6 Aralık 2016 Salı

Bunun Adı Rezalet!

  9 Nisan 2013 akşamıydı sanırım. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde, tıpkı 12 yıl önce olduğu gibi yine Real Madrid’le eşleşen Galatasaray, ilk maçı Santiago Barnebau’da hiç hak etmediği bir şekilde hakemin de etkisiyle 3-0 kaybetmiş, rövanş bizim için artık onur ve prestij mücadelesine dönüşmüştü. Buna rağmen Türk Telekom Arena tribünlerini tıklım tıklım dolduran vefakar Galatasaray taraftarı, takımlarının en azından bir Real Madrid galibiyetiyle veda etmesini istiyorlardı Şampiyonlar Ligi’ne...
  Henüz ilk dakikalarda Ronaldo’nun attığı golle üstünlüğü Real Madrid yakalamış, devre de bu skorla tamamlanmıştı. Tabi herkes ikinci 45 dakikada Türk Telekom Arena’da yaşanacaklardan bir haberdi o sıralar. Jose Mourinho’da dahil…
  45 dakika boyunca öyle bir Galatasaray seyrettik ki, Real Madrid’e adeta sahayı dar ederek, yağmur gibi arka arkaya gelen gollerle skoru bir anda 3-1’e getiren, hatta ve hatta Drogba’yla bulduğu 4.gol de ofsayt gerekçesiyle sayılmayan, taraftarının hep bir ağızdan ‘’Beş! Beş! Beş! Beş!’’ diye tempo tutmaya başladığı, bütün bunların neticesinde de Jose Mourinho’nun forvet oyuncularını kenara alarak yerlerine savunma oyuncularını dahil etmek zorunda kaldığı, zamanı eritip maçı 3-1 mağlubiyetle tamamlamaya çalıştığı, kısacası Jose Mourinho başta olmak üzere Real Madrid’li oyunculara ve idarecilere ecel terleri döktüren bir Galatasaray…
  ‘’İyi de şimdi bunları yeniden neden anlattın?’’ diyeceksiniz. Şunun için anlattım: henüz 3 yıl öncesinde Jose Mourinho’nun Real Madrid’ini zamana oynamak zorunda bırakan bir takımın taraftarlarıyken bizler, şimdilerde ise ligin en zayıf ekiplerinden Kasımpaşa’ya karşı, üstelik de rakip 10 kişi kalmışken, skoru korumak adına kendi yarı alanında sürekli top çeviren, son 6 dakikada 3 oyuncu değişikliği yaparak süreyi tamamlamaya çalışan bir takıma sahibiz artık…
  Pazar akşamı oynana Kasımpaşa-Galatasaray karşılaşmasının son 15-20 dakikasında yaşananlar, Galatasaray Spor Kulübü’nün 111 yıllık şanlı tarihi için bir utanç kaynağıdır! Bunun izahı başka türlü yapılamaz!
  Eğer Galatasaray, bu sezonki gücü ve kapasitesi belli olan Kasımpaşa’ya karşı, hele hele bir de adamlar 10 kişi kalmışken, zamanı eriterek maçı kazanmaya çalışıyorsa, yapılması gereken tek hareket,  o takımın başındaki teknik direktör her kimse, hemen maç bitiminde kendisiyle yolları ayırmaktır!
  Ey Jan Olde Riekerink, bugüne dek hep efendi kişiliğine ve kaliteli bir insan oluşuna saygı duyduk. Bu yüzden de 7-8 ay öncesinde hayalini dahi kuramayacağın Galatasaray teknik direktörlüğüne getirilişini ve bu görevindeki yaptığın sayısız hatayı görmezden geldik. Ancak sen hala daha, teknik direktörlüğüne getirilmiş olduğun futbol takımının büyüklüğüne ve ağırlığına vakıf olamadıysan eğer sana söylenecek fazla bir şey yok maalesef!
  Son 15-20 dakikada, 10 kişi kalmış rakibe karşı, ataklar yapıp 3.golü atarak maçı tamamen bitirmeyi zerre düşünmeyerek, oyuncularımızın sürekli olarak kendi yarı alanlarında top çevirmeleri yetmezmiş gibi Muslera'nın bir de penaltı kurtardığı, tüm bu olup bitenleri kenardan izlemekle yetinen sözde teknik direktör Riekerink'in ise bütün oyuncu değişikliği haklarını son 6 dakikaya saklayarak, arka arkaya yaptığı 3 değişiklikle süreyi eritmeye ve 90 dakikayı bitirmeye çalışması, bugüne dek Galatasaray’ın tarihinin hiçbir döneminde görmediğimiz, şahit olmadığımız bir rezalettir!
  Her ne kadar Başakşehir, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın puan kaybettiği haftada Kasımpaşa karşısında alınacak galibiyet adeta 9 puanlık değer taşısa da, Galatasaraylılar’ın bu tarz bir galibiyeti isteyeceğine ve içlerine sindireceğine en ufak bir ihtimal dahi vermiyorum.
  Sabırları fazlasıyla tüketmeye başlayan Riekerink, eğer başına konan talih kuşunu kaçırmak istemiyorsa, bundan sonraki süreçte önce kendine sonrasında da takımına artık bir çeki düzen vererek, bir daha asla bu tarz rezilliklere başvurmadan Galatasaray’a hak ettiği ve olması gerektiği seviyedeki, Galatasaray ismine, markasına yakışan futbolu oynatmaya mecburdur artık!

                                                                                        e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR