4 Mayıs 2016 Çarşamba

Hedefe Son 1


  Artık bir an evvel bitmesini istediğimiz şu kabus sezonda, belki de bizim için teselli oluşturabilecek tek unsur Ziraat Türkiye Kupası. Özellikle de Avrupa Kupaları’na katılma hakkı elde edip Uefa’dan aldığımız 1 yıl men cezasını çekebilme adına. Aslında bu bile ne kadar üzücü bir durum Galatasaray için. Avrupa’ya gitme hakkı kazanmayı, gidememe cezasını çekebilme nedeniyle istiyor oluşumuz yani!
  Finali zaten Rize’deki maçta garantilemiştik. Bu yüzden de bugünkü karşılaşma bir formaliteden ibaretti. Kupa maçları daima sürprizlere açıktır. Ancak bugün sürprizden de öte, büyük bir futbol mucizesi gerekiyordu Rizespor’a.
  Riekerink, son maçlarda deneyip kısmen de olsa başarı elde ettiği 4-4-1-1 sisteminden vazgeçerek yeniden 4-2-3-1’e dönmüştü bugün. Sezon başında beri görev alan 4 teknik direktörün de bıkmadan usanmadan uygulayıp hiçbirinin verim elde edemediği o meşhur 4-2-3-1’e yani…
  Tutmayan bir şey üzerinde bu kadar ısrar göstermek,  olmayanı oldurmak için bu denli inat etmek niye? Cidden anlam verebilmiş değilim! Bakın, bu sistemi 2009/2010 sezonunun tamamında Rijkaard denedi ancak başarılı olamadı. Fatih Hoca 2011/2012 sezonun ilk 6-7 haftasında denedi, baktı ki olmuyor 4-4-2’ye döndü ve takımın bir andan çehresi değişti. Aynı şekilde geçen sezon Prandelli haftalarca ısrar etti, sonunda ne oldu? Görevinden kovuldu! Yerine gelen Hamza Hoca takımın başına geçer geçmez ilk iş Umut-Burak ikilisini bir arada oynatmaya başladı, bir anda bambaşka bir takım çıktı ortaya! Ancak gelin görün ki, ne hikmetse dünya üzerindeki bütün teknik adamlar bu 4-2-3-1’e takmış durumdalar. Tamam bunu çok iyi oynayabilen takımlar var elbet. Barcelona ve Real Madrid ilk aklıma gelenler. Ancak onlarda olup bizde olmayan şey ne biliyor musunuz? Her sene 40-50 gol atabilme özelliğine sahip sağ açık-sol açıklar! Sanırım sadece bu istatistik bile bir şeyleri anlatmak için fazlasıyla yeterlidir!
   4-2-3-1 düzenindeki Galatasaray sezon genelinde olduğu gibi oyunun tamamında çok pozisyona girdi, kalesinde de bir o kadar verdi! Bu oyun şekli bana Gerets’in Galatasaray’ını hatırlatıyor. Ancak o takım maçları bir şekilde kazanmasını bilirdi. 2 yese 3, 3 yese 4 atar kazanırdı maçları. Şimdi de öyle olsa sesimiz çıkmaz zaten. Ancak 2 atıp 3, 3 atıp 4 yeyince, açık futbol oynuyor oluşumuz hiçbir şey ifade etmiyor ne yazık ki...
   İki devrede de sayısız gol pozisyonundan yararlanamayan takımımız, özellikle Sinan Gümüş’ün oyuna girişinden sonra yakaladığı ofansif etkinliği, skor üstünlüğüne çeviremediyse şayet, o noktada oyuncularımızın bir durup düşünmeleri gerekiyor bence.
  Sinan Gümüş demişken, kendisiyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Sakatlıktan bu kadar iyi döneceğini hiç tatmin etmemiştim açıkçası. Performansının ne seviyede olacağına dair kafamdaki soru işaretlerinin kaybolması için forma giydiği 20 dakika fazlasıyla yeterli oldu. Bir kere Sinan fiziksel anlamında inanılmaz kuvvetlenmiş. Net olarak görülüyor bu. Bunun yanında bir o kadar da süratlenmiş. Attığı 2-3 depar vardı ki, hepsinde rakip savunmayı adeta hallaç pamuğu gibi darmadağın etti! Böyle bir Sinan gelecek sezon Galatasaray’ın 1 numaralı hücum silahı olur benden söylemesi. Ne diyelim,  Allah sakatlıkların tekrarından korusun…
  Sonuç olarak girdiği pozisyonları değerlendiremeyen iki ekibin formalite mücadelesi 0-0’lık eşitlikle sona erdi. Galatasaray’ımız adını finale yazdırırken, Rizespor ‘’Bu sezonluk benden bu kadar’’ dedi. Artık kupa için tek bir 90 dakika var önümüzde. Onu da %99,9 Fenerbahçe ile oynayacağız. Umarım koca sezonun telafisi adına, taraftarını bütün sezon boyunca üzen oyuncularımız, üzerlerine düşeni 90 dakikalığına da olsa fazlasıyla yerine getirirler de bizlerin gönlünü almayı bir nebze de olsa başarırlar…

                                                                                                     Kerem ZÜLFİKAR