Doğruyu söylemek
gerekirse Şampiyonlar Ligi haftasından bir önceki ve bir sonraki maçlar hemen
her takım için zordur. Hele hele geçen hafta 2.lik koltuğunu kaptırdığınız ezeli
rakibinizle oynamak başlı başına bir konsantrasyon ister.
Açıkçası bu akşama
dair mağlubiyet gibi bir ihtimal hiç geçmedi aklımdan. ‘’Kazanırız, olur da
kazanamazsak da kaybetmeyiz.’’ diye düşündüm hafta boyunca. Ne mutlu ki
yanılmadım. Evet belki iyi oynamadık, belki fazla üretken olamadık, belki derbi havasından uzaktık ama öyle veya böyle hem 3 puanı cebimize koyduk,
hem de 2.lik koltuğunu yeniden devraldık.
Az önce de
belirttiğim gibi bugün derbi havasından oldukça uzak bir karşılaşma izledik.
Tatsız-tutsuz, orta alan mücadelesi şeklinde bir maç oynandı. 2 takım da tabiri
caizse ‘’kör dövüşü’’ yapar gibiydi. Beşiktaş topa daha fazla sahip olan ve
oyunu biraz daha fazla rakip yarı alana yığabilen taraftı sadece. Ancak
buldukları net pozisyon sayısı 1 bilemedin 2 taneydi.
Buna karşılık
tempoyu yükseltmeyen, işi rölantide götüren, çok fazla yüklenmeyen bir
Galatasaray vardı sahada. Böyle götürdüğünüz bir maçı ya duran toptan atacağınız bir golle
kazanırsınız ya da rakip savunmanın yapacağı bireysel bir hatayla. Bizim
şansımıza her ikisi tek pozisyonda birleşti. Dany’nin Veysel’e bir hayli kontrolsüz
girişi penaltıyı getirdi, Selçuk’ta çok net bir plaseyle topu ağlara gönderdi.
Akılların Chelsea’da
olduğu, oyuncularımızın güçlerini oraya sakladığı şüphesizdi. Dolayısıyla bu
akşam adına hiçbir oyuncumuz hakkında olumsuz yorum yapmayacağım. Hee ‘’Kimi
beğendin?’’ diye sorarsanız, ilk 45’te Alex Telles ve maçın tamamında Semih
Kaya başarılı bulduğum isimlerdi. Telles özellikle ofansif anlamda çok etkili
bir bek. Bu demek değil ki savunması zayıf. Rakibini de kolay kolay geçirmiyor. Ancak hücumda daha etkili olduğu bir gerçek. Tabi geliştirmesi
gereken yönleri yok değil. Özellikle çizgiye indikten sonra biraz daha etkili
ortalar yapabilirse, Galatasaray’ın yıllardır kanayan yarası olan sol
bek sıkıntısına kökten çözüm olacaktır.
Oyuncularımızı
eleştirmeyeceğim dedim ancak aynı şeyi karşılaşmanın hakemi Cüneyt Çakır için
söyleyemeyeceğim. Gerçekten çok kötü maç yönetti. Bizden Melo’yu, Beşiktaş’tan
da geçen sezonki maçta olduğu gibi Veli ve Necip’i mutlak suretle oyundan
atması gerekirdi. Fakat 3 isme de 90 dakikayı tamamlatarak tam anlamıyla bir
fiyasko yarattı bende. Özellikle Veli
Kavlak resmen tekme atmak için çıkmış sahaya. Bıkmadan, usanmadan her
pozisyonda vurdu. Baktı ki tekmelerine herhangi bir ceza yok, dozajı daha da
arttırdı. Açıkçası böylesine anti futbol yanlısı oyuncuların bu ligde hele hele
Beşiktaş gibi büyük bir camiada hiçbir şekilde yeri olmamalı diye düşünüyorum…
Sonuç itibariyle
önemli olan galip gelmekse ve takımımızda bir şekilde bunu başardıysa bize de
bu durumdan mutluluk duymak düşer. Neticede önemli bir karşılaşmaydı bizim
adımıza. Şimdi önümüzde önem derecesi çok daha yüksek olan başka bir karşılaşma
var. Bu kez yabancı sınırlamasının olmayacağını düşünür ve hiç sakatımız olmadan
karşılaşmaya hazırlanacağımızı da hesaba katarsak, Mancini’nin bu sefer hiçbir
bahanesi olamayacağını ve 50 bin taraftarının desteğini arkasına alacak
Galatasaray’ın turun olmasa bile maçın FAVORİSİ! olduğunu vurgulayarak Çarşamba
akşamını büyük bir sabırsızlıkla beklemeye başlıyorum…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR