Salı günü Kopenhagla oldukça kritik bir maç oynayacak olan
takımımız, dün akşam bu zorlu sınavın son provasını yapmak için sahadaydı.
Geçen hafta gelen 4
gollü galibiyet, yaşanan savunma zaaflarına rağmen Mancini’yi memnun etmiş
olacak ki, yine Umut-Drogba-Burak üçlüsüyle başlıyordu karşılaşmaya. Açıkçası
ben bu şablonun Galatasaray’ın ideal 11’inin bir parçası olabileceğine
kesinlikle inanmıyorum. Çünkü Umut ve Burak gibi kanatlarda oynama özellikleri
0’a yakın olan iki santraforu, çizgide kullanmaya çalışmak hem bu oyunculara
hem de takıma ciddi zararlar verecektir ilerleyen süreçte…
Her ne kadar formsuz
da olsa, bir duraklama dönemine girmiş de olsa, Burak Yılmaz hiç tartışmasız bu
takımın en büyük gol silahıdır. Hatta Dorgba’nın bile önündedir bu konuda.
Kimse unutmasın, bu çocuk geçen sene 24 tane ligde, 8’de Şampiyonlar Ligi’nde
olmak üzere tam 32 resmi gole imza koyarak elde edilen başarıların en büyük
mimarı oldu. Dolayısıyla Burak Yılmaz’ı mümkün olduğunca rakip kaleye yakın
oynatmak zorundayız. Onu kaleden uzaklaştırmak, takıma edilen bir ihanettir! Elbet
Burak bir noktadan sonra atmaya başlayacaktır çünkü. Başladı da zaten.
Son 2 karşılaşmanın
sol beki Dany yerini Eboue’ye bırakırken, geçen haftanın komedisi Sabri, Drogba
ve Sneijder’in kaptanı olarak almıştı yine sahadaki yerini! Şu son cümlem bile
herşeyi özetlemek için fazlasıyla yeterlidir sanırım…
Doğruyu söylemek
gerekirse karşılaşmaya çok büyük bir iştah ve baskıyla başladık. Öyle ki ilk 5
dakika boyunca Konya Torku takımı kendi ceza sahasından çıkamadı neredeyse.
Tabi bu durum bizlere büyük keyif verdi. Bugün mükemmel bir Galatasaray
izleyeceğiz diye heveslendik. Ancak Sneijder’in sakatlanarak oyundan çıkması,
tüm bu güzel tabloyu bir anda darmadağan etti. Bizim takım bir anda durdu,
Konya Torku takımı oynamaya başladı.
Muslera nedenini
bilmediğimiz bir şekilde, rakibe bir gol ikram etmeyi kafaya koymuştu dün akşam.
İlk 2 denemesi başarısızlıkla sonuçlansa da 3.de amacına ulaşmış oldu Uruguaylı
file bekçimiz. Ancak benim için bu noktadaki esas merak konusu, Muslera
1.dakikadan itibaren bugün bizi yakacağını alenen gözler önüne serdiği halde,
kenar yönetimin neden herhangi bir uyarıda bulunma ihtiyacı hissetmediği…
Aksiliklerle
başlayan gecede, golü yediren kalecimizin sağ ayağına aldığı darbe sonucu, o
ayağının nötr duruma gelmesi ‘’Allah’ım
bilmeden sana karşı bir kusur mu işledik?’’ moduna soktu artık bizleri.
Golle beraber
özgüveni artan Konya Torku takımı, daha ofansif oynamaya başladı. Özellikle
defansımızın çizdiği evlere şenlik görüntü, 2.golü atacaklarına olan
inançlarını iyiden iyiye arttırdı. Nitekim 33.dakikada bu doğrultudaki en net
pozisyonlarını yakaladılar. Ancak neyse ki Muslera bu kez yaptığı mükemmel
müdaheleyle ilk goldeki hatasını bir nebze olsun telafi etmiş oldu.
Devre böyle bitti
derken bizler, Didier Drogba ‘’Ben daha son sözümü söylemedim.’’ dedi. Koskoca
45 dakika boyunca belki de organize gelişen tek atağımızda, Umut sağdan
ortaladı, Drogba’da mükemmel yükselerek topu ağlarla buluşturdu.
Açıkçası böylesine
kötü oynadığımız devreyi golle kapamak çok iyi oldu bizim için.
İkinci 45 dakikaya
biraz daha derli toplu başladı takımımız. Bu devrede en azından ilk 45 dakikada
yaptığımız inanılmaz savunma hatalarını tekrarlamadık.
Ancak ne olursa
olsun, en başta da belirttiğim gibi Umut ve Burak’tan oluşan kanatların iş
yapması beklenemezdi, yapamıyorlardı da. Hadi Burak yine bir şeyler yapmak için
uğraşıyordu elinden geldiğince. Ancak Umut haklı olarak kayboldu gitti. Mancini’de
bu durumun farkına varmış olacak ki Umut-Aydın değişikliğiyle duruma müdahele
etti. Lakin, Aydın’ın kurtarıcı olarak
oyuna girmesi her zamanki gibi güldürdü beni.
Bundan 7 yıl kadar
önce bir Konya maçında attığı son dakika golüyle hayatımıza giren ve bir daha
çıkmak bilmeyen Aydın, dün de kendisini bir 3 sene daha takımda tutmaya yetecek
asiste imzasını koyarak 2-1 öne geçmemizde baş rolü oynadı. Tabi Burak’ın topu
alışı, kaleciyi geçişi ve son vuruşu da usta işiydi.
Galibiyet golümüzden
sonra, baştan beri sıkıcı geçen karşılaşma hepten çekilmez bir hal aldı. Adeta
bir kör dövüşü gibi orta alanda sıkıştı kaldı oyun.
2-1 biteceği son
15-20 dakikasında artık tescillenen karşılaşma, Mustafa Kamil Abitoğlu’nun 90+4’te
gelen son düdüğüyle bu şekilde sona ermiş oldu.
Bu karşılaşmanın
ardından söylenmesi gereken önemli birkaç şey var:
Bir kere şunu çok
açık bir şekilde söylemeliyim ki, bu takım eğer Kopenhag ve Fenerbahçe
maçlarına yine bu kadroyla çıkar, futbol olarakta bu seviyede kalırsa,
Danimarka’dan eli boş döner, Pazar akşamı Kadıköyde’de bir tarihi fark daha yer...
O yüzden bu sistemi ve kadro yapısını acilen değiştirmesi lazım Mancini’nin.
Bunun dışında, eğer
bu Ocak ayı’da bir sol bek transfer edilmeden geçilirse artık, hem bu takımın
başındaki teknik heyete, hem yöneticilere, hem de başkan Ünal Aysal’a yazıklar
olsun.
Son olarak da, Sabri
Sarıoğlu’nun bu takıma katkı verebileceği en güzel yerin tribün olduğu
gerçeğinin geride kalan 10 yılın ardından artık bir zahmet farkına varılsın…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR