Haftalar sonra
Fenerbahçe’nin mağlup olması, devre arası tatiline ve ara transfer dönemine
sayılı günlerin kaldığı şu süreçte ikinci devre adına umutlarımızın bir nebze
de olsa yeşermesi anlamında iyi bir fırsattı bizim için. Aradaki puan farkını
8’e düşürebilmek için ne yapıp edip 50 bin taraftarının önünde Trabzonspor’u
yenmek zorundaydı takımımız.
Mancini haftalardır
yediğimiz neredeyse tüm gollerde bariz hataları olan Chedjou’yu nihayet
kesmişti takımdan. Eboue’nin de grip oluşu form grafiği her geçen gün yükselen
Riera’ya ilk onbir yolunu açmıştı. Ayrıca yine Mancini’nin orta alanı
Selçuk-Melo-Yekta şeklinde üçlemesi Sneijder’e Drogba ve Burak’ın arkasında
serbest oynama olanağını sunuyordu.
Haftalar sonra ilk
kez taşları yerine tam oturmuş takımımız uzun zamandır üzerinde durduğum ‘’2
ayrı Galatasaray’’ muhabbetini bir kez daha teyid etti bizlere. İlk yarım
saatte vasatın bile altında, son 1 saatte ise her anlamıyla performansı tavan
yapan bir Galatasaray seyrettik çünkü. Tabi ki bizim her daim arzuladığımız,
görmek istediğimiz Galatasaray son 1 saatteki...
Uykumuzu getiren ilk
30 dakikanın ardından Sneijder önderliğinde öyle bir Galatasaray çıktı ki
ortaya, hani uyuydan dev uyandı derler ya, işte o hesap oldu bizimki de. Gerçekten
son düdüğe kadar yerimizde duramadık. Hop oturduk hop kalktık. Çünkü hemen her
atağımız bir gol pozisyonuydu. Hatta öyle bir bölüm oldu ki , Sneijder’in
bazukalarıyla Onur’un mükemmel kurtarışlarının düellosuna döndü olay.
Gerçekten müthiş bir
Sneijder vardı sahada. Geldiği günden bu yana ilk kez böylesine diri, böylesine
çabuk gördüm onu. Fakat daha önemlisi
takımın tüm ataklarını yönlendiren tam bir maestro gibiydi.
Riera’da bana göre
yediğimiz goldeki hatası dışında mükemmele yakın oynadı. Trabzonspor’un sağ
tarafını çok süratli bir oyuncu olmamasına rağmen otobana çevirdi.
Ataklarımızın %90’ı o kanattan gelişti diyebilirim.
Burak Yılmaz’da
aylar sonra formda bir görüntüdeydi. Her zaman söylüyorum, Burak’tan tam verim
almak istiyorsanız onu kaleye yakın oynatmak zorundasınız. Kanatlarda oynayan
bir Burak’tan randıman almayı beklemeniz hayalcilikten öteye gidemez ne yazık
ki. Ayrıca ne kadar gol kaçırırsa kaçırsın, ne kadar ofsayta düşerse düşsün, bu
adam sahadaysa şayet o 90 dakikada en az 1 golü var demektir. Bu gerçeğin
bilinciyle hareket edilirse her şey takımımızın menfaati açısından çok daha iyi
olacaktır bence...
Gökhan Zan ve Drogba
dışında hemen herkesin görevini yerine getirdiği, Sneijder ve Riera’nın
performanslarının tavan yaptığı, Selçuk’un 2 kişilik koştuğu, Burak Yılmaz’ın
da nihayet kendini bulduğu bu kritik karşılaşmayı 3 puanla tamamlamak elbette
çok güzel oldu bizim için. Şimdi Mancini’nin de söylemiş olduğu gibi dört gözle
beklediğimiz devre arası tatili öncesinde son bir karşılaşmamız kaldı. Onu da
kayıpsız geçip ara transfer döneminde kadromuzu nokta atışlarıyla kusursuz hale
getirmek ve şampiyonluk için daha umutlu olabilmek hepimizin en büyük
temennisi…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR