2 Kasım 2013 Cumartesi

Tek Teselli 3 Puan

  Salı günü Kopenhagla oldukça kritik bir maç oynayacak olan takımımız, dün akşam bu zorlu sınavın son provasını yapmak için sahadaydı.
  Geçen hafta gelen 4 gollü galibiyet, yaşanan savunma zaaflarına rağmen Mancini’yi memnun etmiş olacak ki, yine Umut-Drogba-Burak üçlüsüyle başlıyordu karşılaşmaya. Açıkçası ben bu şablonun Galatasaray’ın ideal 11’inin bir parçası olabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Çünkü Umut ve Burak gibi kanatlarda oynama özellikleri 0’a yakın olan iki santraforu, çizgide kullanmaya çalışmak hem bu oyunculara hem de takıma ciddi zararlar verecektir ilerleyen süreçte…
  Her ne kadar formsuz da olsa, bir duraklama dönemine girmiş de olsa, Burak Yılmaz hiç tartışmasız bu takımın en büyük gol silahıdır. Hatta Dorgba’nın bile önündedir bu konuda. Kimse unutmasın, bu çocuk geçen sene 24 tane ligde, 8’de Şampiyonlar Ligi’nde olmak üzere tam 32 resmi gole imza koyarak elde edilen başarıların en büyük mimarı oldu. Dolayısıyla Burak Yılmaz’ı mümkün olduğunca rakip kaleye yakın oynatmak zorundayız. Onu kaleden uzaklaştırmak, takıma edilen bir ihanettir! Elbet Burak bir noktadan sonra atmaya başlayacaktır çünkü. Başladı da zaten.
   Son 2 karşılaşmanın sol beki Dany yerini Eboue’ye bırakırken, geçen haftanın komedisi Sabri, Drogba ve Sneijder’in kaptanı olarak almıştı yine sahadaki yerini! Şu son cümlem bile herşeyi özetlemek için fazlasıyla yeterlidir sanırım…
  Doğruyu söylemek gerekirse karşılaşmaya çok büyük bir iştah ve baskıyla başladık. Öyle ki ilk 5 dakika boyunca Konya Torku takımı kendi ceza sahasından çıkamadı neredeyse. Tabi bu durum bizlere büyük keyif verdi. Bugün mükemmel bir Galatasaray izleyeceğiz diye heveslendik. Ancak Sneijder’in sakatlanarak oyundan çıkması, tüm bu güzel tabloyu bir anda darmadağan etti. Bizim takım bir anda durdu, Konya Torku takımı oynamaya başladı.
  Muslera nedenini bilmediğimiz bir şekilde, rakibe bir gol ikram etmeyi kafaya koymuştu dün akşam. İlk 2 denemesi başarısızlıkla sonuçlansa da 3.de amacına ulaşmış oldu Uruguaylı file bekçimiz. Ancak benim için bu noktadaki esas merak konusu, Muslera 1.dakikadan itibaren bugün bizi yakacağını alenen gözler önüne serdiği halde, kenar yönetimin neden herhangi bir uyarıda bulunma ihtiyacı hissetmediği…
  Aksiliklerle başlayan gecede, golü yediren kalecimizin sağ ayağına aldığı darbe sonucu, o ayağının nötr duruma gelmesi  ‘’Allah’ım bilmeden sana karşı bir kusur mu işledik?’’ moduna soktu artık bizleri.
  Golle beraber özgüveni artan Konya Torku takımı, daha ofansif oynamaya başladı. Özellikle defansımızın çizdiği evlere şenlik görüntü, 2.golü atacaklarına olan inançlarını iyiden iyiye arttırdı. Nitekim 33.dakikada bu doğrultudaki en net pozisyonlarını yakaladılar. Ancak neyse ki Muslera bu kez yaptığı mükemmel müdaheleyle ilk goldeki hatasını bir nebze olsun telafi etmiş oldu.
   Devre böyle bitti derken bizler, Didier Drogba ‘’Ben daha son sözümü söylemedim.’’ dedi. Koskoca 45 dakika boyunca belki de organize gelişen tek atağımızda, Umut sağdan ortaladı, Drogba’da mükemmel yükselerek topu ağlarla buluşturdu.
  Açıkçası böylesine kötü oynadığımız devreyi golle kapamak çok iyi oldu bizim için.
 İkinci 45 dakikaya biraz daha derli toplu başladı takımımız. Bu devrede en azından ilk 45 dakikada yaptığımız inanılmaz savunma hatalarını tekrarlamadık.
  Ancak ne olursa olsun, en başta da belirttiğim gibi Umut ve Burak’tan oluşan kanatların iş yapması beklenemezdi, yapamıyorlardı da. Hadi Burak yine bir şeyler yapmak için uğraşıyordu elinden geldiğince. Ancak Umut haklı olarak kayboldu gitti. Mancini’de bu durumun farkına varmış olacak ki Umut-Aydın değişikliğiyle duruma müdahele etti.  Lakin, Aydın’ın kurtarıcı olarak oyuna girmesi her zamanki gibi güldürdü beni.
  Bundan 7 yıl kadar önce bir Konya maçında attığı son dakika golüyle hayatımıza giren ve bir daha çıkmak bilmeyen Aydın, dün de kendisini bir 3 sene daha takımda tutmaya yetecek asiste imzasını koyarak 2-1 öne geçmemizde baş rolü oynadı. Tabi Burak’ın topu alışı, kaleciyi geçişi ve son vuruşu da usta işiydi.
  Galibiyet golümüzden sonra, baştan beri sıkıcı geçen karşılaşma hepten çekilmez bir hal aldı. Adeta bir kör dövüşü gibi orta alanda sıkıştı kaldı oyun.
  2-1 biteceği son 15-20 dakikasında artık tescillenen karşılaşma, Mustafa Kamil Abitoğlu’nun 90+4’te gelen son düdüğüyle bu şekilde sona ermiş oldu.
  Bu karşılaşmanın ardından söylenmesi gereken önemli birkaç şey var:
  Bir kere şunu çok açık bir şekilde söylemeliyim ki, bu takım eğer Kopenhag ve Fenerbahçe maçlarına yine bu kadroyla çıkar, futbol olarakta bu seviyede kalırsa, Danimarka’dan eli boş döner, Pazar akşamı Kadıköyde’de bir tarihi fark daha yer... O yüzden bu sistemi ve kadro yapısını acilen değiştirmesi lazım Mancini’nin.
  Bunun dışında, eğer bu Ocak ayı’da bir sol bek transfer edilmeden geçilirse artık, hem bu takımın başındaki teknik heyete, hem yöneticilere, hem de başkan Ünal Aysal’a yazıklar olsun.
  Son olarak da, Sabri Sarıoğlu’nun bu takıma katkı verebileceği en güzel yerin tribün olduğu gerçeğinin geride kalan 10 yılın ardından artık bir zahmet farkına varılsın…

                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR