Haydi Ünal Başkan zafer çığlıkları at, kutlama yap, davet
ver! Boş durma işte, yap bir şeyler. Sonunda erdin muradına. Hayal ettiğin, çok
arzu ettiğin o ruhsuz takımı yarattın işte! Daha Mart ayı bitmeden hedefsiz kalmış,
mücadele ettiği tüm kulvarlara birer birer havlu atmış, şampiyonluğun ş’sini
ağzına alamaz hale gelmiş bir takım değil miydi en başından beri senin hayalindeki? Sinsice tezgahladığın planlarını bu amaç uğruna yapmadın mı hep? Öve öve bitiremediğin ‘’elit’’ hocan tam istediğin gibi bir tablo çıkardı işte
karşına. Al şimdi o elit hocanı tepe tepe kullan! Hatta 10 yıllık mukavele yap bence!
Şu saatten sonra
söylenebilecek, yazabilecek hiçbir şey kalmadı ne yazık ki. ‘’çilekçi’’ ve
‘’kağıtçı’’ verdiler el ele, zirve yapmış takımı vurdurdular dibe… Ortada olumsuz hiçbir şey yokmuş gibi de çıkmışlar utanmadan televizyonlara, biri ‘’İnancımızı kaybetmedik’’ diyor, diğeri ‘’Belki Fener’e 4 atarız.’’ Çocuk mu
kandırıyorsunuz arkadaş siz? Ya da karşınızdakileri aptal falan mı zannediyorsunuz?
Emin olun, bizler bu futbolu ikinizden de çok ama çok daha iyi biliyoruz!
Deplasmanda galip
gelmenin nasıl bir duygu olduğunu inanın unuttuk artık. O kadar uzun zaman oldu
ki… Ama bazıları için sorun teşkil etmiyor bu durum. Deplasmanda maç kazanmak
hemen olacak bir şey değilmiş çünkü. Zaman istermiş biraz. Öyle söyledi geçen
hafta bizim kağıtçı. Adam haklı ama. Ne de olsa, teslim aldığı takım son
deplasman galibiyetini 3-4 sezon önce almıştı! Adamın elinde sihirli değnek mi
var?
Haftalardır takım
kanatsız oynuyor ve deplasmanlarda futbola dair hiçbir şey koyamıyor
ortaya. Ancak ne var ki, bu durumu düzeltmek adına en ufak bir değişiklikte
bulunmuyor bizim kağıtçı. Farkına
varamıyor oyunun ortada sıkışıp kaldığının, takımın rakipleri göbekten
delemediğinin. Bu problemi ortadan
kaldırmanın yolunun da kanatlara inmekten geçtiğinin. Varsa yoksa kağıt
yolluyor işte! Boşuna demedik ya kağıtçı diye!
Ceyhunla Yekta denen
iki oyuncumuz var, Allah düşmanımın başına vermesin! Biri 5 metreye pas atamaz,
ötekinin attığı her top rakibe gider. Topu sadece çalabiliyorlar. Kullanmak,
doğru yere yollamak 0. Ama ne var ki, bizim çok bilmiş basınımız özellikle
Yekta’yı ‘’çok iyi top kullanan oyuncu’’ etiketiyle tanımlıyor! Ya ben bu futboldan anlamıyorum ya da her
hafta yanlışlıkla başka maç seyrediyorum! Çünkü benim gördüğüm Yekta ile
basında lanse edilen Yekta arasında on bin kat fark var…
Yine Burakla Umut
denen iki oyuncumuz var, isterse sezonda 150 tane gol atsınlar gene de istemem
takımıma! Al birini vur ötekine. Sanırım Galatasaray Tarihi’nin gördüğü en
yeteneksiz, en kabiliyetsiz 2 santrafor. Adam geçmek yok, sırtı dönük oynamak
yok, top tutmak-saklamak yok, top indirmek yok, pas dağıtmak yok... Eee ne iş
yapar peki bu arkadaşlar? Efendim gol atıyorlamış. Özellikle de Burak olanı.
Olur yaaaa, Burak’ın önüne top gelir de götürür sağ ayağının içiyle köşeye
bırakır diye (ki bu sezon onu da
beceremiyor) her maç 8 ofsayt, 13 faullük istatistiklerine göz yumarım ben! İleride
hiçbir şekilde top tutamadığı için rakip yarı alanda baskı kuramamamız da cabası
olur!
Adam bir taktı
Sneijder’i solda oynatıcam diye, hem Sneijder’i bitirdi hem de takımı… Öyle ki, Sneijder’in son haftalardaki görüntüsünün bizim yerli oyunculardan hiçbir farkı
yok. İşte bu da bir teknik direktörün oyuncusunu rezil de vezir de
edebileceğinin en güzel örneklerden biri olsa gerek.
Mutlaka galip
bitirmemiz gereken bir maçta, oyunun en kritik bölümünde, A Takımla bugüne dek
hiç lig maçı oynamamış olan gencecik Berk İsmail’i oyuna kurtarıcı olarak
sokmanın mantığı nedir mesela? Sen o çocuğa nasıl bir yük yüklediğinin, nasıl
bir misyon verdiğinin farkında mısın eyyy kağıtçı??? Bu karşılaşma mıdır
gencecik bir oyuncunun takıma ısındırılması, forma şansı verilmesi gereken
karşılaşma? Hem çocuğa yazık hem de haybeye giden değişiklik hakkına…
Dakika olmuş 90+2,
maçın bitmesine saniyeler kalmış, adam Ontivero’yu oyuna sokmaya kalkıyor. Kafa
mı buluyorsun sen bizle? Yoksa Galatasaray ismiyle aklınca alay edip ego tatmini
yapmaya mı çalışıyorsun? İnanın bana, hayatımda böylesine komik bir değişiklik
teşebbüsü görmedim ben. Ama ne de olsa Mancini’yle ilkleri yaşıyoruz bu sezon.
Bu da onlardan biri oldu işte.
Ne yaptığı şuğursuz
değişiklikler, ne de bir halta yaramaz kağıtları galibiyet golünü getirmeyince,
bir deplasmandan daha 2 puan bırakarak ayrılmış olduk. Ancak yitirilen 2
puandan daha önemlisi ‘’Şampiyonluk yarışında biz yokuz’’ dedik bu akşam. Öyle ki,
Pazartesi akşamı alacağı olası galibiyet Fenerbahçe’nin bize ligin bitmesine
daha 7 haftalık bir süre varken, 13 puan fark yapması anlamına gelecek. Daha
kötüsü, gelecek hafta derbiyi de kazanamazsak şayet, biz de Fenerbahçe’ye rakip
sahada şampiyonluk kutlama şansı tanımış olacağız bir yerde! Sanırım böyle bir
durumu hiçbir Galatasaray taraftarı kabullenemez. Kabullenmemiz mümkün de değil
zaten!
Sonuç olarak, bazı
şeylerin yoluna girmesi için ‘’çilekçi’’ ve ‘’kağıtçının’’ acilen bu kulüple
olan bağlarını koparmaları, hem teknik hem de yönetimsel bazda işi bilenlerin
başa geçmeleri gerekmektedir. Yoksa olan Galatasaray’ın tıpkı bu yıl olduğu gibi
boşa giden sezonlarına olacaktır…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR