3 Ekim 2011 Pazartesi

Kalite Farkı



 Galatasaray-Ankaragücü karşılaşmasının ardından söyleyebileceğim en temel şey, iki takım arasında belirgin bir kalite farkı olduğudur. Geçen hafta da belirtmiş olduğum gibi ligin en zayıf halkası olan Ankaragücü’nün Galatasaray’a kafa tutmasını zaten beklemiyordum. Ama top yuvarlaktır misali temkinli olmakta da fayda vardı. Çünkü hiçbir maçın sahada oynanmandan kazanılmayacağına geçmiş yıllarda çok kereler şahitlik ettik.
  Fatih Hoca geçen hafta galip gelen takımı Aykut-Muslera değişikliği dışında bozmayarak bu takımda isimlerin değil hakedenin formayı giyeceğini gözler önüne sermek istedi belki de. Öyle ki, takımın son 4 yıldaki değişmez ismi Servet Çetin bile kulübedeydi bu akşam. Futbolcular da hocalarının bu tercihlerinde haklı olduğunu göstermek istercesine maça gayet iyi başladı. Devre boyunca da iyi top oynadılar. Her hafta büyük bir sevinçle gözlemliyorum ki bir önceki haftaya göre daha iyi oynuyoruz, daha organize bir görüntü çiziyoruz. Zaten ilk 3 haftada yaşanan puan kayıplarının ardından, bir geçiş dönemi yaşadığımızı ve ilerleyen haftalarda herşeyin daha güzel bir hale geleceğini çok net bir şekilde vurgulamıştım. Takımın bu doğrultuda beni yanıltmadan ilerliyor oluşu da oldukça mutluluk verici. Kişisel fikrimi soracak olursanız; 8.haftadan sonra çok daha oturmuş bir Galatasaray izlemeye başlayacağımızı düşünüyorum.
  Gelecek tahminlerini bir kenara bırakıp tekrardan maça dönmek gerekirse, devre boyunca etkili olan Galatasaray dakikalar 12’yi gösterirken Selçuk’un kullandığı serbest vuruşta Rajnoch’un kendi kalesine attığı golle skor üstünlüğünü yakaladı. Bu golden 7 dakika sonra da ani gelişen kontra atakta Engin Baytar, Selçuk ve Kazım’ın hızlı paslaşmaları sonucu Kazım’ın ceza sahasına girer girmez çatala gönderdiği füze farkı 2’ye çıkarmamızı sağladı. Bu gol de Ankaragücü futbolcularına mağlubiyeti tamamen kabul ettirdi sanki. 2-0’dan sonra oyunu yönlendiren, topa sahip olan, kısacası sahanın hakimi olan taraf Galatasaray’dı. Zaten ikinci devre de kaçırdığımız 4 net gol, bahsettiğim bu durumun ispatı niteliğindeydi. Elmander, Kazım ,Selçuk ve Eboue oldukça müsait pozisyonları cömertce harcadılar. Biraz daha becerikli olabilseler, belki de tarih sayfalarına 8-0’lık bir Ankaragücü-Galatasaray karşılaşması daha düşecekti. Ama her hafta diyorum ya fazlasında gözümüz yok, yeter ki kazanalım diye, bu akşam da aynı düşünce yapısına sahip olmamdan ötürü büyük bir olgunlukla karşıladım kaçan golleri.
  Milan Baros oyuna girdikten sonra çok istekliydi. Sanki bir an önce gol atıp kendini Fatih Terim’e kabul ettirmek ister gibi bir hali vardı. Kalbi de temizmiş, kendi yaptırdığı penaltıda topun başına geçerek bu isteğine kavuşmuş oldu.
  3-0’dan sonra maç iki takım içinde bitti zaten. Yani kalan 5-6 dakika formalite icabı oynandı bir yerde. Ne Galatasaray’ın 4.golü atmaya niyeti vardı, ne de Ankaragücü’nün farkı azaltmaya. Hal böyle olunca da karşılaşmanın 3-0’lık sonuçla Galatasaray lehine sonuçlanması kaçınılmazdı.
   Geçen haftaki Eskişehir Spor mücadelesinin ardından ilk 4 haftanın en iyi futbolunu oynadık demiştim. Bu akşam da ilk 5 haftanın en iyi futbolunu oynadık cümlesini gönül rahatlığı ile kullanabilirim sanırım. Hatta olayı biraz daha ileriye taşıyıp 4 haftadır eleştirdiğim Kazım’ın da bu akşam ilk kez takımına ofansif anlamda katkı sağladığını söyleyebilirim. Bunların dışında Selçuk İnan’ı biraz daha toparlanmış, Muslera’yı da takıma daha bir alışmış gördüm. Kısacası şimdilik her şey güzel, tünelin ucu aydınlık. Yeterki takım mücadele etmeyi, bizler de sabırlı olmayı elden  bırakmayalım.

                                                                  e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar