27 Şubat 2012 Pazartesi

‘’Cim Bom Başı Dik Yürür’’

Klasik bir derbiden çok daha öteydi bu akşamki Galatasaray-Beşiktaş karşılaşması. Belki çoğu zaman ezeli rakipleri yenebilmektir önemli olan ancak bu akşam Galatasaray’ın alacağı 3 puan Fenerbahçe’nin 9, Beşiktaş’ın da 14 puan önüne geçerek şampiyonluk yolunda çok büyük bir avantaj yakalamasını sağlayacaktı.
  Her ne kadar derbi maçların favorisi olmaz densede, bugün birçoklarımız için mutlak favoriydi Galatasaray. Belki de yıllar sonra ilk kez bir maça tek bir sakatımız dahi olmadan hazırlanmıştık. Dolayısıyla ipler tamemen Fatih Terim’in elindeydi. Bütün oyuncuları oynayabilecek durumda olduğu için hiçbir mecburiyet yaşamadan, kendi isteği doğrultusunda yapacaktı kadro seçimini.
  Bunun dışında takımın bu sezon yakalamış olduğu pozitif hava, Fatih Hoca sayesinde yeniden kazanılan  güven duygusu ve de açık puan farkıyla önde oluşumuz  takımımızı favori kılan diğer etkenlerdi. Buna karşılık konuk ekip Beşiktaş’ın en önemli oyuncusu Fernandes kart cezasından ötürü sahada değildi. Ayrıca Perşembe’nin yorgunluğunun özellikle ikinci 45 dakikada sahaya yansıyacak oluşu da Beşiktaş için önemli bir handikap gibi duruyordu.
  Başlama düdüğünden birkaç dakika önce yapılan pankart şov eşine daha önce rastlanmamış ve gerçekten görülmeye değer nitelikteydi. Pegasus tribününde açılan ‘’Cim Bom Başı Dik Yürür’’ pankartı, kartonlarla hazırlanan Şampiyonlar Ligi yolu ve bu yol üzerindeki 3 boyutlu Fatih Terim ve oyunculara ait figürler tüm Galatasaraylıları gururlandırdı ve de iyice havaya soktu.
  Bu görsel şölenin sona ermesiyle artık karşılaşmanın başlaması için herşey hazırdı. Ve nihayet Fırat Aydınus’un ilk düdüğü geldi. Gelen bu düdükle birlikte Galatasaray hemen her maçta olduğu gibi yine oyuna ağırlığını koyarak rakip kaleye yüklenmeye başladı. Beşiktaş ise oyunu kendi yarı alanında kabul edip, yakalayacağı kontra ataklarla gol arayacağını daha 1.dakikada gözler önüne serdi.
  Dakikalar 15’i gösterirken Beşiktaş savunmasının yaptığı hatalar zinciri sonucu topu önünde bulan Eboue, penaltı noktasının 1 metre gerisindeki Elmander’i gördü. Elmander de yaptığı mükemmel vuruşla takımını öne geçirdi. Arena tribünlerinde görülmeye değer bir sevinç vardı…
  Golün geldiği dakika hakikaten çok güzeldi. Çünkü böyle büyük maçlarda golü erken bulmak sizi psikolojik olarak rahatlatırken, tam tersine rakip takım üzerinde büyük  bir baskı oluşturur. Ancak bu akşam bu bahsetmiş olduğumun durumdan bir hayli farklı gelişti olaylar. 1-0’dan sonra daha iyi oynayan ve daha çok top yapan taraf devrenin sonuna kadar Beşiktaş’tı. Ancak oyundaki bu üstünlükleri onlara herhangi bir gol tehlikesi getirmeyince ilk 45 dakika 1-0’lık skorla Galatasaray lehine sonuçlanmış oldu.
  İlk devre boyunca topsuz oyunda Galatasaray’ın en iyisi Necati Ateş’ti. Rakip yarı alanda neredeyse basmadık yer bırakmadı. Ancak toplu oyunda malesef aynı oranda etkili olamadı.
  İkinci 45 dakikanın başlamasından birkaç dakika sonra savunmamızın bir türlü uzaklaştıramadığı top İbrahim Toraman’ın dokunuşuyla ağlarımıza gidince, skora eşitlik gelmiş oldu. Açıkçası Beşiktaş’tan gol yiyebileceğimizi o ana kadar hiç düşünmemiştim…
  Neyseki yediğimiz gol takım üzerinde olumsuz bir hava oluşturmadı ve sadece 2 dakika sonra Selçuk İnan’ın mükemmel pası sonucu bir anda kaleci Cenkle karşı karşıya kalan Felipe Melo, sert bir vuruşla meşin yuvarlağı ağlara gönderdi ve takımını yeniden öne geçirdi. Bu golün Melo için ayrı bir anlamı da vardı. İlk kez bir sezonda 8 gol atarak kendi kariyer rekorunu kırmış oldu.
   Gelin görün ki, 2-1’den sonra da tıpkı ilk golden sonra olduğu gibi yine geri çekildik.  Zaten bu bölümde yapılan Riera-Necati değişikliği bu durumun kenardan gelmiş bir talimat olduğunu gözler önüne serdi.
   Mücadelenin son 15 dakikasına girilen bölümde Quaresma’nın sağ taç çizgisi üzerinden ceza sahamıza gönderdiği ortaya Semih Kaya’nın yaptığı anlamsız vuruş, skora yeniden denge getirdi. Halbuki Semih dokunmasa top Muslera’nın kucağına gidiyordu.
  Skor 2-2 olunca Fatih Hoca’da acilen oyuna müdahele etme ihtiyacı hissetti ve geçen haftanın kurtarıcısı Aydınla, 3 maçlık cezası biten Baros’u oyuna soktu.
  Dakikalar 89’u gösterirken Beşiktaş’ın yakaladığı ani atakta Quaresma sağ taraftan ceza sahamıza girdi ve arka direğe müthiş bir orta kesti. Bizim korku dolu bakışlarımız arasında bomboş durumda kafayı vuran Hugo Almeida zor olanı yaptı!
  Ve artık dakikalar 90+2’yi gösteriyordu ki, futbolun o meşhur  kuralı yine işledi. Riera’nın ara pasıyla ceza sahasında topla buluşan gecenin yıldızı Selçuk, Cenk’ten sıyrıldı ancak açısı çok daraldı. Önce topa bastı, sonra kale içine doğru mükemmel bir plase gönderdi. Tam çizgi üzerinde ikiz kuleler misali topa birlikte yükselen Elmander- Baros ikilisi golü yapmayı başarınca Türk Telekom Arena’da çılgınca bir sevinç yaşandı. Yer yerinden oynuyor, stad yıkılıyordu sanki. Sahadakiler, kulübedekiler, tribündekiler… Hepsi alt alta, üst üsteydi. Golü Elmander’in mi yoksa Baros’un mu atmış olduğunu ise anca 4.tekrardan sonra anlayabildik.
    İşte son dakikada gelen bu mucizevi golle Beşiktaş’ı 3-2 yenmeyi başardık. Bu galibiyetten sonra Fenerbahçe’nin 9, Beşiktaş’ın 14, Trabzon Spor’un da 17 puan önüne geçtik. Ayrıca takımımız Play-off’u garantileyen ilk ekip oldu. Şimdi normal sezon bazında önümüzde sadece 6 maç kaldı. Hiç şüphesiz, bu 6 maç için Fatih Hoca tabloya 18 puan yazmıştır bile. Ancak çok zor 2 deplasman (Sivas ve Fenerbahçe) oynayacağımız da bir gerçek. Eğer bu 6 maçlık periyodu minimum kayıpla atlatıp rakiplerimizle arayı biraz daha açmayı başarabilirsek, belki de ilk kez uygulanacak olan Play-off sistemi bir formaliteden öteye gidemeyecektir…
                                                                     e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar