27 Şubat 2014 Perşembe

Mancini'yle Bu Kadar!

  Başlık herşeyi anlatıyor aslında. Bu takım yaklaşık 5 aydır sadece kağıt üstünde teknik direktör sıfatını taşıyan bir şahıs tarafından idare ediliyor ne yazık ki. Rakip analizi, oyuna dair öngörü, taktik-teknik bilgi ve oyun okuma becerileri neredeyse 0 olan bir şahıs tarafından…
  Galatasaray takımı tarihinin en önemli karşılaşmalarından birine çıkıyor bu akşam. Turun olmasa bile kendi sahasında 50 bin taraftarının muhteşem desteğiyle oynayacağı için maçın mutlak favorisi. Ancak bir adam çıkıyor sahneye (Roberto Mancini) ve herşeyi berbat ediyor…
   Sokakta mahalle maçı yapan 10 yaşındaki çocukları çevirip sorsanız ‘’Galatasaray bu maçı nasıl kazanır?’’ diye. ‘’Orta sahada üstünlüğü ele geçirebilirse şayet kazanabilir abi’’ diye yanıt verir emin olun birçoğu. Çünkü o çocuklar bile Mancini’den daha iyi biliyor futbolu! Peki Mancini ne yapıyor böylesine hayati bir karşılaşmada? ‘’Fatih Terimcilik’’ oynamaya kalkıyor nedenini kendi de bilmediği bir şekilde. Aylardır Antalyaspor’a, Konya Torku’ya, Karabük’e karşı bile kontrollü futbol oynayan beyefendinin canı bugün bir anda hücum yapmak istiyor. Chelsea gibi bir ekibe karşı Drogba-Burak, arkalarında da Sneijder-Hajrovicle başlıyor karşılaşmaya. Hem de 35’lik emektar yıldızlar gibi oynayan, temposuz, ağır Hajrovicle…
  Ondan sonra ne oluyor peki? İlk 15-20 dakika Chelsea ‘nin Galatasaray’ı kendi yarı alanına hapsettiği, hatta Hajrovic’in oynadığı sağ kanadın kevgire döndüğü bir oyun izliyoruz. O bölümde doğal olarak golü de yiyoruz tabi. Ondan sonra nasıl bir hata yaptığının farkına varıyor Allah’tan da, Hajrovic-Yekta değişikliği ile en azından 2.bir tarihi farkın önüne geçiyor.
  Sonra devre arasında ne yapıyor peki? Yine kendisinin de nedenini bilmediği bir şekilde yedek bıraktığı Semih Kaya’yı oyuna alarak, maçın son bölümü için sadece 1 hamle şansı bırakıyor. Hazard gibi, Torres gibi, Schürrle gibi oldukça süratli hücumcularla maça başlayan bir Chelsea’ye karşı, Hakan Balta ve Chedjou gibi 2 ağır savunmacıyla oynamaya kalkmak, takıma yapılan bir ihanettir! Hele hele elinizde son haftaların en formda isimlerinden Semih Kaya gibi bir stoper varken…
  Tabi yanlışlardan dönülünce ister istemez ortaya bambaşka bir Galatasaray çıkıveriyor 2.devrede. Rakibin üzerine daha sağlam gidebilen, geride daha az boş alan bırakan, orta alanda başabaş oynamaya başlayan, bunun neticesinde de rakip kaleye daha fazla gidebilen bir Galatasaray.
  Hal böyle olunca ne ilginçtir, gol de geliyor mesela! Hatta 1-1’den sonra belli bölümlerde rakip kendi yarı alanına da hapsedilebiliyor! Hee 2 gelmiyor neticede ama en azından sahada ezilmiyor, rakiple kora kor oynuyor Galatasaray!
  Sonra karşılaşmanın son düdüğü geliyor ve 1-1’e razı oluyoruz. Tur şansı da %10 seviyelerine iniyor tabi. Kendimizi kandırmanın manası yok. Bizim bu takımı orada yenebilmemiz, ya da 2-2, 3-3 gibi beraberlikler yakalayabilmemiz mucizelere bağlı. Bunun böyle olduğunu oyuncularımız da biliyor, yönetimimiz de biliyor, Mancini’de biliyor. Hele hele karşı takım Jose Mourinho’nun takımıyken…
  Gecenin en ilginç anektodu ise maçtan sonra basın toplantısında yaşanıyor. Mancini artık kendisi de daha fazla dayanamıyor ve futbolu bilmediğini alenen gözler önüne sermek istiyor. ‘’Yekta ile başlamayı düşündüm ancak çok ofansif olur diye vazgeçtim’’ demeci verip karşılaşmaya Hajrovicle başlamış olan bir teknik direktörün futboldan ne kadar anladığını siz düşünün işte. Bunun üzerine konuşmak ise bizler için sadece ve sadece vakit kaybı olur. Dolayısıyla bu futbol cahili şahıs için daha fazla kendimi yormanın ya da üzmenin manası olmadığını düşünüyorum. En yakın zamanda İtalya Milli Takımı’ndan teklif alması için de dualara başlıyorum. Başka türlü kurtulamayacağız çünkü bu adamdan…

                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

23 Şubat 2014 Pazar

Akıllar Chelsea'de

 
 Şüphesiz, oldukça yoğun ve zorlu bir takvimin içine girdi takımımız. Bugün Beşiktaş'la oynadık, Çarşamba Chelsea ile oynuyoruz, hafta sonu da Rize’ye gidiyoruz. Tabi ilerleyen günlerden Chelsea ile rövanştı, Ziraat Türkiye Kupası’ydı derken daha da sıkışacak bu fikstür.
  Doğruyu söylemek gerekirse Şampiyonlar Ligi haftasından bir önceki ve bir sonraki maçlar hemen her takım için zordur. Hele hele geçen hafta 2.lik koltuğunu kaptırdığınız ezeli rakibinizle oynamak başlı başına bir konsantrasyon ister.
  Açıkçası bu akşama dair mağlubiyet gibi bir ihtimal hiç geçmedi aklımdan. ‘’Kazanırız, olur da kazanamazsak da kaybetmeyiz.’’ diye düşündüm hafta boyunca. Ne mutlu ki yanılmadım. Evet belki iyi oynamadık, belki fazla üretken olamadık, belki derbi havasından uzaktık ama öyle veya böyle hem 3 puanı cebimize koyduk, hem de 2.lik koltuğunu yeniden devraldık.
  Az önce de belirttiğim gibi bugün derbi havasından oldukça uzak bir karşılaşma izledik. Tatsız-tutsuz, orta alan mücadelesi şeklinde bir maç oynandı. 2 takım da tabiri caizse ‘’kör dövüşü’’ yapar gibiydi. Beşiktaş topa daha fazla sahip olan ve oyunu biraz daha fazla rakip yarı alana yığabilen taraftı sadece. Ancak buldukları net pozisyon sayısı 1 bilemedin 2 taneydi.
  Buna karşılık tempoyu yükseltmeyen, işi rölantide götüren, çok fazla yüklenmeyen bir Galatasaray vardı sahada. Böyle götürdüğünüz bir maçı ya duran toptan atacağınız bir golle kazanırsınız ya da rakip savunmanın yapacağı bireysel bir hatayla. Bizim şansımıza her ikisi tek pozisyonda birleşti. Dany’nin Veysel’e bir hayli kontrolsüz girişi penaltıyı getirdi, Selçuk’ta çok net bir plaseyle topu ağlara gönderdi.
  Akılların Chelsea’da olduğu, oyuncularımızın güçlerini oraya sakladığı şüphesizdi. Dolayısıyla bu akşam adına hiçbir oyuncumuz hakkında olumsuz yorum yapmayacağım. Hee ‘’Kimi beğendin?’’ diye sorarsanız, ilk 45’te Alex Telles ve maçın tamamında Semih Kaya başarılı bulduğum isimlerdi. Telles özellikle ofansif anlamda çok etkili bir bek. Bu demek değil ki savunması zayıf. Rakibini de kolay kolay geçirmiyor. Ancak hücumda daha etkili olduğu bir gerçek. Tabi geliştirmesi gereken yönleri yok değil. Özellikle çizgiye indikten sonra biraz daha etkili ortalar yapabilirse, Galatasaray’ın yıllardır kanayan yarası olan sol bek sıkıntısına kökten çözüm olacaktır.
  Oyuncularımızı eleştirmeyeceğim dedim ancak aynı şeyi karşılaşmanın hakemi Cüneyt Çakır için söyleyemeyeceğim. Gerçekten çok kötü maç yönetti. Bizden Melo’yu, Beşiktaş’tan da geçen sezonki maçta olduğu gibi Veli ve Necip’i mutlak suretle oyundan atması gerekirdi. Fakat 3 isme de 90 dakikayı tamamlatarak tam anlamıyla bir fiyasko yarattı bende.  Özellikle Veli Kavlak resmen tekme atmak için çıkmış sahaya. Bıkmadan, usanmadan her pozisyonda vurdu. Baktı ki tekmelerine herhangi bir ceza yok, dozajı daha da arttırdı. Açıkçası böylesine anti futbol yanlısı oyuncuların bu ligde hele hele Beşiktaş gibi büyük bir camiada hiçbir şekilde yeri olmamalı diye düşünüyorum…
  Sonuç itibariyle önemli olan galip gelmekse ve takımımızda bir şekilde bunu başardıysa bize de bu durumdan mutluluk duymak düşer. Neticede önemli bir karşılaşmaydı bizim adımıza. Şimdi önümüzde önem derecesi çok daha yüksek olan başka bir karşılaşma var. Bu kez yabancı sınırlamasının olmayacağını düşünür ve hiç sakatımız olmadan karşılaşmaya hazırlanacağımızı da hesaba katarsak, Mancini’nin bu sefer hiçbir bahanesi olamayacağını ve 50 bin taraftarının desteğini arkasına alacak Galatasaray’ın turun olmasa bile maçın FAVORİSİ! olduğunu vurgulayarak Çarşamba akşamını büyük bir sabırsızlıkla beklemeye başlıyorum…

                                                                     e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

17 Şubat 2014 Pazartesi

No DeplasMANCINI!

 
 Gecenin tek kelimeyle özeti: haketmedik… İlk 10 dakikalık bölümü saymazsak şayet geriye kalan 80 dakika boyunca oyunun hiçbir anında, sahanın hiçbir bölümünde galibiyeti hak eden bir Galatasaray yoktu bugün. Maçı kazanmak adına hiçbir şey yapmadı oyuncularımız.
  Nasıl ki son 2 maçımızda ‘’11 oyuncumuzun 11’i de iyiydi’’ dediysek, bugün de 11 oyuncumuzun 11’i de kötüydü. Sezon başından beri her hafta takımın en iyisi olan Melo bile tanınmaz haldeydi. Selçuk, Sneijder, Drogba…
  Drogba zaten haftalardır takıma hiçbir şey vermeden oynuyor. Mesela Burak’da fazla bir şey yapmıyor çoğu maçta ancak en azından gol atıyor. Drogba’da böyle bir şey de yok. Gol atma yeteneğini de yavaş yavaş kaybetmeye başladı artık. Tamam çok büyük oyuncuydu, kariyeri tartışılmaz ama her güzel şey gibi Drogba’nın da görkemli kariyerinin sonuna geldiği apaçık ortada. Bence daha fazla diretmenin anlamı yok bazı şeyler üzerinde. Sezon sonu kendisine teşekkür edilmeli ve güzel bir plaket verilerek yollar ayrılmalı. Yıllık 5 milyon euro gibi bir rakama 2 yıllık kontrat yapmak gerçekten çok mantıksızca bir hareket olur. Çünkü bu saatten sonra Drogba’nın bundan fazlasını verebilmesi ne yazık ki mümkün değil. Bilakis her sezon biraz daha geriye gidecektir. En basiti geçen sezonla bu sezon arasındaki farka bakabilirsiniz. 
  Drogba’yı bir kenara bırakıp takıma dönelim. Haftalardır üzerine basa basa söylüyorum; bu sezon Galatasaray’ı içeride kolay kolay kimse yenemez bu ligde. Fenerbahçe ve Beşiktaş’ta dahil buna. Ancak aynı Galatasaray’ın 3 puan çıkarabileceği deplasman sayısı 2 ya da 3’ü geçmez.
  Ne acıdır ki, Kayseri’nin küme düşmesi neredeyse kesinleşmiş 2 temsilcisi haricinde İstanbul sınırları dışında hiç kimseyi mağlup edemedi bu takım... Peki bunun sorumlusu kim? Ben değilim herhalde. Takımın başında kim varsa o.  Yani Mancini. Mesela bugünkü maça bakalım: Gayet iyi başlamışız, rakip üzerinde baskı kurmuşuz, pres yapıyoruz. Bunun neticesinde de 7.dakikada golü bulmuşuz. Arkamıza yaslanıp rahat rahat takımımızın keyifli oyununu seyredeceğiz derken, kenardaki zati muhterem durup dururken takımı geri çekti, tempoyu düşürün dedi ondan sonra da bambaşka bir maç çıkıverdi ortaya...
  Bir kere bu adamda zerre kadar teknik direktörlük öngörüsü olsa, göreve geldiği günden bu yana skorun üstüne yatmaya kalktığı bütün karşılaşmalarda bu takımın bunu beceremediğini ve sonuç olarak sahadan beraberlik ya da mağlubiyetle ayrıldığını şimdiye kadar yüz bin kere görmüştü!
  Olmayacak arkadaşlar. Zorlamanın manası yok. Mancini’yle bu iş olmayacak! 5 sene de bu takımın başında kalsa, 10 sene de zaman tanısanız, inanın bana bundan öte bir şey olmayacak. Çünkü bu adamla Galatasaray’ın beklentileri, vizyonları, istekleri hepsi birbirine 180 derece zıt. İtalya Serie A ya da İngiltere Premier Ligi’nde mücadele etmediğimizin farkında değil bir kere. Sadece kendi sahandaki maçları kazan, deplasmanlarda da önce 1 puanı garantile, olur da bir şekilde 3 koparırsan bunu başarı say! Yok böyle bir dünya. Sen Galatasaray’ın teknik direktörüysen kardeşim, içeride-dışarıda farketmeden önüne geleni vurup yollamak zorundasın! İki iki daha dört!
  Birileri çıkıp Mancini’ye şampiyon olmak için arada deplasmanlarda da galip gelmek gerektiğini anlatmaz ve ilerleyen sezonlarda da kendisiyle devam edilirse, bir zamanların Beşiktaş’ı gibi ‘’Şerefli ikincilikler takımı’’ mertebisinde buluveririz kendimizi!
  Hala kaybedilmiş hiçbir şey yok. Puan farkı benim için 3. Türk Telekom Arena’dan Fenerbahçe’nin 3 puanla çıkabileceğine bunca şeye rağmen hiç ihtimal vermiyorum. Tren kaçmadan birilerinin devreye girip ama gazla, ama başka bir şeyle bu takıma deplasmanlarda da galip gelme alışkanlığını kazandırması lazım acilen. Bunu yapacak kişinin Mancini’nin olmadığı ortada. Hee ‘’Kim yapacak peki?’’ derseniz, onu da Fatih Hoca’yı, Abdurrahim Albayrak’ı, Ali Dürüst’ü gözünü kırpmadan aforoz etmeyi bilen Ünal Aysal düşünüversin bir zahmet…

                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

                                                     

13 Şubat 2014 Perşembe

Formalite Maçı

 Ziraat Türkiye Kupası’nın lig maçları arasına sıkışan yoğun fikstüründe nihayet bu akşam itibariyle grup aşaması sona ermiş oldu. Böylelikle de kupaya giden yolda 3 karşılaşma kaldı geriye.  Önümüzde Bursasporla oynayacağımız 2 yarı final maçı ve finale kalabilirsek şayet son bir 90 dakika var.
  Mancini grup maçlarının başlangıcında 8 puanı kâfi görmüş, ben ise 3.maçların ardından 13 puanla bitiririz bu işi demiştim.  Sonuç itibariyle ne onun dediği oldu ne de benim. Takımımız 11 puanla 2.olarak tamamladı grubunu.
  Belirlediği 8 puan hedefinin üzerine çıkan takımının bu başarısını yeterli gören Mancini’nin liderlikte falan gözü olmadığı için bu akşam sadece bir formaliteyi yerine getirmek amacıyla çıkardı oyuncularını sahaya. Öyle ki kurduğu kadronun değil 90, 1090 dakika da oynansa karşılaşma, gol atabilecek ne kapasitesi vardı ne de becerisi…
  Eboue’yi saymazsak baştan aşağı yeniler ve yedeklerden kurulu takıma Antalyaspor’da uyum sağlayınca, son yılların en zevksiz karşılaşmalarında biri çıktı ortaya. Herhalde izlemekten zerre keyif almadığım ilk ve tek Galatasaray maçı olmuştur bu karşılaşma. Öyle ki 90 dakikanın bitiş düdüğünü neredeyse dört gözle bekledim…
  Salih Dursun başta olmak üzere yeni oyuncularımızın büyük kısmı ne yazık ki bugünde geçer not alamadılar benden. Oğuzhan, Koray, Burdisso… Şu an için hiçbiri Galatasaray’da direk oynayabilecek seviyede değiller. Hatta iyi bir yedek olabilecek seviyede de …
  Atatürk Olimpiyat Stadı’nda futbol adına hiçbir şeyin olmadığı gecede tribünler bile bomboştu. Az önce de belirtmiş olduğum gibi 109 yıllık tarihimizin en gereksiz karşılaşmasını oynar havasındaydık…
  Bu kadar olumsuzluğun arasında nihayet 90 dakikanın bitiş düdüğü geldi ve  ‘’formalite’’ tamamlanmış oldu. Gecenin tek önemli detayı ise yarı finaldeki rakibimizin Bursaspor olduğunu öğrenmemizdi bence.

  Şimdi yaklaşık 1,5 ay kadar Türkiye Kupası oynamayacağımızı göz önünde bulundurursak gönül rahatlığıyla önce lige, sonra da Chelsea ile çıkacağımız 2 zorlu karşılaşmaya konsantre olabiliriz. Bu doğrultuda da takımımıza Antalyasporla Pazartesi akşamı bu kez ligde oynayacağı karşılaşma için başarı dileklerimi 
sunuyorum…

                                                                     e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

8 Şubat 2014 Cumartesi

FENER GELİYORUZ!

 Son zamanlarda almaya başladığımız başarılı sonuçlar, geçen hafta Bursaspor maçında oynanan mükemmele yakın futbol ve elde edilen farklı galibiyet, son 4-5 resmi karşılaşmada da alışılagelmişin dışına çıkarak kalemizi gole kapamış oluşumuz, bu akşam Eskişehirspor karşısına mutlak favori olarak çıkarıyordu bizi.
 ‘’Her maça farklı onbir, her maça farklı sistem’’ anlayışından kati suretle ödün vermeyen dahi hocamız! ‘’6 atan takımı bile bozarım ben arkadaş!’’ zihniyetiyle yine değişik bir kadro yapısıyla sürdü takımı sahaya. Bursa maçında müthiş oynayan, bir gol atıp bir de asist yapan Eboue kendini tribünde buluverdi mesela... Onun yerine, haftalardır kadroda olmayan ve yokluğunda ne tesadüftür ki takımın çıkışa geçtiği! Chedjou ilk onbirdeydi. Yenilerden ise Alex Telles ve Izet Hajrovic forma şansı yakalamıştı sadece.
  4-2-3-1, 4-4-2, 3-5-2, 4-3-3 derken bugün de 4-5-1 deneyelim bakalım dedi Emporio Mancini. Sağ bek Sabri, Sol bek Alex Telles, stoperler Chedjou ve Hakan Balta. Orta sahanın sağında Hajrovic, solunda Sneijder, göbekte Ceyhun-Melo-Selçuk. İleride de tek santrafor Burak.
  Tabi orta sahanın kalabalık oluşu, karşılaşmanın ilk 5 dakikasında yaptığımız insan üstü presin baş etkeniydi. Topu ayağına alan Eskişehirli her oyuncuya bizden en az 2 kişi basıyordu. Doğal olarak bu öldürücü pres golü de beraberinde getirdi. Melo’yla başlayan atakta Hajrovic’in Selçukvari ara pası Burak’ı Boffinle karşı karşıya bıraktı. Burak’ta Boffin’in altından topu ağlara gönderdi.
  Böylesine mükemmel bir oyun başlangıcı ve erken gelen gol, yine bir ‘’fark’’ beklentisi içine soktu beni. Nitekim ardı ardına yakaladığımız fırsatlarda Burak’ın klasikleşen beceriksizliğinin kurbanı olduk! Özellikle uzun süre penaltı diye itirazda bulunduğu pozisyon için ben de Cüneyt Çakırla aynı görüşteyim. Kaleci Boffin’in Burak’a en ufak bir müdahalesi söz konusu değildi orada. Burak topu kalecinin üzerinden aşırtayım derken ıska geçti, sonra da kendini yere bıraktı. Her şeyin özeti bu...
  Dakikalar 32’yi gösterirken aylar sonra bir duran toptan gol bulduk. Ceza sahası sol çaprazından kazandığımız serbest vuruşta Sneijder kale sahasına iyi kesti, boş kalan Chedjou’da güzel bir kafa vuruşuyla aradaki farkı 2’ye çıkardı. Herhalde geldiği günden bu yana takıma katkısının olduğu 3.maç falandır bu Chedjou’nun!
  Devre 2-0’la geçilince ikinci 45’de tempo düşüreceğimizi az çok tahmin ettim ancak bizleri uyutacaklarını hiç düşünmedim! Öyle ki,  koca ikinci yarıda hiçbir şey yapmayan bir Galatasaray vardı sahada. Resmen ‘’bitse de gitsek’’ modundaydı tüm takım. Oyunu rölantiye alıp dakikaların geçmesini beklediler sadece. Durum böyle olunca da Eskişehirspor ister istemez bazı şanslar buldu. Neyse ki o anlarda da Muslera çıktı sahneye.
  Duraklama dakikaları oynanırken kapanışı yapmak için golcüler sahnedeydi. Burak Yılmaz asisti yaptı, Umut Bulut’da golü attı. Bu aynı zamanda Umut’un bu sezonki ilk lig golüydü. Bundan ötürü de takım arkadaşları tarafından coşkuyla kutlandı.
  Son dönemlerde Mancini’ye rağmen çıkışa geçen bir Galatasaray var ortada. Özellikle kolay gol yeme alışkanlığını terk eden, hatta gol yemeyen bir Galatasaray. Bunun yanında da tek farklı galibiyetlerden bol gollü galibiyetlere terfi eden bir Galatasaray. Eğer iç sahadaki bu başarılı tabloyu bir şekilde deplasmanlara yansıtmayı da başarabilirsek, Nisan ayı’nda şampiyonluğun en büyük favorisi konumuna geliriz diyor ve bu akşamlık olayı noktalıyorum.

                                                                   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

5 Şubat 2014 Çarşamba

Bir ''Tokat'' Daha

 Ziraat Türkiye Kupası fazla forma şansı bulamayan oyuncular için gerçekten iyi bir fırsat. Aynı şekilde yeni alınan oyuncularınızı görebilmeniz için de. Bu doğrultuda Mancini bugün 6 yeni transferimize ilk onbirde şans verdi. Salih Dursun, Burdisso, Alex Telles, Veysel Sarı, Ontivero ve Hajrovic.
  Karşılaşmaya 4-4-2 düzeniyle başladık ancak ilerleyen bölümlerde Veysel Sarı sürekli olarak Chedjou ve Burdisso’nun arasına girip 3.stoper gibi oynadı.  Belli ki kenardan ‘’Geriden oyunu kur’’ talimatı geldi kendisine. Alışık olmadığı bir pozisyon olmasına ve maçtan sonra kendisinin de söylediği gibi yaklaşık 1 aydır idman yapmamış olmasına rağmen gayet iyi oynadı Veysel. Top ayağına yakışıyor bir kere. İlerleyen dönemlerde antrenman yapıp form yakaladıkça daha da iyi olacaktır. İlk maçında gol atması da kendisi için extra bir moral oldu şüphesiz.
  Oyunun ilk bölümlerinde en etkili oyuncumuz 19’luk bücür Ontivero’ydu. Yaptığı birkaç hareketle kumaşını belli etti. Hatta jeneriklik bir gole de imza atyordu ki, hakemlerin kurbanı oldu. Çizgiyi 20-25 cm geçen top yan hakemin görememesi nedeniyle gol değeri kazanmadı. Eksikleri olmakla birlikte potansiyeli olan ve ilerisi için muhtemelen bugün karşılaşmayı izleyenleri oldukça umutlandıran bir oyuncu. Tabi ki şu aşamada ilk 11’de forma bulması zor. Ancak iyi çalışır ve kendini geliştirirse önümüzdeki sezonlarda bu takımın baş aktörlerinden biri olabilir.
  Veysel gibi Hajrovic’de Galatasaray forması altında ilk gol sevincini yaşadı. Yaptığı koşu ve son vuruşu gayet başarılıydı. O da kaliteli bir oyuncu olduğunu gerek Bursaspor maçında gerekse de bugün belli etti. Klas bir sol ayağı olduğu aşikar. Tek dezavantajı durarak oynaması. Oyun içerisinde tempolu değil. Ama henüz yaşı genç. O da kendisine kondisyon yükleyerek bu açığını kapatabilir diye düşünüyorum.
  Alex Telles ve Burdisso çok fazla öne çıkamadılar bugün. Dolayısıyla ikisi için de fazla bir şey söyleyemeyeceğim şimdilik. İlerleyen haftalarda daha fazla fikir sahibi oluruz.
  Salih Dursunla ilgili görüşlerimi biliyorsunuz zaten. Bu haliyle Galatasaray’da oynayacak seviyede olmadığını düşünüyorum. 4-5 maç oldu, kendisini öne çıkaracak, sivriltecek hiçbir şey göremedik henüz. Dümdüz bir oyuncu görüntüsünde. Geçen haftalarda söylediğim gibi şu an ki oyun tarzıyla oynasa oynasa anca stoperde, o da önem derecesi düşük karşılaşmalarda oynayabilir. Hele bugün Veysel’i de gördükten sonra, Salih Dursun, Eboue-Veysel-Sabri üçlüsünün gerisinde kalır diyorum ben.
  Umut Gündoğan ve Koray Günter’de kısa sürelide olsa forma şansı buldular. Umut’u zaten Elazığspor’a karşı oynadığı maçlarda beğenmiştim. Ayaklarına çok hakim. Veysel gibi o da oldukça rahat oynuyor. Koray için bir şeyler söylemem ise Telles ve Burdisso’da olduğu gibi henüz mümkün değil J
  Sonuç olarak 6 yeni 5 de as olmayan oyuncumuzla mücadele ettiğimiz bu karşılaşmayı Hajrovic, Yekta ve Veysel’in golleriyle net bir skorla kazanmış olduk. Önümüzdeki hafta Antalyasporla muhtemelen grup liderliği için oynayacağız. O karşılaşmada da bir sürpriz yaşayabileceğimize pek ihtimal vermiyorum ben. Sanırım Elazığspor maçından sonra söylemiş olduğum gibi 13 puanla lider olarak çıkacağız bu gruptan. Sonrasında da umarım 9 yıllık kupa hasretimize bir son vermeyi başarırız


                                                              e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

3 Şubat 2014 Pazartesi

GALATASARAY KASIRGASI

 İstanbul’da havaların iyiden iyiye soğuduğu şu günlerde, Türk Telekom Arena semalarında sarı-kırmızı bir fırtına çıktı bu akşam. Saat 19.00’da başlayıp 20.50 sularında sona eren bu ‘’kasırga’’ karşısına kim çıkarsa çıksın devirir geçer. Karşı koymaya kalkan olursa da darmadağın olur!
  Muhtemelen son 3-4 yılın en iyi Galatasarayları’ndan birini seyrettik Bursaspor karşısında. Böylesine güzel bir geceye canlı olarak şahitlik etme şansına eriştiğim için de oldukça mutlu olduğumu söyleyebilirim. İyi ki staddaymışım bugün.
  En son yazımda ‘’Tek Rakibimiz Mancini’’ demiştim. Hala da aynı görüşteyim. Muhtemelen hiçbir zaman da kendisi hakkındaki olumsuz düşüncelerim değişmeyecek. Değil 6, 12 tane de atmış olsaydı takım, bu Mancini’yi benim gözümde iyi bir teknik direktör yapmayacaktı. Çünkü ben oynanan müthiş oyun ve kazanılan farklı galibiyetin tamamen futbolcularımızın kendi başarısı olduğu kanaatindeyim.
  Öyle bir Galatasaray vardı ki sahada, bırakın kötüyü, ‘’Kim vasat oynadı?’’ diye sorsanız bana, ona bile cevap veremem. Sadece Burak son vuruşlarda her zamanki beceriksizliğindeydi. Onun dışında Muslera’sından Drogba’sına kadar tüm oyuncularımız mükemmele yakın oynadılar. Özellikle Melo ve Sneijder hala Avrupa’nın her takımında rahatlıkla oynayabileceklerini gözler önüne serdiler. Eboue maç seçmediği takdirde bu takım için vazgeçilmez olduğunu, Drogba kendine oynamadığı zaman kulübüne ne kadar faydalı olabileceğini, Sabri basit oynamayı tercih ettiğinde herkesin kendisini alkışladığını, Hakan Balta ise aslında ayağına topun ne kadar yakıştığını fark etmişlerdir bence bu akşam.
   Çoğu zaman dümdüz bir oyuncu olmakla eleştirdiğimiz Ceyhun Gülselam bile gayet başarılı bir maç çıkardı. O kadar çok top kesti ki, belki maçı yabancı basından takip edenler olsa ‘’Kim bu 6 numara?’’ diye sorma ihtiyacı hissederlerdi.
  İlk golümüzde Melo’nun Bursasporlu oyunculardan birer birer sıyrılıp ceza sahasına girişi ve ‘’al de at’’ dercesine topu Sneijder’e yollayışı gerçekten enfesti. Sneijder’in 2. ve 3.golleri ise görülmeye değerdi cidden. Birini sağ çatala astı, diğerini sol… Eboue’nin attığı golde yaptığı koşu ve kaleciden sıyrılışı yine harikuladeydi . Drogba’nın topuğu gerçekten 1.sınıftı. Selçuk İnan’ın plasesi ise Erkan Zengin’e nazire yapar gibiydi. Kısacası 6 golün 6’sı da birbirinden güzeldi.
   6 tane attık ama inanın kesmedi. O kadar iyi oynadık ki, 8 yapsak 9’u, 12 yapsak 13’ü isterdi taraftar. Öylesine iştahlı, öylesine arzulu bir Galatasaray vardı çünkü Bursaspor karşısında. Zaten attığımız 6’nın dışında bir o kadar da kaçırdık… Sırf Burak 3 tane karşı karşıya atamadı. Drogba, Melo, Hajrovic…
  Fenerbahçe’nin dün kaybetmiş oluşu oyuncularımızda extra bir motivasyon ve kazanma arzusu yaratır diye düşünmüştüm elbet. Ancak bu kadarını kesinlikle beklemiyordum. Keşke sezonun geri kalan kısmında da hep bu Galatasaray’ı görebilsek… Çünkü aylardır hayalini kurduğumuz takım bu akşamki takım işte…
  Maşallah diyelim, tahtalara vuralım hatta gerekirse popomuzu kaşıyalım J Nazarlardan korumak için bu güzelliği ne gerekiyorsa yapalım.
  Bu akşamki galibiyetimizden sonra önümüzdeki hafta oldukça kritik bir hal almış oldu. Fenerbahçe bu kez Sivas deplasmanına gidiyor, biz ise yine içeride Eskişehirle oynuyoruz. Kağıt üstünde 2 maç da zor. Ancak bugün gördüğümüz tablo ve Mancini döneminde her şeye rağmen kendi evinde 12’de 12 yapmayı başaran Galatasaray, tabi ki yine mutlak favori olarak çıkaracaktır bizi sahaya. Eğer olur da Fenerbahçe bir kez daha puan kaybederse, alacağımız galibiyet Fenerbahçe’nin Türk Telekom Arena’ya geleceğini de hesaba katarsak, şampiyonluk yarışı için inanılmaz iddialı bir konuma getirecektir bizi elbet. Bu yüzdendir ki büyük bir merak ve sabırsızlıkla gelecek haftayı beklemeye başladım şimdiden…

                                                                    e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR