Şüphesiz ki bu akşam maçın da turun da mutlak favorisi Chelsea’ydi.
Açıkçası benim ne maça ne de tura dair %10 bile umudum yoktu. Sonuç olarak da
çok üzülmüş olmama rağmen haklı çıktım...
Chelsea’ye
elenebilirsiniz. Chelsea’ye
yenilebilirsiniz. Hatta farklı da yenilebilirsiniz. Bunların hepsi gayet normal
karşılanır. Ve hiç kimseler de ‘’Neden?’’, ‘’Nasıl?’’ diye sorgulayamaz sizi.
Ancak dün gece sahada olup bitenler, yenilmekten ya da elenmekten çok daha öte
şeylerdi bence...Sahada 90 dakika boyunca utanç veren bir Galatasaray vardı
çünkü! Rakip kaleye gitmekten aciz, tek şut atmadan, 1 tane bile korner
kullanmadan maçı bitiren rezil bir Galatasaray!
Ne geçen sezon Real
Madrid’den 3 yediğimiz ilk maçta, ne de bu sezonun başında İstanbul’da 6 tane attıkları
karşılaşmada, bu kadar ruhsuz, bu kadar acınası bir Galatasaray izlememiştim
ben! Hatta o 2 maçı bir kenara bırakın, son 15-20 yılda bu kadar aciz, bu kadar
basiretsiz oynadığımız sadece 1 maç daha geliyor aklıma; o da yine Mancini
önderliğinde sezonun ilk yarısında Fener’e karşı Kadıköy’de oynadığımız
karşılaşma…
Bu adam zaten
deplasman kazanamıyor. Bunu artık sokaktaki 5 yaşındaki çocuk bile biliyor.
Dolayısıyla da deplasmanlarda kendimizi herhangi bir beklenti içerisine
sokmuyoruz. Ancak dış sahada 5 tane büyük maç oynadı (Juventus, Kopenhag, Real
Madrid, Chelsea ve Fenebahçe maçları) hepsinde de sahadan silindi. Demekki
sadece ‘’iç saha hocası’’ olmakla beraber, dış sahadaki büyük maçları kaldırabilecek
kapasitesi de yok!
Benim Mancini
hakkındaki görüşlerim en başından beri hep aynı. Çok kötü bir teknik direktör
olduğunu ve futbolu hiç bilmediğini yineliyorum sürekli olarak. Ve haftalar
ilerledikçe, başlarda kendisini yere göğe sığdıramayan, hatta uğruna Fatih
Terim’i yerin dibine sokmakta tereddüt etmeyen insanların, takım hedeflerinden birer
birer uzaklaşmaya başladıkça benim 6 aydır söylediğim şeylere yeni yeni hak
vermeye başladıklarını görüyorum. Ne diyim ki, yabancı hayranlığından bir türlü
kendini soyutlayaman ülke insanımıza müstehak böyle şeyler…
Bu akşam Chelsea’ye
elenmek ya da elenmemek değildi önemli olan. Sahada futbol namına hiçbir şey
yapamayan, ayakta durmakta dahi oldukça zorlanan 8-9 tane oyuncumuzun ve bu
rezaleti ayaklarını uzatarak izlemeyi tercih eden Mancini’nin Galatasaray’a
olan ihanetiydi bence üzerinde durulması gereken şey!
Herşeyi bir kenara
bırakalım, benim çocukluğumdan beri gördüğüm Galatasaray kültürü, takımının
saha içindeki acizliğini, çaresizliğini ayaklarını uzatarak izleyen bir teknik
direktörü sahiplenmeyi, kabullenmeyi öğretmedi bana! Üzerindeki gömleği terden
sırılsıklam olan Fatih Terim’i, 70 yaşında olmasına rağmen hop oturup hop
kalkan Feldkamp’ı, alnının ortasından şakır şakır kanlar akan Eric Gerets’i
gördüm, bildim ben teknik direktör olarak!
Oyuncularla ilgili
birşeyler söylemek gerekirse; birkaç ay önce bir lig maçının ardından hakkında
‘’Bugün kötü oynamıştır. Ama herkes gibi onun da yeri geldiğinde kötü oynamaya
hakkı vardır. Bizlerdeki kredisi de oldukça fazladır.’’ cümlelerini sarfetmiş
olduğum Selçuk İnan, o kredilerini tamamen tüketmiştir artık. Haftalardır
takıma 5 kuruşluk katkı yapmadan, saha içerisinde adeta kaçak dövüşerek, etliye
sütlüye karışmadan ve hiçbir sorumluluk almadan sözde futbol oynamasını ben bir
taraftar olarak kabullenemiyorum. Dolayısıyla da bu şartlar altında kalan 8-9
haftalık sürede, aklının başına gelip en azından gelecek sezonu kurtarmak adına
yedek kulübesinde oturtulması gerektiğini düşünüyorum!
Drogba’nın artık bize
bir şeyler veremeyeceği aşikar. Geçtiğimiz
sezonun şu günlerindeki görüntüsünden bile çok gerilerde şu an. Geçen her gün,
her ay ondan biraz daha götürüyor. Macera aramanın manası yok. Sezon sonu
kendisine teşekkür edilerek yollar ayrılmalı. Drogba’ya verilecek yıllık 5-6
milyon euro ücretle de kendisinden en az 8-10 yaş daha genç, 1.sınıf bir golcü
alınmalı. Galatasaray’ın menfaatleri doğrultusunda en doğru karar bu bence.
Aynı şekilde en
beğendiğim oyuncularımızdan olup oynatılmadığı zamanlar hep hata yapıldığını
savunduğum Eboue’de belli ki kafasına bitirmiş Galatasaray’ı. Gerçi 1 oynayıp 3
oynamayan bir oyuncudan da bundan fazlası beklenemez herhalde…
Burak Yılmaz ve
Sneijder’de sürekli olarak yanlış yerlerde oynatılmalarından ötürü beklenen
katkıyı yapamıyorlar takıma. Özellikle de Sneijder gibi halihazırda avrupa’nın
en yetenekli, en yaratıcı 5 orta saha oyuncusunden biri olan yıldızı, takıma hiçbir
şey vermeyen Selçuk uğruna sola hapsedip yeteneklerinden ve yaratıcılığından
faydalanma oranını %30’lara indirmek hem takıma hem de Sneijder’e yapılan büyük
bir ihanettir! Aynı şekilde top sürme, adam geçme gibi özellikleri bünyesinde
barındırmayan ve kanatlarda oynatıldığı için bitme noktasına gelen kariyeri,
Şenol Güneş’in elinde santrafora dönüşmesiyle tavan yapan Burak Yılmaz’ı sağ
açık oynatmakta!
Sonuç itibariyle Mancini
geldiği günden bu yana takıma olumlu hiçbir şey katamamıştır. Hiçbir
oyuncumuzun performansında artış yaşanmamış, takımın deplasman karnesi içler
acısı hale gelmiştir. Özellikle dış sahada oynadığı büyük maçlarda rakip kaleye
şut atamadan 90 dakikayı tamamlayan bir Galatasaray çıkmıştır ortaya. Ancak ne
var ki, hali hazırda hala kendisine inanan ve kayıtsız şartsız savunan bir
kitle varken, yönetimimiz de her türlü arkasındayken ben ne yazarsam yazıyım,
ne söylersem söyleyeyim hepsi boş… Demek ki ‘’aslolan Galatasaray’' değil
Mancini’ymiş…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR