28 Şubat 2015 Cumartesi

Lideri Bekle Kadıköy!

  Geçen hafta Fenerbahçe’nin kendi sahasında Akhisar’a kaybetmesinden sonra bu akşam Kayseri Erciyes’in de Galatasaray’a sürpriz yapmasını bekleyenlerin sayısı azımsanamaz seviyedeydi. Özellikle takım iskeletinin olmazsa olmazları Burak ve Melo’nun yokluğunda orta saha ve forvette sıkıntılar yaşayacağımızı düşünenler, karşılaşmanın başlamasıyla birlikte hayal kırıklığına uğramışlardır sanırım. Çünkü maça öyle bir başlangıç yaptık ki, ilk 20-25 dakikalık bölümde Kayseri Erciyes takımını sahadan adeta sildik. Zaten gol de çok erken geldi. Henüz 5.dakikada Bruma’nın sert şutunu güçlükle çelebilen kaleci Zülküf, dönen topa Umut Bulut’un vurduğu kafaya bir şey yapamadı ve top ağlara gitti.
  Golün verdiği moralle iştahımız iyice arttı. Sağlı sollu ataklarla rakip kaleyi abluka altına aldık resmen. Ancak ne var ki, hemen her hafta olduğu gibi son vuruşlarda yine biraz şanssız, biraz da beceriksizdik!
  Dikkat ettiyseniz, Galatasaray Hamza Hoca’yla beraber başladığı periyotta, oynadığı karşılaşmaların tamamına yakınında, ilk düdükle beraber rakip üzerinde yoğun baskı kurup 10-15 dakika içinde golü buldu. Ancak golden sonraki süreçte girdiğimiz pozisyonları değerlendirip değerlendiremememiz bizim açımızdan o maçın rahat ya da sıkıntılı geçmesinde belirleyici etken oluyor. Mesela bugün 2.yi atamadık ve devamında Kayseri Erciyes’in ilk atağında Vleminckx’in ayağından bulduğu gol ‘’Rahat geçer’’ dediğimiz maçı bir anda zora soktu gibi oldu. Oysa ki 1-0’dan sonra özellikle Bruma ve Umutla yakaladığımız fırsatları değerlendirmiş olsak, belki de güle oynaya tarihi farka gidecektik.
  Konuk ekibin beraberlik golünü atmasıyla biraz demoralize olduk sanki ve oyundan düşmeye başladık. Bu doğrultuda, ilk 20-25 dakikanın oyunu forse eden, rakibi kendi on sekizine hapseden Galatasaray’ı ortadan kayboldu. Ve devre bitimine kadar da gözükmedi.
  İkinci 45’e de on birini bozmadan başladı Hamza Hoca. Belli ki inanıyordu takımına. Oyuncularımız da hocalarının bu güvenini boşa çıkarmak istemezcesine ilk yarıdaki başlangıcın bir benzerini yaptılar. Aynı, karşılaşmanın başında olduğu gibi oyunu bir anda rakip kaleye yığdık ve sağlı sollu ataklar geliştirmeye başladık. Durum böyle olunca gol yine gecikmedi. Rakip yarı alanın sağ tarafından kazandığımız uzak mesafeli serbest vuruşta topun başına geçen Selçuk İnan kale sahasına doğru mükemmel ortaladı. 6 pas köşesinden yükselen Chedjou’da yaptığı kafa vuruşuyla takımını yeniden öne geçirdi.
  Golün sonlara kalmaması şüphesiz çok rahatlattı bizi ve oyundaki moral üstünlüğün tekrar bize geçmesini sağladı. Bu bölümde Hamza Hoca’da yaptığı değişikliklerle hem takıma dinamizm kattı hem de oyunu biraz soğutmuş oldu.
   2-1’den sonra kontrollü bir oyun anlayışı benimseyen ve rakibi genellikle kendi yarı alanında karşılayan takımımız, özellikle Hamit Altıntopla çok sayıda top kazandı ve kazandığı bu toplarla ani ataklar geliştirdi. Ancak ne var ki, bu ataklarda genellikle Bruma’nın günden güne gerileyen adam geçme kabiliyetiyle yüzleşmek zorunda kaldık…
  Son yarım saatte sürekli olarak kaleyi yoklayan ve bir şutu da üst direkte patlayan Sneijder, nihayet 90+1’de attı golünü. Alex Telles’in rakip yarı alan ortalarının sol çaprazında düşürülmesiyle boşta kalan topu bir anda önüne aldı ve ceza sahasına doğru kat etti. İçeri girer girmez yaptığı vuruş Zülküf’ten dönse de, 2.hamle de topu filelerle buluşturmayı başardı ve gecenin kapanışını yapan isim oldu.
  Evet, yavaş yavaş ligin kritik haftalarına girmeye başladığımız şu günlerde maçlarımızı bir şekilde kazanıyor olmak en önemli şey. Takım savunmasında bireysel ve genel anlamda bazı sıkıntılar yaşayan arkadaşlarımızın, her geçen gün performanslarını arttırmaları tek temennimiz. Çünkü Kadıköy’e her anlamda avantaj sahibi olarak gidiyoruz ve çok uzun süre ele geçirmeyi beklediğimiz bu liderlik koltuğundan inmeyi hiç ama hiç istemiyoruz! Ne diyelim, umarım her şey dilediğimiz, istediğimiz gibi olur…

                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

                                                          

22 Şubat 2015 Pazar

Sen Hep Böyle ASLAN Gibi Savaş!

  Ama öyle ama böyle derken birer birer kayıpsız geçiyoruz haftaları. Ne diyelim, Allah’a şükürler olsun. Özellikle son yıllarda oldukça zorlandığımız Bursa, Eskişehir, Sivas gibi deplasmanların hepsini bu sezon kayıpsız tamamlamamız mükemmel oldu bizim için.
  Bugün de dondurucu soğuk önünde Sivasspor karşısındaydık. Hamza Hoca ligin ikinci devresinde döndüğü 4-3-3 görünümlü 4-5-1’e bu hafta da devam dedi. Sahaya çıkardığı takım, sakat Melo dışında geçen haftanın kazanan on biriydi. Melo’nun boşluğunu da Hamitle doldurmak istemişti.
  Karşılaşmaya pek etkili başlayamadık açıkçası. İlk 8-10 dakika topun ağırlıklı olarak Sivasspor’da kaldığı ve oyunun bizim yarı alanımızda oynandığı bir bölüm oldu. Ancak bu baskıyı kırıp rakip kaleye çok adamla gidebildiğimiz ilk pozisyonda golü bulduk. Sağ kanatta Bruma’nın pasıyla çizgiye doğru inen Sabri’nin güzel ortasında, Selçuk kafayla arka direğe doğru aşırdı, top Yasin’in önünde kaldı. Yasin’de sol ayağının üstüyle Korcan’ın uzanamayacağı yere bıraktı.
  Erken gelen gol Sivassporlu oyuncuları demoralize edebilir diye düşündüm ama pek öyle olmadı. Hatta tam tersine beraberliği yakalamak adına daha çok saldırmaya başladılar. Özellikle Chahechouhe, Utaka, İbrahim Akın üçlüsü savunmamızı oldukça zorladı. Hele ki İbrahim Akın’ın 5 metreden kaçırdığı bir gol vardı ki, atması daha kolay…
  Rakibin üzerimizde kurduğu baskıyı kabullenen ve sadece kontra ataklarla 2.golü düşünen takımımız, Burak Yılmaz’ın ayağından 2 net fırsattan yararlanamadı. Biri kaleci Korcan’dan döndü, diğeri ise direkte patladı…
  Dakikalar 39’u gösterirken ceza sahası sol yan çizgisinin 2 metre kadar dışında Olcan’ın topu rakipten tertemiz alışına faul çalan Hüseyin Göçek, Sivasspor’a adeta 1 gol hediye etmiş oldu! İbrahim Akın’ın ortasında bizim golümüzdekine benzer bir şekilde top arka direkte Chahechouhe’nin önünde kaldı. O da aynı Yasin gibi topu ağlarla buluşturdu.
  Haftalardır susuyoruz ama artık yeter! Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye sürekli olarak bedavadan penaltıların çalındığı ligimizde, tam tersine Galatasaray’ın aleyhine bu kadar çalışıldığı, bu da yetmezmiş gibi hemen her maçımızda en az 1 penaltımızın güme gittiği bu düzende kimlerin neye hizmet ettiği ve neyi amaçladığı çok net bir şekilde ortada bence! Ancak burada iş Galatasaray Yönetimi’nde biter. Çıkıp Aziz Yıldırım’ın yaptıklarının en azından %30’unu yapsalar, kimseler Galatasaray’ı bu kadar rahat bir şekilde sabote etmeye çalışamaz. Fakat ne yazık ki başta başkanımız Duygun Yarsuvat olmak üzere yönetim kurulumuzdakilerin hiçbiri, hiçbir şekilde kulübümüzün haklarını savunmuyorlar… Koskoca Galatasaray’ın bu kadar sahipsiz kalması yazık… Cidden çok yazık…
  1-1’le geçilen devrenin ardından Hamza Hoca ikinci yarıya oyuncu değiştirerek başlar diye düşündüm ama yanıldım. Herhangi bir hamle gelmedi çünkü.
  İkinci 45 dakikaya da etkili başlayan taraf Sivasspor’du. Yine benzer bir başlangıç yaparak oyunu bizim yarı alanımıza yığdılar. Fakat ne var ki, aynı maçın başında olduğu gibi bu baskıyı kırıp rakip kaleye gittiğimiz ilk pozisyonda golü bulduk. Sol taraftan Olcan’ın taşıyıp ortaya çıkardığı topa, Yasin penaltı noktası hizasından çok kötü vurdu. 6 pas üzerinde son anda kayarak dokunan Burak’ın vuruşu ise direkten dönüp kendi bacağına çarptı ve tıngır mıngır ağlara gitti. Şans bu sefer bizim yanımızdaydı anlayacağınız.
  Sivasspor’un bu geceki en büyük şanssızlığı, hep iyi oynadığı bölümlerde geriye düşmesi oldu. Tabi olaya tersinden bakacak olursak, bizim de iyi oynamadığımız anlarda öne geçmemiz büyük şanstı.
  2-1’den sonra moral üstünlüğü ele alan Galatasaray, maçın başından itibaren ilk kez topa hükmetmeye ve ayağa bol pas yapmaya başladı. Bana göre gecenin gizli kahramanı Selçuk İnan önderliğinde topu sahanın hemen her metre karesinde gezdirmeye başladık.
  Hamza Hoca’nın, attığı gol dışında fazla etkili olamayan Yasin’i Alex Telles’le değiştirmesi takıma pozitif etki yaptı. Nitekim, Telles oyuna girdikten birkaç dakika sonra Sneijder’in pasıyla hareketlenen Burak’ın sağ taraftan yaptığı ortaya sol ayak içini koyarak takımının bu geceki 3.golünü kaydetti.
  Hazır Burak Yılmaz demişken, Hamza Hoca’yla birlikte müthiş bir çıkış yakaladı. Açıkçası son 2 yılda bu kadar  iyi olduğu bir başka dönem hatırlamıyorum. Her hafta üzerine biraz daha koyarak devam ediyor. Ve böyle devam ettiği sürece de takımı adına durdurulması oldukça güç bir silah…
  Sonraki bölümde nazar olsa gerek, Burak’ın sakatlanarak oyundan çıkması Hamza Hoca’ya arka arkaya 2 değişiklik yaptırdı. Önce Burak’ın yerine Emre Çolak girdi. Ancak bu sefer de top hiç ilerde kalmamaya başladı. Bunu hemen fark eden Hamza Hoca, bu kez diğer golcüsü Umut’u aldı oyuna.
  Son dakikalarda Sivasspor’un neredeyse 10 oyuncusuyla kalemize yüklenmesi onlara golü getirdi. 85.dakikada ceza sahası içinde topu önüne alan İbrahim Akın, aradaki farkı 1’e indirerek son dakikara takımını umutlu soktu.
  Tabi skorun 3-2’ye gelmesi ister istemez bizlerin aklından ‘’Acaba?’’ lar geçmesine sebebiyet verdi. Ancak neyse ki korkulan olmadı ve 90+4’te gelen Hüseyin Göçek’in son düdüğüyle Galatasaray’ımız bu haftayı da kayıpsız tamamladı.
  Özellikle deplasmanlarda çok iyi oynamıyoruz kabul. Kendi sahamızdaki maçlarda da 90 dakikanın tamamında oyunu forse eden, rakip kaleyi abluka altına, sağlı sollu ataklar geliştiren bir Galatasaray göremiyoruz ona da kabul. Ancak bir gerçek var ki, bu takım bir şekilde maçlarını kazanıyor. Rakiplerin alenen kollandığı şu sezonda, kendi maçlarını 3 puanla tamamlayabilmek için elinden geleni fazlasıyla yapıyor. Oyuncular en azından savaşıyor, mücadele ediyor. Ve hepsinden önemlisi ligin başlarında değil gol atmak, pozisyona girmede bile inanılmaz derecede zorlanan bu takım, şimdilerde hemen her maçı bol gollü kazanıyor. Kısacası işler şu an için iyi gidiyor ve iyi gittiği sürece de bize çok fazla bir şey söylemek düşmez…

  
                                                           e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

16 Şubat 2015 Pazartesi

Tek Devreyle Olmaz!

 Balıkesirspor kaşısında puan kaybı yaşayacağımıza %1 bile ihtimal vermedim. Yanlış anlaşılma olmasın, rakibi küçümsediğimden falan değil. Sadece iki takım arasındaki ciddi seviye farkı böyle düşünmeye itti beni. Tabi şimdi aranızdan ‘’Ligin 3.haftasında Galatasaray’ı 2-0 yenen bu Balıkesir değil miydi?’’ diye soranlar olacaktır. Evet Galatasaray’ı 2-0 yenen bu Balıkesir'di ancak karşısındaki Galatasaray bu Galatasaray değildi. O, Olcan Adın’ı Başakşehir maçına saklayan, ‘’Şampiyonlar Ligi bize fazla gelir, bizim asıl hedefimiz lig’’ diyen,  berabere kaldığımız maçların ardından çıkıp ‘’Gelişim gösteriyoruz’’ diye demeç veren Prandelli’nin Galatasarayı’ydı…
  Hamza Hoca bugün, geldiği günden bu yana sakatlıklar ve cezalılar dışında devamlı olarak tercih ettiği on birden ilginçtir vazgeçmişti. Hafta arası Konya Torku’ya 4 atan takımı bozmak istememiş belli ki. Doğrusu da bu zaten. Çünkü son maçta iyi oynamış oyuncudan ertesi hafta formayı aldığınız zaman siz, o oyuncunun size olan inancı kaybolur. Dolayısıyla bu akşam sahaya çıkan takım doğru tercihti.
  İlk 10 dakikada Balıkesirspor takımı bir an evvel bir gol atıp bizi şoka uğratmak istedi. Ve bunun için uğraştı. Ancak bu amaçlarında başarılı olamadılar. Sonrasında takımımız sazı eline aldı zaten. Devrenin sonuna kadar geçen 35 dakikalık zaman diliminde sezonun en etkili oyununu oynadık belki de. Rakip kaleyi böylesine abluka altına aldığımız bir başka karşılaşma hatırlamıyorum. Sağdan Tarık ve Bruma’yla, soldan da Olcan ve Yasinle sürekli olarak ataklar geliştirdik. Belki ceza sahasına yapılan ortalar ya da gönderilen final pasları biraz daha etkili olsa, skor çok daha farklı olurdu. Ne var ki, son paslardaki bu başarısızlığa rağmen 20 dakikalık bölüme tam 3 gol sığdırdık.
  16.dakikada Sneijder’in sol köşe gönderden arka direğe doğru kestiği mükemmel ortaya önce Koray, ardından Burak, son olarak da kale çizgisinde Chedjou dokundu ve top ağlara gitti.
  10 dakika sonra bu kez Sneijder kendi ağları buldu. Ceza sahası sol çaprazında Yasin’in önüne yuvarladığı topa sol ayağının dışıyla mermi gibi vurdu. Kaleci Emrullah topu ancak ağlara vurup çıkarken görebildi.
  31’de ise Burak’ın jeneriklik golü geldi. Sneijder’in golü attığı noktadan yine Yasin’in ‘’Vur bakalım’’ diye yuvarladığı topa sağ ayak içiyle müthiş bir plase yapan Burak, Tanju Çolak’ın Neuchatel’e attığı gole götürdü bizleri… Kral bir diğer kralı hatırlattı yani…
  3-0’dan sonra oyunun tek hakimi Galatasaray’dı. Konuk ekip Balıkesirspor yarı sahayı bile geçemedi. Tabiri caizse tek kale maç oynandı.
  Devre arasında ‘’İkinci yarı Galatasaray maçı bırakır’’ dedim. Nitekim öyle de oldu. 2 sezondur ilk 45 dakikada kopardığımız maçların çok büyük kısmında ikinci yarıları sadece süreyi bitirmek için oynuyoruz! Bu akşam da öyle oldu. İkinci yarının tamamında ‘’Bitse de gitsek’’ modundaydı oyuncularımız…
  57’de Hamza Hoca 2 oyuncu birden değiştirdiyse de tercihleri yine yanlıştı... Sakatlanan Melo’nun yerine oyuna aldığı Emre takıma katkı yapamadı. Sahanın en iyilerinden Yasin’i kenara alması ise anlaşılamazdı… Bruma dururken neden Yasin’i çıkardı, cidden ilginç. Onun yerine giren Umut Bulut’ta pozitif bir etki yapamadı… Hamza Hoca’nın oyun okuma konusunda ciddi eksikleri olduğu aşikar artık…
  61.dakikada Balıkesirspor 10 kişi kaldı ancak sanki bu onlarda ekstra bir motivasyon yarattı. Artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan konuk ekip, ardı ardına ataklar geliştirmeye başladı. Tabi bunda az önce belirtmiş olduğum gibi Hamza Hoca’nın yanlış oyuncu değişikliklerinin de etkisi büyüktü…
  ‘’Ben geliyorum’’ diye bas bağıran Balıkesirspor golü 80’de geldi. Vargas’ın ara pasıyla bir anda Muslera’yla karşı karşıya kalan Ermin Zec aradaki farkı 2’ye indirdi…
   Bruma’yı 80 dakika sahada tutmasının gereksiz olduğunun farkına anca skor 3-1’e gelince varabilen Hamza Hoca, rakibin baskısını kırmak için bu kez Hamit’i aldı oyuna.
  Kalan 10 dakikalık bölüm 2 takımın karşılıklı uzaktan attığı şutlarla geçildi ve Mustafa  İlker Coşkun’un son düdüğüyle Galatasaray'ımız 3 puanı hanesine yazdıran taraf oldu.
  10 ila 35.dakikalar arasında oynadığı futbolu sahaya yansıtabildiği hiçbir karşılaşmayı kaybetmez Galatasaray. Ki, o futbolu 90 dakika oynamasına da gerek yok. Zaten oynayamaz da. En azından yarım saat oynasa, bugün olduğu gibi her rakibi 3’ler. Ancak ikinci 45 dakikada oynadığı futbolla da hiçbir maçı kazanamaz. Bu doğrultuda Hamza Hoca’nın önce maçları tek devre oynama alışkanlığından kurtulması sonra da oyuncu değişikliklerindeki hatalarından kendini bir an önce sıyırması lazım. Bunları başarabildiği takdirde Galatasaray’ın önü açık bence…

                                                       e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

13 Şubat 2015 Cuma

Kupa'da Tam Gaz Devam

  Bugün beklediğimden çok daha rahat bir maç çıkardık açıkçası. Turu geçeceğimizden %90 emindim ancak böyle güle oynaya olacağını pek düşünmemiştim.
  Yaklaşık 20 günlük aranın ardından Burak Yılmaz’ın yeniden takıma dönmesi, hepimize derin bir ‘’Oh’’ çektirdi. Tabi maç eksiğini kapaması adına kendisi için güzel bir fırsat oldu bu karşılaşma.
   Hamza Hoca işi sıkı tutarak ideale çok yakın bir onbirle çıktı sahaya. Ligdeki bankolarından sadece Emre Çolak ve Alex Telles’i oynatmadı. Onların yerine Yasin ve Olcan forma giydi. Olcan’ın sol bekteki performansı ise belki de Galatasaray formasıyla ortaya koyduğu en iyi performanstı. Ki son 2 lig maçında yaptığı asistlerin sol taraftan geldiğini de hesaba katarsak, sağ açıkta bir türlü verim alamadığımız Olcan’dan Alex Telles’e iyi bir alternatif yaratabiliriz bence.
   Karşılaşmaya oldukça arzulu başladık. Bunun neticesinde de henüz 15 dakikada 2 farklı üstünlüğü yakaladık. Önce Kral takımdan uzak kaldığı günlerin acısını çıkarırcasına yaklaşık 25 metreden müthiş bir füze gönderdi. Ardından da Sneijder Fenerbahçeli Volkan’ı avladığı noktadan bu kez diğer doksanı buldu. 2 jeneriklik golle tur biletini cebe koyduk bir anda. Fakat gollerin arkası kesilmedi. Yağmur gibi gelmeye devam ettiler. 
   20.dakikada bu kez misafir takımdan Marica çok şık bir gole imza attı. Ceza sahasının bize göre sağ çaprazından kazandıkları serbest atışta müthiş bir vuruş yaparak aradaki farkı 1’e indirdi. Ancak ne var ki, Galatasaray’ın moral bozmaya ya da hız kesmeye niyeti yoktu bu akşam. Devrenin son bölümünde yeniden vites arttıran takımımız, Wesley Sneijder’in bu kez sol ayağıyla yaptığı müthiş plaseyle yeniden 2 farklı üstünlüğü yakaladı. Sonrasında da Burak’ın ‘’Al da at dercesine’’ 6 pas köşesindeki Olcan’a kestiği ortaya, gecenin başarılı isimlerinden Olcan uçarak vurdu kafayı ve farkı 3’e çıkardı. Devre de bu skorla geçildi.
  İkinci 45 dakikada kontol tamamen Galatasaray’daydı. Hamza Hoca bu kez akıllılık yaparak 55’te Burak’ı oyundan aldı. Bu gece Burak için her anlamda 4 4’lük geçti. Golünü attı, asistini yaptı, sakatlığın izlerini üzerinden attıi Hem de yeniden moral ve özgüven kazandı. Hafta sonu oynayacağımız Balıkesir karşılaşmasında en önemli gol silahımız Burak olacak gibi.
  Sonraki bölümde takımın iyilerinden Yasin ve Melo’yu alkışlatarak kenara alan Hamza Hoca, sakatlıktan yeni çıkan bir başka oyuncumuz Hamitle uzun zamandır doğru düzgün forma giyemeyen Dzemaili’ye şans verdi.
  Burak’ın yerine oyuna dahil olan Pandev biraz daha güçlü olabilse 5.golü de atacaktık. Ancak Pandev’in kendine olan güveninde ciddi bir azalma olduğunu net olarak gördük kaçırdığı pozisyonda. Çünkü hiçbir şekilde kaleye gitmeyi göze alamadı. Bir an evvel vurmak istedi, vuruşu da istediği kalitede yapamadı…
  Geri kalan bölümde 2 takımda skoru değiştiremeyince Galatasarayımız sahadan 4-1’lik galibiyetle ayrılarak adını çeyrek finale yazdırmış oldu. Ayrıca Balıkesirspor karşılaşması öncesi ciddi bir gövde gösterisi yaptı. 2 haftadır ortaya koyduğumuz vasat futboldan sonra bu akşam sahada keyif veren bir Galatasaray görmek bizleri mutlu etti şüphesiz. Umarım aynı performansı Balıkesir karşılaşmasına da taşırız ve Fenerbahçe’yle Beşiktaş’ın puan kaybetme olasılıklarının yüksek olduğu haftada belki de liderlik koltuğuna otururuz… 
                                                                      e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

9 Şubat 2015 Pazartesi

Şans Bu Sefer Bizimle

  Son yıllarda Eskişehir deplasmanını hep puan kaybıyla geçiyor oluşumuz, bu akşama dair bir karamsarlık beslememize sebep oluyordu şüphesiz. Ancak Fenerbahçe’nin 2 puan bıraktığı haftada ayağımıza gelen bu fırsatı da değerlendirmek zorundaydık.
  Sabri, Burak ve Semih’in yokluğunda Hamza Hoca’nın takımı nasıl kuracağını cidden çok merak ediyordum. Çünkü son dönemlerde Hamza Hoca’da kadro üzerinde enteresan tercihler yapabiliyor. Örneğin, geçen hafta Alex Telles’in sol açık, Koray Günter’in de sağ bek oynaması gibi. Fakat doğrusunu isterseniz bugün sahaya sürdüğü on bir, mevcut şartlar altında yapılabilecek en mantıklı on birlerden biriydi. Belki Yekta yerine Yasin tercihinde bulunabilir ya da yabancılardan birini kenara çekip Umut-Pandev çift forvetini deneyebilirdi. Ne de olsa takım 4-4-2’ye döndüğü zaman bambaşka bir çehreye bürünüyor…
    Karşılaşmaya 2 takım da etkili başlayamadı. Özellikle orta alanda oldukça fazla pas hatası yapıldı. Bu yüzden de ilk 10-15 dakikalık bölümde oyunsal üstünlüğü kimse ele alamadı. Tabi orta saha elemanlarının bolluğuna rağmen Umut Bulut dışında hiç bir hücumcumuzun olmayışı, takımımızın ataklar yapıp pozisyonlar bulma konusunda ciddi sıkıntılar yaşamasına neden oldu.
  Dakikalar 20’yi gösterirken maçtaki ilk pozisyonumuzu yakaladık, o da golle sonuçlandı. Sneijder’in mükemmel pasında bir anda kaleci Boffinle karşı karşıya kalan Umut, 2 seferde de olsa topu filelerle buluşturmayı başararak takımını 1-0 öne geçirdi.
  Golden sonraki bölümde Eskişehirspor üzerimize gelmeye başladı ve çok geçmeden onlar da golü buldular.  Kamil’in sağdan ortasına Muslera’nın yeterli müdahaleyi yapamayışı, Sissoko’nun takımına beraberliği getirmesiyle sonuçlandı.
  1-1’den sonra oyunda biraz daha etkili gözüken taraf Galatasaray’dı. Ancak ne var ki, Umut Bulut ve Emre Çolakla iki net fırsattan yararlanamayınca soyunma odasına eşitlikle gitmeye razı olduk...
  Hamza Hoca ikinci 45 dakikaya Yekta-Olcan değişikliği ile başladı. Galatasaray’a geldiği günden bu yana forma giydiği resmi maçların %95’inde olduğu gibi Yekta Kurtuluş’un bu akşamda takımına ve arkadaşlarına 5 kuruşluk faydası olmadı! Acaba bu arkadaş herkeslere nasip olmayan bu formayı daha kaç sezon giyecek cidden çok merak ediyorum! Söylenebilecek tek şey; yazık günah!
  Olcan belki takıma hareket getirir dedik ama yanıldık. Çünkü ikinci devrede çok daha kötü bir Galatasaray izledik. Yaklaşık 40 dakika boyunca oyunu kendi yarı alanında kabul etmek zorunda kalan ve ayağa 3 isabetli pas yapamayan bir takım görüntüsündeydik… Sanırım ikinci devredeki takım bu sezonun en kötü Galatasaray’ıydı…
   Hamza Hoca’nın oyun okumadaki başarısızlığı bu karşılaşmada da gün yüzüne çıktı. Sahada tel tel dökülen ve attıkları hemen her par rakibe giden Selçuk ve Sneijder’e 90 dakika sabrederken, takımın en iyisi Telles’i Bruma’yla değiştirmesi gerçekten hayrete düşürdü beni! Telles’in oyundan çıkmasıyla Olcan’ın sol beke geçmesi ise Hamza Hoca’nın farkında olmadan yaptığı işe yarar bir hamle oldu. Çünkü sağ kanattayken ayağına top değmeyen Olcan, sol tarafa geçtikten sonra arka arkaya etkili ortalar yapmaya başladı. İlkinde Bruma beklenildiği üzere bomboş kaleye topa ıska geçti! İkincisinde rakip savunmadan seken top kornere gitti. Üçüncüsünde ise kale sahasına yerden gelen topa arka direkte dokunan Selçuk, maç böyle bitti derken takımına hayat öpücüğü vermiş oldu.
  Özellikle ikinci 45 dakikada futbol adına hiçbir varlık gösteremediğimiz bu karşılaşmadan 3 puanla ayrıldığımıza yatıp kalkıp dua edelim bence. Çünkü galibiyeti hak ettiğimizi ne yazık ki söyleyemem. Ancak dün Beşiktaş’ın da benzer şekildeki kazanışını gördükten sonra ‘’Biz de yeter ki kazanalım da nasıl olursa olsun’’ demek zorunda kalıyor insan. Gelecek hafta Beşiktaş’ın Bursaspor, Fenerbahçe’nin de Gazianteple oynayacağını hesaba katarsak, sahamızda Balıkesirspor’u ağırlayacak oluşumuz bu geceki galibiyetin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya yeter bence…

                                                          e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

4 Şubat 2015 Çarşamba

Gol Kaçırma Yarışı

 Yıllardır kendi kendime sorar dururum:‘’Galatasaray’ın bitmek, tükenmek bilmeyen bu gol kaçırma hastalığı acaba ne zaman sona erecek?’’ diye. Öyle maçlar oldu ki, bu beceriksizliğimiz yüzünden rakibi ezdiğimiz halde sahadan mağlubiyet ya da beraberlikle ayrılmak zorunda kaldık. Tabi bu durum her seferinde fazlasıyla üzdü bizleri… Bugün deaynı şeyi bir kez daha yaşayabilirdik...
  Hiç hesapta yokken Eskişehirspor takımı gitmiş en ufak bir iddiası kalmamış Diyarbakır BŞB’ye mağlup olmuş. Bu sayede bize de piyangodan çıkarcasına grubu lider bitirme fırsatı doğmuş. Bu doğrultuda Hamza Hoca’da sahaya sürmeyi planladığı on birde değişikliğie gitmiş ve aslar ağırlıklı bir kadroyla çıkmış sahaya. Yani ‘’Kazanalım da bugün, gelecek hafta deplasmanda bize ters gelen Gençlerbirliği’yle değil kendi sahamızda Konya Torku ile oynayalım’’ demiş. Buraya kadar her şey çok güzel. Ancak ondan sonrasında bir takım sıkıntılar var.
  Bugün 90 dakika boyunca girdiğimiz pozisyonların en azından 3’te 1’ini falan değerlendirmiş olsak muhtemelen ilk maçtaki 9-1’lik skor bile gölgede kalırdı. Kaç tane pozisyona girdik, kaleye kaç şut attık inanın sayamadım. Bir ara ekranda 32 şut ibaresini gördüğümü hatırlıyorum. Fakat gelin görün ki böylesine ezici üstünlükle oynadığımız bir karşılaşmadan zar zor galip ayrılıyoruz. Bu işte bir anormallik var bence…
  Ceza sahası içersinde oyuncu isimleri farketmeksizin takım olarak bizi bu denli beceriksiz kılan nedir acaba? Yıllardır değişen onca yönetime, onca antrenöre, onca da futbolcuya rağmen bu hastalığa hiçbir şey çare olamadıysa söylenebilecek çok da fazla bir şey bulamıyor insan… Vardır bunda da bir hayır diyelim ve bunca eleştiriden sonra biraz da güzel şeylerden bahsedelim.
   Kendi kendimize zora soktuğumuz karşılaşmayı her şeye rağmen kazanmış olmak ve grubu lider tamamlamak sevindirici elbet. Az önce de söylemiş olduğum gibi tek maçlı eleminasyon turunda gelecek hafta kendi sahamızda Konya Torku’yla oynayacağız. Bu akşamkinden bir parça daha becerikli olabilirsek şayet turun favorisi olduğumuz aşikar.
  Uzun zamandır forma bulamayan oyuncularımızdan bazı pozisyonlarda çok basit hatalar yapmış olsa da genel anlamda Yasin’in performansı ve özellikle ikinci 45 dakikada Tarık Çamdal’ın hücuma katkısı benden geçer not aldı diyebilirim. Aynı şekilde kaçırdığı penaltı dışında Felipe Melo’da hatasız oynadı bu akşam. Fakat hazır konusu açılmışken söylemeden edemeyeceğim: Melo’ya bir antrenör neden penaltı attırır cidden çok merak ediyorum. Geldiği günden bu yana takımın penaltıcıları arasında olmasına rağmen cidden çok kötü penaltı kullanıyor. Yani kaleci atacağı köşeyi doğru tahmin ettiği takdirde (ki bu da %50’lik hiç de yadsınamaz bir oran) Melo’nun vuruşunu kurtaramaması imkansız gibi bir şey. Öylesine yavaş gönderiyor ki topu, neden böyle bir tercihte bulunuyor gerçekten anlaması güç! Dolayısıyla rica ediyorum, lütfen bundan sonra penaltı olduğu zaman Melo topun başına gelmesin. Hadi bu akşam neyse de lig maçlarında bize bu korkuyu yaşatmaya hakkı yok!
  İnişli çıkışlı bir grafik sergilediğimiz kupa maçlarının grup aşamasını herşeye rağmen istediğimiz noktada tamamladığımıza göre kafamız rahat bir şekilde Pazartesi akşamı Eskişehirspor ile oynayacağımız lig karşılaşmasına konsantre olabiliriz. Gençlerbirliği ve Bursaspor maçlarında puan kaybetme kredimizi fazlasıyla tükettiğimiz için Fenerbahçe ve Beşiktaş kazandığı sürece biz de ne yapıp edip maçlarımızı kazanmak zorundayız artık…
  
                                                              e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR

2 Şubat 2015 Pazartesi

Hamza Hoca ve Yanlışlar Sinsilesi...

 
  Ne yalan söyleyeyim, Bursaspor karşılaşmasından pek de umutlu değildim. Yani ‘’Bu maçın favorisi kesinlikle Galatasaray’dır’’ diyemedim hiçbir şekilde. Gerek eksiklerimiz gerekse de Bursaspor’un her hafta üzerine biraz daha koyarak ilerlemesi, karşılaşmanın bizim adımıza ne kadar zor geçeceğini az çok ortaya koyuyordu.
  Galatasaray Takımı’nın geniş bir kadrosu olduğundan bahsediyoruz hep. Ancak farkında olmadığımız bir gerçek var ki, bu geniş kadro içerisinde olmazsa olmaz denen yani alternatifleri bulunmayan bazı oyuncular var. Tüm eleştirilere rağmen Selçuk, geçen hafta da söylemiş olduğum gibi 10 tane pozisyona girip 9’unu kaçırsa bile Burak, Melo, Chedjou, Sneijder ve Muslera… Bana göre takımın olmazsa olmazları bu oyuncularımız.
  Bugün son 3 sezonda belki de ilk kez bir lig maçına hem Selçuk’suz hem de Burak’sız başladık. Bunun da takımı ne denli olumsuz etkilediğini hep birlikte gördük.
  Chedjou nihayet sahadaydı ama daha 3 gün önce Afrika Kupası’nda oynayıp İstanbul’a henüz dün döndüğünü hesaba katarsak, bugün hayli düşük olan performansı hoşgörüyle karşılanabilirdi. Öyle ki sezon başından beri belki de takımın en iyisi olmasına rağmen bu akşam sahada tel tel döküldü... O kadar çok hata yaptı ki, bir noktadan sonra sayamadım artık. Ancak kendisine en ufak bir şey söylemeye hakkımız olmadığını düşünüyorum. Bilakis, hiç dinlenmeden apar topar bu zorlu maça çıktığı için teşekkür borçluyuz Chedjou’ya.
   Son haftalarda dikkatimi çeken bir şey var ki, o da Hamza Hamzaoğlu’nun yavaş yavaş ‘’Fatih Terimcilik’’ oynamaya başlaması! Çok net söylüyorum, bu durum takıma zarardan başka bir şey vermez! Taklitler sadece ve sadece aslını yaşatır Hamza Hoca! Bunu hiçbir zaman aklından çıkarma bence…
  Hamza Hoca’nın geldiği günden bu yana en çok takdir edilen yönü, Mancini ve Prandelli dönemlerinde kaybolan kadro istikrarını takıma yeniden kazandırmasıydı. 2 İtalyan döneminde de hiç kimseler Galatasaray’ın ideal on birini sayamazken, Hamza Hamzaoğlu’yla beraber yeniden sahaya çıkacak takımı hepimiz ezbere sayar hale gedik. Bunun yanında yine İtalyanlar’ın ısrarla deneyip her defasında fiyaskoyla sonuçlanan 4-3-3 görünümlü 4-5-1 dizilişini de Hamza Hoca rafa kaldırdı ve Galatasaray’ın mayasında, kimyasında olan 4-4-2’ye dönüş yaptı. Bu değişiklikle beraber başarılı sonuçlar da ardı ardına gelmeye başladı. Ancak bakıyorum şimdi, artık Hamza Hoca’da takımla çok sık oynamaya başladı. Burak’ın sakatlanmasını bahane edip tekrardan 4-5-1’e döndü. Bu da takımın ilk devrenin son 3-4 haftasında oynadığı o baskılı ve tempolu futboldan uzaklaşmasına neden oldu!
  Burak sakat olabilir (ki bu durumun en büyük sorumlusu geçen hafta kendisini tam iyileşmediği halde oyuna sokan Hamza Hoca’dır) ancak elinizde her şeye rağmen Pandev gibi bir isim varsa, bu oyuncunuzu en azından Burak’ın yokluğunda mutlaka tercih etmek durumundasınız. Pandev’i sadece Ziraat Türkiye Kupası maçlarında hatırlamak ne ona bir şeyler katar ne de Galatasaray’a…
  Bugün sahaya çıkan takıma bakıyorum, geçen hafta stoperde gayet başarılı oynamış olan Hakan Balta sol bekte, Alex Telles ise onun önünde. Stoperde de Chedjou-Koray ikilisi var. Hakan Balta 20’li yaşlarındayken bile hiçbir zaman çabuk bir oyuncu olamadı. Galatasaray’ın son 7-8 yılda yediği golleri tek tek inceleyin. Bunların birçoğunda Hakan Balta’nın o kanattan adamını kaçırdığını ve devamında pozisyonun golle sonuçlandığını göreceksiniz. Aradan yıllar geçti ve Hakan Balta yavaş yavaş futbolunun son baharına gelmeye başladı. Dolayısıyla zaten kendisinde olmayan o serilik hepten kayboldu. Bu şartlar altında Hakan Balta’nın sol bek oynaması çok çok zor. Ama stopere koyduğunuzda işin rengi değişir. Geçen sezonun ikinci yarısında Mancini onu ısrarla orada kullandı ve kendisinden ciddi anlamda verim aldı. Çünkü bir savunma oyuncusu için yüksek sayılabilecek tekniği, yer bilgisi ve kademeye iyi girişi, stoperde daha iyi oynamasını sağlıyor. Fakat sol beke geçtiği zaman işin içine çabukluk da girmesi gerektiği için Hakan’ın performansı düşmeye başlıyor. Bu yüzden de Hamza Hoca’nın onu bugün sol bekte kullanmaya kalkması yanlıştı bence...
   İkinci yanlışı ise 1.5 sezonluk Galatasaray kariyerinde bir kez olsun bile 0’a inip etkili bir orta yapmayı başaramamış olan, güçsüz Alex Telles’i sol önde oynatmasıydı. Bir savunma oyuncusunun biraz hereketli oluşu ya da az buçuk süratli olması onun sağ açık ya da sol açıkta da oynayabileceği anlamına gelmez! Bruma’yı oynatmayıp onun yerinde Telles’i denemek bence saçmalıktan başka bir şey değil!
  Karşılaşma başladı, ilk 8-10 dakikada neredeyse kendi yarı alanımıza hapsolduk. Bursaspor sürekli üzerimize gelerek pozisyonlar buldu. Öyle ki, %100’lük diyebileceğimiz 4 tane pozisyon yakaladılar. Neyse ki son vuruşlarda çok beceriksizdiler. Yoksa daha ilk 10 dakikada Bursaspor galibiyetini ilan edebilirdi. Sonra  yavaş yavaş oyunu dengelemeye başladık ve organize gelişen ilk atağımızda Olcan’ın mükemmel ortasına Umut Bulut’un aynı güzellikteki ‘’Hakan Şükür’’ kafasıyla golü bulduk. Fakat bulduğumuz gol de oyundaki dengeleri değiştirmedi. Bursaspor daha etkili olan ve pozisyonlara giren taraf olmaya devam etti. Bu bölümde Hamza Hoca Alex Telles’i sol açığa koymakla hata yapmış olduğunu fark etti. Çünkü Telles orada kaybolup gitti. Hamzaoğlu bir şeyler yapmak istedi, tesadüfen aynı esnada Sabri sakatlandı. Hatta belki de bu sakatlık oyuna müdahale için bahane oldu. Ancak Hamza Hoca’nın oyuna Sinan Gümüş’ü alması bu geceki bir diğer yanlışıydı! Böylesine zorlu bir maçta bugüne kadar ligde doğru düzgün şans bile vermediğiniz Sinan’ı ‘’Haydi gir de oyuna, tüm dengeleri değiştir bakalım’’ dercesine sokmak, o oyuncuyu adeta bitirmeye çalışmaktır! Nitekim Sabri’nin çıkışı gardımızı hepten düşürdü. Çünkü oyunda kaldığı süre boyunca takımın ayakta kalan tek ismi Sabri’ydi.
  Sabri’nin sahayı terk etmesiyle sağ beke Koray Günter geçti. Tabi bu da Hamza Hoca’nın bu akşam bitmek tükenmek bilmeyen hatalarına bir yenisini daha eklemiş oldu! Çünkü Koray kesinlikle oranın oyuncusu değil. Sabri sakatlandıysa, mevcut şartlar altında oyuna girecek tek isim Tarık Çamdal olur. Fakat hemen her hafta söylediğim gibi Tarık, Hamza Hoca’nın kafasındaki hiçbir planda olmadığı için lig maçlarında forma bulabilmesi imkansız gibi bir şey…
  Bir teknik adamın bu kadar yanlışı bir arada yaptığı karşılaşmada, zaten daha etkili oynayan misafir takımın golü bulması kaçınılmaz sondur. Savunmamızın arkasına attıkları uzun topta Chedjou’nun adeta ‘’uyuyarak’’ Volkan’ı kaçırması, o dakikaya kadar 6-7 tane gol kaçırmış olan Bursaspor’un şeytanın bacağını kırmasıyla sonuçlandı.
  İlk devre karşılıklı atılan iki golle 1-1 bitti. Ancak 45 dakikayı Bursaspor sadece 1 golle tamamladıysa, önce Allah’a sonra da Muslera’ya boçluyuz bunu...
  İkinci yarıya da bıraktığı yerden başladı yeşil beyazlılar. Hatta neredeyse daha 46’da öne geçeceklerdi… Ardı ardına pozisyonları bulmaya devam ettiler ve 53’te Fernandao ile üstünlük sayısını yakaladılar. Volkan Şen’in sağ taraftan kullandığı köşe vuruşunda bütün savunma oyuncularımızın arasından kafayı vuran Fernandao takımını öne geçirdi!
  2-1’den sonra Hamza Hoca oyuna bir kez daha müdahale etmek istediyse de tercihleri gene yanlıştı! Ayakta durmakta bile zorlanan ve her ikili mücadelede yerde kalan Telles’i sahada tutup Olcan’ı oyundan alması ve Bruma ya da Pandev gibi ofansif yönü kuvvetli oyuncular kulübede otururken daha 20 gün önce ‘’Kendisine oynayabileceğin bir kulüp bulabilirsen aramızdan ayrılabilirsin’’ dedim dediği Yekta’yı tercih etmesi oldukça ilginçti cidden…
  Oyunun son bölümlerinde ev sahibi psikolojisiyle bir nebze olsun Bursaspor üzerinde baskı kurmaya çalışan takımımız, 80.dakikada ceza yayı içinden serbest vuruş kazandı.  Atışı kullanan Sneijder’in gole giden topuna Volkan Şen’in vurduğu smaç dünyanın neresinde olursa olsun penaltı+kırmızı kartla cezalandırılırdı, Fırat Aydınus’da aynısını yaptı. Penaltı vuruşunu Sneijder dururken neden Emre Çolak kullandı onu da pek anlayamadım… Neyse ki, topu filelerle buluşturmayı başardı ve skora yeniden eşitlik geldi.
   Kalan 10-12 dakikalık bölüm, rakibin 1 kişi eksilmesiyle beraber Bursaspor ceza sahası etrafında oynanmaya başladı. Ancak yay civarından Sneijder’in yaptığı vuruşlar hep kale arkasındaki tribüne gitti! ‘’Usta ayak’’ diye tanımladığımız Sneijder’in orta mesafeli şutlarında ciddi bir düşüş söz konusu…
  Karambole ortaladığımız toplar da 3.golü getirmeyince, Fırat Aydınus’un son düdüğü geldi ve şampiyonluk yolunda çok kritik bir 2 puan bırakmış olduk. Ancak diğer taraftan bakacak olursak, Bursaspor’un oldukça fazla sayıda net fırsat bulduğu bir gecede sahadan beraberlikle ayrıldığımıza da şükretmeliyiz. Umarım göreve başladığı ilk günden beri, kafasında inandığı bir doğrusu olan ve bunun üzerinde ısrar eden Hamza Hoca, gelecek haftayla beraber Selçukla Burak’ın da takıma katılmasıyla birlikte yeniden o doğruya dönüş yapar. Aksi halde daha çok puan bırakırız, benden söylemesi…

                                                               e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR