? Daha dün Belçika milli
takımı’na davet edilen Cavanda’yı madem oynatmayacaktın, eldeki 3 sağ beke
rağmen neden sağ bek transferi istedin? Tolga Ciğerci ve Selçuk’tan bu kadar memnundun
madem, transferin son günü apar topar vatandaşın De Jong’u neden getirttin
İstanbul’a?
Kendimizi kandırmayalım
sevgili Galatasaraylılar. Riekerink oldukça iyi niyetli ve beyefendi bir insan
olabilir. Belki Galatasaray’da bazı şeyleri değiştirmiş de olabilir. Ancak
kapasite olarak, bilgi olarak Galatasaray’ın ağırlığını kaldırabilecek seviyede
değildir! Galatasaray’ın ağırlığını kaldıracak karizmaya da sahip değildir!
Riekerink belki
Gençlerbirliği’nde, Osmanlıspor’da, Bursa da falan iyi işler yapabilir, ancak
Galatasaray’da başarılı olma ihtimali yok gibidir. Çünkü kadro çıkarma, oyuna
müdahale etme ve doğru oyuncu değişiklikleri yapma konusunda çok büyük
eksikleri var. Bunun yanında takıma ofansif anlamda üretken ve etkili bir
futbol oynattıramıyor. Ligin 10 haftası geride kaldı, bu 10 haftalık süre
zarfında, Galatasaray’ın inanılmaz tempolu oynadığı, rakip üzerinde yoğun bir
baskı kurduğu hiçbir karşılaşma hatırlamıyorum! Sadece Bruma’nın ayağına
bakıyoruz. Bruma topu alacak, 30-40 metre sürecek, 3-4 tane de adam eksiltecek,
biz de pozisyona giricez! Yapmayın Allah aşkına. Koskoca Galatasaray tek 1
oyuncuya bağlı olur mu?
Gereksiz
takıntıları yüzünden, geçtiğimiz sezonun yıldızı Sinan’ı bitirdi. Ligimizin en
iyi stoperi Serdar’ı yedek kulübesine mahkum etti. Cavanda’ya güvenmiyor. De
Jong’u tercih etmiyor. Anlamsız bir Sabri ve Yasin ısrarı var. Yasin’i yaptığı terbiyesizlikten
ötürü mecburi olarak bu hafta oynatamadı ama görürsünüz ilerleyen haftalarda
Yasin yine Riekerink’in bankolarından olacaktır.
Düne gelecek
olursak, Galatasaray’ın sahaya çıkışı, maça başlayışı ve 90 dakika boyunca
sahadaki görüntüsü, ‘’Biz bu takımı yenemeyiz’’ diye bas bas bağırıyordu
resmen. Hayatımda ilk kez Galatasaray’ı mağlubiyeti kafa olarak kabullenmiş
gördüm. Gerçekten yazık!
Karşılaşmanın hiçbir
anında hiçbir şekilde agresif oynayamayan, atak yapamayan, pozisyona giremeyen,
bunun neticesinde de Başakşehir’in attığı 2 golü izlemekle yetinen takımımız
doğal olarak hakettiği bir mağlubiyet almış oldu!
Trabzonspor maçının
ardından ‘’İnşallah bir iş kazasıdır’’ demiştim. Ancak dün akşamki mağlubiyet
için aynı şeyi söylemek imkansız. Tek bildiğim şu, Fenerbahçe önünde alınacak
mağlubiyet, ligin Galatasaray için bittiği anlamına gelir. Ki Manchester
galibiyetinin ardından ciddi anlamda havaya giren Fenerbahçe’yi Kadıköy’de
yenebileceğimize hiç ihtimal vermiyorum!
Evet sevgili
Riekerink severler, yarattığınız efsane anca 10 hafta sürdü. Her şeye rağmen bir şeylerin değişme ihtimali az da olsa var. Ancak birilerinin Riekerink’e
ciddi anlamda müdahaleler etmesi gerekiyor. Bir kere Serdar Aziz’in artık banko
oynaması gerekiyor. Aynı şekilde Cavanda, De Jong ve Podolski’nin de. Takımdan
ilk kesilmesi gereken isim de Selçuk’tur! Dün gene yediğimiz ilk gol öncesi topu
kaptırdı. Oyunda kaldığı süre boyunca tek bir olumlu hareket yapmadı. Neredeyse
her pası rakibe gitti. Sırf ismi Selçuk İnan diye, 5 sezon önce yaptıklarının
hatrına bir ömür boyu Galatasaray ilk on birinde yer alacak hali yok!
Sigthorsson
konusunun da acilen netleştirilmesi gerekiyor. Bir an önce takıma
kazandırılması lazım. Sakatlığı bu denli ciddiyse eğer Ocak ayı’nı bile beklemeden yollanmalı! O
mevkide Eren çok alternatifsiz kaldı ve bunun verdiği rahatlık performansını
bir hayli düşürdü. Ocak ayı’nda o bölgeye mutlak suretle bir takviye yapılması
lazım. Tabi halen yarışın içerisinde olursak…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR