8 Mart 2014 Cumartesi

Kendine Güveneni Arena'ya Bekleriz

  Haftalardır sürekli tekrarladığım bir söz var: ‘’Bu Galatasaray’ı içeride kimse yenemez ancak deplasmanda da Galatasaray kimseyi yenemez.’’ diye. Bu görüşümün ne denli doğru olduğu bugün bir kez daha ispatlandı. Özellikle son dönemlerde iç saha maçlarımız görsel bir şölen tadında geçiyor çünkü. Sağanak gol yağmurları şüphesiz hepimizi şampiyonluk havasına sokuyor. Fakat gelin görün ki, ertesi hafta deplasmana giden takım bambaşka bir görüntüye bürünüyor. Bütün iştahı, kazanma arzusu, temposu ortadan kayboluyor. Umarım gelecek hafta Karabük’te de aynı şey yaşanmaz…
  Bugün 90 dakika boyunca kendini çok sıkmamasına rağmen oyuna tamamen ambargo koyan bir Galatasaray vardı sahada. Oyuncularımızın hemen hepsi ortalama performanslar sergilediler. Kimse %60’ın üzerine çıkmadı, %40’ın altına da inmedi. Bu orta seviye performansların birleşimi de fark için fazlasıyla yeterli oldu. Demek ki performanslar tavan yapmış olsa, 10-12 tane atacaktık. Nitekim 8-1, 9-1’le de bitirebilirdik karşılaşmayı. Gol olanların dışında olmayan çok net fırsatlarımız da var çünkü. Özellikle Drogba ve Hamit’in karşı karşıya kaçırdıkları ilk aklıma gelenler.
   Sezon başından beri en büyük eksiğimiz olan kornerlerden gol bulamama sorunu son 3 haftada rafa kalkmış gibi görünüyor. Hatta tam tersine bizim için tehlikeli bir silaha dönüşmeye başladı köşe vuruşları.  Sneijder her 2 köşe gönderden de öylesine ortalar yapıyor ki, illaki biri çıkıp vuruyor kafayı. Geçtiğimiz haftalarda Chedjou üstlenmişti bu misyonu, bugün ise Drogba’ya kısmet oldu.
  Drogba demişken, aylar sonra gerçek bir süper star gibi oynadı.’’Umut Bulut kadar’’ verimli oynamadı yani. Ve onun bu performansı da farklı galibiyetin en önemli faktörü oldu. 2 gol 2 asistle geceye damgasını vuran isimdi siyahi yıldızımız.
  Aynı şekilde Sneijder’de attığı gol ve yaptığı 2 asistle yine galibiyetin başmimarlarındandı. Özellike Alex Telles’e verdiği enfes pas gerçekten ayakta alkışlanacak cinstendi.
  Selçuk’un yokluğunda Melo orta sahanın tüm yükünü tek başına üstlendi diyebilirim. Yine koşmadık, basmadık yer bırakmadı. Çok top çaldı, çoğunu da olumlu kullandı. Gollerden önce kaptığımız topları bize kazandıran isimdi hep. Kısacası Dünya Kupası’nı ne denli hakettiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
  Burak Yılmaz’da attığı 2 golle galibiyette önemli pay sahibi olmuş gibi görünse de, gol vuruşlarını bu kadar ‘’amatörce’’ yapmış oluşu, benim neznimde olumsuz puan almasına neden oldu. Arkadaş koskoca Galatasaray’ın 1.santraforu, son 2 sezonun gol kralı olan bir futbolcu bomboş kaleye ‘’Al da at diye’’ ağzının içine sokulan o 2 topa bu kadar mı kötü vurur? İlkini üst direğe çarptırarak soktu, ikinciyi de kaleciden sektirip stopere çarptırarak… Birinde 1 metre daha geriden vurmuş olsa top üstten auta gidecek, diğerinde de rakip stoper kale sahası içinde olmasa gol olmayacak. Ki özellikle deplasmanlarda şans bugünkü gibi yanımızda olmuyor ve o toplar girmediği için sahadan beraberlikle ayrılmak zorunda kalıyoruz…
  Her şeye rağmen bugün oyunun her anında rakibe büyük üstünlük kuran, kalesinde yediği gol dışında pozisyon vermeyen ve hücum anlamında  da ama öyle ama böyle girdiği pozisyonların %70’ini gole çevirmeyi başaran oyuncularımızı canı gönülden kutluyorum. Onların sezon sonuna kadar Fenerbahçe maçı dahil olmak üzere içerideki bütün karşılaşmaları çok rahat bir şekilde kazanacaklarından en ufak şüphem yok zaten. Canımı sıkan tek nokta, bu müthiş iç saha grafiğinin yarısının dahi deplasmanlara taşınamıyor oluşu. Hal böyle olunca da deplasman kazanmadan şampiyonluktan bahsetmek bir hayli güç oluyor ne yazık ki... Umarım bugünden itibaren bazı şeyler dank eder artık da, deplasman maçlarına da bu güzel tabloyu yansıtabilen bir Galatasaray çıkar karşımıza…

                                                                e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR