Daha önceleri de
birçok kez belirttiğim gibi avrupa dönüşleri her zaman zor olmuştur Galatasaray
için. Bugün de bu durumun en güzel örneklerinden birine şahitlik ettik.
Haftalardır 27-28 oyuncusunun sadece 13-14
tanesini kullanan Fatih Hoca, bugün ne hikmetse rotasyona gitme ihtiyacı
hissetmişti. Sanırım bunun altında yatan ana neden; Karabükspor karşılaşmasının
ardından sarf ettiği ‘’Belki diğer oyuncularıma biraz daha fazla şans verebilirdim.’’
cümlesiydi.
Rotasyon yapmak, as
oyuncuları dinlendirmek elbette güzel bir şeydir. Fakat benim şahsi fikrim bu
akşam bu olayı gerçekleştirmek için doğru bir zaman değildi. Çünkü baktığınız
zaman, son 2 lig maçını kazanamamış ve çıkışa geçmek için galibiyete ihtiyacı
olan bir Galatasaray vardı ortada. Dolayısıyla Manchester maçının kazanan ve
moralli onbirini bozmamak bence çok daha akıllıca olurdu. Ama Fatih Hoca böyle
düşünmedi demekki…
Aylar sonra ilk kez onbirde başlayan Sabri ve
Engin’in yanı sıra Yekta ve Cris’te sahadaydı bu akşam. Ayrıca son haftalarda
takımın neredeyse tüm gollerini atan Burak Yılmaz yedek kulübesindeydi.
Açıkçası Elazığspor
bu durumdan istifade ederek karşılaşmaya oldukça hızlı başladı. İlk 15 dakikalık
bölümde takımımıza oranla daha etkili oldular. Çok net olmamakla birlikte
birkaç gol pozisyonu da yakaladılar bu süre zarfında.
Ancak 15.dakikadan
sonra Galatasaray yavaş yavaş toparlanmaya ve en azından top hakimiyetini
himayesine almaya başladı. Bununla birlikte rakip kalede çok fazla etkili
pozisyonlar bulamadık. Özellikle Elmander ve Umut’tan oluşan forvet hattı çok
etkisiz kaldı. Hal böyle olunca devre de 0-0 sona erdi.
Biz Burak Yılmaz’ın
oyuna dahil olmasını beklerken, Fatih Hoca ikinci 45 dakikaya Aydın Yılmazla
başladı. Aydın’ın oyuna dahil olmasından daha ilginci ise Elmanderle değişmiş
olmasıydı. Gol arayacağımız bir devrede neden tek santrafora döndüğümüze ben pek
anlam veremedim…
Gelin görünki, Aydın
beni hatta belki de çoğumuzu yanıltarak takıma ofansif anlamda ciddi bir hareket
getirdi. Rakibin sol kanadını oldukça zorlamaya başladı. İlk devrede
yakalayamadığımız pozisyonları da bu devrede bulmaya başladık. Hemen akabinde golü
de bulduk zaten. Riera’nın soldan kestiği mükemmel ortada Ivesa’dan seken topu
Yekta şansının da yardımıyla ağlara göndermeyi başararak takımını 1-0 öne
geçirdi.
Golün verdiği
moralle oyuna iyiden iyiye ağırlığın koyan Galatasaray, arka arkaya pozisyonlar
bulmaya başladı. Ancak birçok maçta yaşadığımız sıkıntı bugünde ortaya çıktı.
Oyuncularımız son vuruşlarda bir türlü becerikli olamadılar. Umut, Yekta ve
oyuna sonradan dahil olan Emre Çolak %100’lük fırsatları akıl almaz şekilde
harcadılar. İçimden ‘’İnşallah 90 dakikanın sonunda, kaçırdığımız bu goller
bize pahalıya mal olmaz.’’ diye geçmedi değil. Herhalde yaşanacaklar malum
olmuş bana…
Dakikalar 86’yı
gösterirken, gol bulmak için takım halinde yüklenen Elazığspor takımı savunmasında
çok derin bir boşluk verdi. Rakibin az adamla yakalanmasını fırsat bilen Aydın
topu ileri taşıdı ve bomboş durumdaki Emre Çolak’ın önüne yuvarladı. Emre ise
zor olanı başardı… 3 metre mesafeden topu Ivesa’ya nişanladı... İşte ne olduysa
ondan sonra oldu zaten. O top döndü ve Muslera sezon başından beri geleneksel
bir hal alan amatörce hatalarına bir yenisini daha ekleyerek hem penaltıya
sebebiyet verdi hem de kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Hepsinden fenası da 3 oyuncu
değişikliği hakkımızı kullandığımız için kaleye oyundan biri geçmek zorundaydı!
Muslera için
dünyanın sayılı kalecilerinden biri diyorlar. Fakat nedense ben bunu ispat
edecek cinsten şeyler göremiyorum kendisinde. Özellikle bu sezon hemen her maç
hatalı gol ya da goller yiyor. Geçen hafta da söylemiştim, eğer bundan sonra
böyle olacaksa bizim Muslera’yla işimiz uzun. Ciddi anlamda sıkıntılar yaşarız
böyle bir kaleciyle…
Kaleye geçecek isim
konusunda tercihini Felipe Melo’dan yana kullandı teknik heyetimiz. İyi ki de
böyle bir seçim yapmışlar. Çünkü Göksu’nun vuruşunda belki de bir mucizeye imza
atarak penaltı vuruşunu kurtardı ve takımını
adeta ipten aldı Pitbull. Ayrıca sezon başından beri bir türlü form
yakalayamadığı için bizlere olan borcunu da bir yerde ödemiş oldu.
Toparlamak
gerekirse, kolay geçmesi beklenen karşılaşma önce Fatih Terim sonra da 2.golü
bir türlü atamayan oyuncularımız yüzünden bir hayli zora girdi. Mersin İdman Yurdu’yla
beraber kalmak, Karabükspor’dan kendi sahasında 3 yemek, Elazığıspor’u da ecel
terleri dökerek yenebilmek Galatasaray gibi bir markaya hiç ama hiç yakışmadı.
Kağıt üzerinde belki de en kolay 3 haftalık fikstüre sahip olan takımımızın bu
süreci böylesine sıkıntılı geçirmesi bizler için büyük hayal kırıklığı oldu.
Hemen her maç söylediğim gibi Fatih Terim anlamsız işlerle uğraşmaya ve de
geniş hayal gücünü futbol sahalarına taşımaya devam ettiği sürece bu takımın
önünü kesmekten öteye gidemez...
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR