Sanırım futbolla ve Galatasarayla biraz olsun ilgisi,
alakası olan hemen herkes Prandelli’nin Türkiye serüveninin çok uzun
sürmeyeceğinin bilincindedir. Ama 3 hafta sonra, ama 5 hafta sonra Prandelli
ile yolların ayrılacağı kesin. İşte bende diyorum ki, madem böyle bir gerçekle
karşı karşıyayız, çok fazla geç kalınmadan alınsın bu karar. Alınsın ki, Avrupa’ya erkenden havlu attığımız şu sezonda en azından lig şampiyonluğunu da Fenerbahçe ya da Beşiktaş'a kaptırmayalım.
Bu akşam Karabükspor
karşısında sahaya çıkardığı onbir, Prandelli’nin ‘’Benim seviyem Venezia, benim
seviyem Bari’’ diye herkeslere haykırışıdır artık. Başka bir ifadeyle
‘’Galatasaray bana 2 beden büyük ya da ben Galatasaray’a 2 beden küçüğüm’’
demektir alenen.
Lig şampiyonluğunun
en büyük favorilerinden, sezona mutlak 4.yıldız parolasıyla başlayan hatta
Prandelli’ye göre lig şampiyonluğunun Şampiyonlar Ligi’nden bile çok daha
önemli olduğu! sezonda Karabükspor karşısına bu kadar defansif bir kadroyla
çıkıyorsa Galatasaray, bu başındaki antrenörün korkağın teki olduğunu gösterir
sadece!
Alex Telles ve Tarık
gibi dinamik ve genç 2 oyuncu varken elinde, hele hele bir de bu oyunculara
dünya kadar bonservis bedelleri ödenmişken hala ahı gitmiş vahı gitmiş Hakan
Balta’yı oynatan, Ptt 1.Lig’de bile hemen her takımda rahatlıkla benzerlerini
bulabileceğimiz estetik yoksunu Dzemaili’den bir türlü vazgeçemeyen, tek santrafor oynayıp Galatasaray’ın gol
yükünü çekmesinin imkansız olduğunu artık 5 yaşındaki çocukların bile anladığı
Burak’ı hala bu düzende oynatan, Bruma gibi büyük umutlarla alınmış bir yıldız
adayını ne hikmetse hiçbir şekilde düşünmeyen bir teknik direktörle Galatasaray
takımı ne kadar yol kat edebilir, bunu ciddi ciddi düşünmesi lazım başımızdaki
kişilerin.
Galatasaray kağıt
üstünde ligde iyi gidiyor gibi gözükebilir, maçları bir şekilde kazanıyor da
olabilir ancak futbol oynamadan, mücadele etmeden bu galibiyetler ne kadar daha
devam eder? İlla ki bir noktadan sonra tıkanmaya başlayacaktır bazı şeyler. O
zaman da tren çoktan kaçmış olacak...
Şurada 1 yıl öncesine kadar rakiplerin korkulu
rüyası haline gelmiş, gerek lig gerekse de Avrupa'da ihtişamlı bir hava
yakalamış takımımızın, şimdilerde hasbel kader aldığı galibiyetlerle haftaları
geçmesi bir taraftar olarak beni zerre kadar memnun etmiyor. Ki eminim,
renkdaşlarımın %90’ı da bu konuda benimle hemfikirdir.
Bu arada değinmek
istediğim bir başka konu var, o da kaleci Muslera’yla alakalı. Sezon başında
Chedjou ile beraber takımın iyi gözüken 2 isminden biriydi. Ancak günden güne o
da takıma uyum sağladı sanki ve ciddi bir düşüş yaşamaya başladı. Özellikle son
3-4 maçımıza bakın, yediği gollerin çoğu kurtarılabilir toplar. Hele bir yan top zafiyeti var ki, evlere şenlik... Gerek Salı günkü Dortmund maçında, gerekse
de bu akşam Karabük karşısında 1 tane yan topa dahi çıkamadı. Üstüne üstlük bu
yüzden kalemizde gördüğümüz goller de cabası... Kimse kusura bakmasın ama
Galatasaray’ın kalesini koruyorsan, takımının kötü olduğu günde icabında sen
çıkıp aldıracaksın o maçı! Yeri gelecek hiç bir şey oynamayan takım senin
sayende 3 puan kazanacak. Ancak geldiği günden bu yana Muslera’dan böyle bir
performans göremedik ne yazık ki… Umarım ilerleyen haftalarda daha iyi olur.
Yoksa şu haliyle oynaması Sinan Bolat’a yazık.
Toparlamak
gerekirse, bugün yine kazanan ama ilerisi için umut vermeyen bir Galatasaray
vardı. Prandelli sürekli olarak ‘’Gelişim gösteriyoruz’’ desede kendini
kandırdığı ortada. Dolayısıyla her ne kadar Duygun Yarsuvat ‘’Hocamızla sezon
sonuna kadar devam edeceğiz’’ diyor olsa da, bu işin bu şekilde
yürümeyeceğinin ve Prandelli’nin gidici olduğunun o da farkında bence. Bu akşam
kazanılan 3 puan ise Galatasaray için pek bir şey ifade etmez. Sadece
Prandelli’nin İtalya’ya gidiş biletini en azından bir 15 gün daha erteledi o
kadar.
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR