Son 6 lig maçında 16
puan toplayarak şampiyonluk yarışında iddialı bir konuma gelen takımımızın
Karabükspor karşısında alacağı 3 puan, sonrasında üst üste 2 hafta Türk Telekom
Arena’da oynayacağımızı düşünürsek, bambaşka bir senaryo yaratacaktı belki de.
Hele ki bu akşam oynanacak Fenerbahçe-Başakşehir karşılaşmasında en azından 1
tarafın puan kaybedeceği kesin iken.
Dün maçtan önce ekşi
sözlük’e karşılaşmayla alakalı şöyle bir entry girdim: ‘’Normal şartlar altında
ileri dörtlüde Bruma-Podolski-Rodrigues-Eren dörtlüsü ile başlayıp rakibe güle
oynaya 4 atmak varken, Riekerink Bey’in Bruma-Josue-Yasin-Eren(Podolski)
dörtlüsünü tercih ederek bizleri beraberliğe razı edip azap çektireceği
karşılaşma.’’
Riekerink Bey
sağolsun, yine öyle yanlış, öyle saçma işler yaptı ki beraberliği bile
kurtaramadık!
Sneijder’siz
Galatasaray orta saha-forvet arasındaki pas bağlantısını kurmakta zorlansa da,
ilk 20-25 dakikalık bölümde oyunda daha etkin gözüken ve topa ağırlıklı olarak
sahip olan taraftık. Tek bir pozisyonda rakip savunmanın arkasına sarkmayı
başardık, onda da golü bulduk.
15.dakikada Yasin’in
savunmanın arkasına yaptığı koşuyu çok iyi gören Selçuk, en son 2012-2013
sezonunda attığı paslardan birini göndererek, Yasin’i bir anda kaleci Ahmet
Şahin’le karşı karşıya bıraktı. Topu omuzuyla önüne alıp sonrasında filelerle
buluşturan Yasin’in golü, kaleci Ahmet’in başlattığı ‘’Elle aldı’’ itirazıyla
tam bir kaosa dönüştü. Karabük’lü oyuncuların yoğun itirazları ve taraftarın
aşırı tepkisi arasında anlamsız bir şekilde Yasin’e gidip, ‘’Nerenle aldın?’’ diye soran
Cüneyt Çakır, Yasin’den aldığı ‘’Omuzumla’’ cevabıyla gol kararı verdi.
Cüneyt Çakır’a şunu
sormak istiyorum: Yasin golü atmış, kendinden çok emin bir şekilde gitmiş
korner bayrağının orada gol sevinci yaşıyor. Bu saatten sonra senin soruna
‘’Evet hocam elle aldım’’ deme ihtimali var mı Allah aşkına? Ya da bu cevabı
kaç oyuncu verir? Uluslararası platformda önemli maçlar yöneten bir hakeme
yakışmayacak bir skandala imza attı Cüneyt Çakır!
Yasin golde topu net
olarak omuzuyla aldı. 7-8 ayrı açıdan gösterilen tekrarlarda kolla hiçbir
temasının olmadığı net olarak görüldü. Ancak verdiği kararın doğruluğuna kendi
içinde bir türlü inanamayan Cüneyt Çakır, Karabükspor lehine bir şeyler yaratma
çabası içine girdi.
31.dakikada ceza
sahamızda oluşan karambolde, 3 kere seken topa bir türlü vurmayan ve inatla
rakibini çekiştirme çabasına giren Carole, nihayetinde amacına ulaştı ve penaltı
yaptı! Bu sefer de bizim oyuncularımızın yoğun itirazı söz konusuydu. Her ne
kadar maçtan sonra konuşanların taraflı tarafsız %90’ı bu hareketin penaltı
olmadığını söylese de, ben topu uzaklaştırmaya çalışmak yerine, ısrarla çekmeyi
tercih eden Carole’un hareketine penaltı verilmesine ‘’Nasıl penaltı bu?’’ demem.
Neticede çekiyor adamı. Çekmeyeceksin kardeşim!
Ben zaten Carole’un
neden Galatasaray’da olduğunu 2 yıldır anlayamadım. Şu an Süper Lig’de oynayan
Fenerbahçe ve Beşiktaş dışındaki 15 takımın sol beklerine bakalım, hepsi de
Carole’la hemen hemen aynı ayardadır. Yani bu denli sıradan bir oyuncunun
Galatasaray’ın alternatifsiz sol beki oluşu gerçekten kabul edilemez! Savunması
desen yok, hücumu desen eh işte… Bireysel hatalarıyla yedirdiği goller de
cabası. Son yıllarda Galatasaray formasını giymek gerçekten çok kolaylaştı…
Penaltı atışını kullanan Seleznyov topu
ağlarla buluşturarak skora yeniden denge getirdi.
1-1’den sonra
ofansif anlamda hiçbir reaksiyon gösteremedik. Ki bu çok normal. Çünkü sahada
adeta 8 kişi oynuyordu Galatasaray. Bruma, Josue ve Podolski hiçbir şey
yapmadılar. Özellikle Josue’den hala daha ne bekliyor Riekerink, cidden anlamak
güç. Bu kadar kötü bir orta saha oyuncusu olamaz. Attığı her pas rakibe
gidiyor. Fizik güç 0, oyuna katkı 0!
Bruma’da son
haftalarda bir düşüş söz konusu. Ya fiziksel olarak haftalar ilerledikçe
yorulmaya başladı ya da kafa olarak ‘’Ben artık büyük yıldızım’’ havalarına
girdi. Umarım ilkidir. İkincisiyse eğer işimiz zor çünkü...
Podolski’ye
gelince, o da kafa olarak Çin’de. Belli ki gitmek istiyor. Ki maç sonunda
Levent Nazifoğlu’da açıkladı bunu. Bu durumda yapabilecek bir şey yok.
Kendisini çok sevmeme rağmen, gitmek isteyene zorla kal diyemeyiz. Kalsa da
faydası olmaz zaten. Dolayısıyla getirsin 7-8 milyon Euro’yu, nereye isterse
gitsin!
Bu üçlünün sahada
tel tel dökülüşünü göremeyen Riekerink, doğal olarak devre arasında oyuncu
değişikliğine gitmedi.
İkinci 45 dakikanın
başlarında Yasin’le bulduğumuz bir pozisyon vardı. Josue’nin oyunda kaldığı 85
dakika boyunca yaptığı tek olumlu hareketle, kendini bir anda kaleci Ahmet’le
karşı karşıya bulan Yasin, sol tarafta bomboş bekleyen Podolski’ye vermek
yerine kaleye vurunca, yandan auta giden top öne geçmemize izin vermedi.
Galatasaray’da net
olarak şunu görüyorum: Takımdaşlık diye bir kavram yok! Herkes kendine oynuyor.
Takım kazanmış, kaybetmiş kimsenin umurunda değil. Ceza sahası civarında topla
buluşan herkes, ‘’Yeter ki ben atıyım’’ derdinde. Hepsinin tek arzusu kahraman
olmak. Ama olan Galatasaray’ın giden puanlarına oluyor, kimse bunun farkında
değil!
Dakikalar 65’i
gösterirken Riekerink lütfedip oyuncu değiştirdi. Ancak her zamanki gibi
saçmaladı. 65 dakika boyunca takımın en etkili ismi olan Yasin’i aldı kenara.
Neden? Çünkü Bruma’yı ya da Podolski’yi alacak cesareti yok! Korkak bir
antrenör çünkü Jan Olde Riekerink!
Yasin’in yerine
giren Rodrigues belki bir hareket getirir dedik ama o da etkisiz kaldı. Tabi
bunda Bruma’nın ısrarla sol kanatta kalmasının etkisi de söz konusu. Çünkü
Rodrigues’de Bruma gibi sol kanatta daha etkili oynayan bir isim. Zaten Yasin,
Bruma, Rodrigues… Üçü de solda oynamayı seviyor. Bu şekilde nasıl olacak
bakalım…
Dakika 70 oldu
Riekerink sadece izledi. 75 oldu
izlemeye devam etti. 80 oldu aynı şekilde. 85’te Karabük öne geçti, ‘’Hadi
bakalım Eren, gir oyuna, 5 dakikada 2 gol at, kurtar beni.’’ dedi. Komiksin
Riekerink hem de çok komik!
Üzerine basa basa
söylüyorum; Riekerink’e teknik direktör diyen, yerli yabancı farketmeksizin bu
mesleği gerçekten yapan insanlara hakaret etmiş olur! 14 yaşındaki çocukları bile
yönetebilecek bilgiye, zekaya ve cesarete sahip olmayan Riekerink’e koskoca
Galatasaray’ı emanet edenler, kendileriyle ne kadar gurur duysalar az bence!
İsim farketmez, ligimizin hangi hocasını getirseydik bu takıma sezon başında,
isteyenle istediği şeye iddiaya girerim ki şu an en az 5-6 puan önde liderdi
Galatasaray! İspatını da yapayım hemen: İlk yarıda Kayseri maçında öne geçtik,
berabere bitirdik. Beşiktaş maçında 2-0 öne geçtik, berabere bitirdik. Dün öne
geçtik, mağlup bitirdik. Biraz düzgün bir antrenörle bu 3 maçı da kazanır mıydı
Galatasaray? Kazanırdı. Giden kaç puan var peki? 5. Bunun dışında, içerde
Trabzon’u yener miydik? Yenerdik. Kaç oldu 8 puan. Ekle 8 puanı bize, Başakşehir’in
5 puan önündeydik şu an! Puan kaybettiğimiz diğer maçları hiç hesaba katmıyorum
bile…
Dün Galatasaray 3
puandan ziyade şampiyonluğu kaybetti bence! Çünkü en başta da söylemiş olduğum
gibi, kazanmış olsak, 2 hafta üst üste içerde oynayacağız Akhisar ve
Kayseri’yle. 6 puan alma ihtimalimiz çok yüksek. Bu akşam Fenerbahçe-Başakşehir
maçında Fenerbahçe’nin kazanması ya da berabere bitmesi, haftaya ya da sonraki
hafta ligin zirvesine yerleştirebilirdi bizi. Ancak mağlup olarak çok büyük bir
yara aldık!
Sezona büyük bir
hata yaparak Riekerink’le başlayan, sonrasında o hatayı sürdürüp Riekerink’le
yolları ayırmayan, devre arasında bu hatada ısrar edip 2.devreye de
Riekerink’le başlayan yönetim kurulumuz, bu sezon kaybedilecek şampiyonluğun
baş mimarıdır! Riekerink’e fazla suç bulmak istemiyorum, çünkü az önce
kendisinin seviyesinden bahsettim zaten. Dolayısıyla kapasitesi olmayan bir
adamdan başarı beklemek sadece hayalcilik olur. İşte sırf 1 milyon $ daha az
para ödemek için bu hayalcilikte direten Dursun Özbek’in vizyonu da bu noktada
bir kez daha ortaya çıkıyor…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR