2 Şubat 2012 Perşembe

Kar, Buz; Cim Bom Tatsız, Tuzsuz...

Şanssız bir dönemden geçtiğimizi söylesem pek yanlış olmaz herhalde. Son haftalarda sürekli olarak kötü ve ağız zeminlerde futbol oynamak daha doğrusu oynamaya çalışmak zorunda kalıyoruz. Dolayısıyla önce zemini, sonra rakibi yenmemiz gerekiyor. Hal böyle olunca da ne takımın, ne de bizlerin pek tadı tuzu kalmadı açıkçası. Kazanmaya o kadar alışmışızki, futbolun üç neticeli bir oyun olduğunu çıkarmışız aklımızdan. Bu nedenle de son haftalarda aldığımız beraberlikleri, mağlubiyetleri kabullenmemiz eskiye nazaran çok daha zor oluyor.
  Bugün aslında tüm olumsuz koşullara rağmen birçok Galatasaraylı gibi bende oldukça umutluydum galibiyetten. Farklı bir skor beklemenin hayalcilik olacağının farkındaydım. Bu şartlar altında tek gollü bir galibiyet bile yeterde artardı bizler için…
  İlk onbirler açıklandığında, Kazım’ın takımdan ayrılışından sonra Sabri’nin de maça kulübede başlıyor oluşu fazlasıyla mutlu etti beni. Hele hele Sercan’ın da olmayışını gördükten sonra iyice inandım galibiyete. Çünkü takımı bozan ya da her an bozabilme potansiyeline sahip bu 3 oyuncunun olmadığı bir Galatasaray seyretmeyeli baya  uzun zaman olmuştu.
  Her ne kadar saha zemini karşılaşmadan önce ciddi anlamda temizlenmiş olsada, başlama düdüğüyle bilikte kar yağışı da yeniden hız kazandı Seyrantepe semalarında. Tabii bizim gibi özellikle orta sahası teknik kapasitesi yüksek, fizik gücü bir nebze daha düşük olan oyunculardan kurulu bir takımın pekte işine yarayacak türden değildi olup bitenler.
  Tüm olumsuzluklara rağmen ilk 15-20 dakikalık bölümde sezonun en iyi futbollarından birini oynadık diyebilirim. Ayakta durabilmenin bile ciddi anlamda beceri isteyeceği zeminde yaptığımız yüksek yüzdeli paslaşmalar gerçekten takdire şayan cinstendi. Bunun verdiği özgüven ve artı motivasyondan olsa gerek, cümbür cemaat gol atmaya gittiğimiz bir dakikada, konuk ekibin çok hızlı bir şekilde kontra atağa çıkarak yarı alanımızdaki boşlukları iyi değerlendirmesi topu ağlarımızda görmemize neden oldu.
    Yenilen bu tarz goller normalden çok daha fazla üzüyor insanı. Baskı kuruyorsunuz, rakibi ceza sahasından çıkarmıyorsunuz, ‘’Ha oldu, ha olacak’’ derken rakibiniz bir anda kontra yakalıyor ve kalenize gönderdiği ilk şut gol oluyor. Bundan daha kötüsü olamaz herhalde….
  1-0’dan sonra zaten morali bozulan takım kar yağışının da hızlanmasıyla iyice oyundan düştü. İlk 20 dakikadaki o organize, bol pas yapan takım gitti, yerine rakip kaleye gitmekte zorlanan, kısa paslardansa 60-70 metreye uzun toplarla oynamaya çalışan başka bir takım geldi sanki.
  35.dakikada Engin Baytar’ın ceza sahasına göndermeye çalıştığı ortayı rakip savunma elle kesince karşılaşmanın hakemi İlker Meral belki de maç boyunca ilk ve son kez takdir hakkını takımımızın lehine yönelik kullanmış oldu!
  Felipe Melo’nun soğuk kanlı vuruşuyla 1-1 yakaladık ve geriye kalan 55-60 dakikalık bölüme daha umutlu bakar hale geldik.
   İlk 45 dakikanın son düdüğü, umutların ikinci devreye taşınması gerektiğinin göstergesiydi bir yerde…
  İkinci devre başladıktan kısa bir sonra aynı dakika içerisinde 2 oyuncu değişikliğine birden gitti Fatih Hoca. Anlam veremediğimiz bir şekilde Gökhan Zan! ve Riera oyundan çıkarken yerlerine giren isimler Sabri ve Milan Baros oldu.
  Özellikle Baros’un oyuna girişi hareket ve dinamizm getirmişti takıma. Çünkü oyunu iyiyden iyiye rakip yarı alana yıkmış, Ömer Çatkıç’ın koruduğu kalede ardı ardına pozisyonlar bulmaya başlamıştık. Fakat dakikalar 72’yi gösterirken Milan Baros’un nedenini tam anlayamadığımız bir şekilde, kimilerine göre hakederek, kimilerine göreyse haketmeyerek gördüğü kırmızı kart işleri Galatasaray adına bozan olay oldu.
  Baros’un oyundan atılması hem rekip üzerinde kurduğumuz baskının sona ermesine, hem de ofansif anlamda bir kişi eksik kalmamıza neden oldu. Bu da Antalya Spor’un ekmeğine yağ sürdü tabii.
  Sabri’nin sağ taraftan yaptığı ortada topu eliyle dizi arasına sıkıştırıp 2 saniye kadar orada tutan Musa, bizleri ‘’penaltı’’ moduna  soksada İlker Meral’ın bu akşam Galatasaray lehine daha fazla olumlu düdük çalmaya niyeti yok gibiydi!
  74.dakikada Antalya Spor ceza sahasında oluşan karambolde Emre Çolak’ın rakip savunmadan dönen topuna Elmander’in yaptığı kafa vuruşu direğe takılınca bu maçla ilgili umutlarımız da yavaş yavaş yok olmaya başladı.
  Son 15 dakikalık bölümde oyuna Sercan dahil olsada beklenildiği üzere bu akşam da Galatasaray’a en ufak bir katkısı olmadı…
  Aylarca kazanan, 14 maç kaybetmeyen takımımız maalesef bu günlerden galip gelebilme sıkıntısı yaşıyor. Fatih Hoca’nın maçtan sonra söylediği gibi ‘’Nasıl ki kazanmaya alıştıysak kazanamamanın  da doğal bir durum olduğunu kabullenmek zorundayız.’’ Ancak bu kazanamama durumunun son 4 maçta 3 kez tekrarlanması ve işler iyi giderken birçoklarının beyninde ‘’acaba?’’lar yaratmaya başlaması pek hoş olmadı tabii. Hiç şüphesiz Eboue’nin yokluğu ve Baros’un sakatlığı galibiyet serisinin sonlanmasındaki en önemli 2 nedendi. Ayrıca Sercan’ın şans bulduğu maçlarda beklenileni verememesi Fatih Hoca’yı mecburen sezon başındaki kısır 4-5-1 düzenine döndürdü. Bu sistemin Galatasaray’ın hücum gücünü ciddi anlamda azalttığını artık hepimiz görebiliyoruz. Bunun içindirki 32’lik Necati 5 yıl sonra yeniden yuvasına döndürüldü. Her ne kadar bir oyuncuyu 27 yaşında yani en verimli döneminde gönderip, 32 yaşına gelip futbolunun son baharını yaşamaya başladığı günlerde yeniden transfer etmek bana pek akıllıca gelmesede, Milan Baros ya da Johan Elmander’in alternatifsizliği bu transferle ortadan kalkmış oldu. Umarım kanatlardaki bariz sıkıntıya da takım içersinden bir çare bulunurda, ligin geriye kalan 2-3 aylık kısmı bizler için kötü bir sonla noktalanmaz…
                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar