2 Aralık 2013 Pazartesi

Ne Kadar Hoca, O Kadar Galatasaray

  Belki de başlığı gördükten sonra bazılarınız ‘’Yahu yeter artık, sen de takımı falan bir kenara bıraktın, Mancini’ye giydirmekle bozdun kafayı’’ diyeceklerdir. Ama umrumda değil. İsteyen hakkımda istediğini düşünsün. Hattı varsınlar beni Mancini düşmanı ilan etsinler. Benim için her zaman asılolan Galatasaray’dır ve bu doğrultuda Galatasaray’ın menfaatleri neyi gerektiriyorsa  o şekilde hareket ederim!
  Şimdi bu Mancini denen zatı muhteremin Real Madrid maçından sonra da yazmış olduğum gibi teknik direktörlükle falan uzaktan yakından alakası yok. Çünkü her hafta saçma bir onbirle başlıyoruz karşılaşmalara. Kimse doğru yerde, kendi mevkiisinde oynamıyor. Takımımızın ne bir taktiği var, ne de sistemi. Hepsini geçtim adam kati suretle oyunu okuyamıyor. Peki sizlere sorayım şimdi; bu saymış olduğum etkenlerin hiçbirini yerine getiremeyen birisinden ‘’teknik direktör’’ unvanıyla bahsetmek, bu işi gerçekten doğru bir şekilde yapan diğer meslektaşlarına haksızlık olmaz mı?
  Göreve geldiği günden beri 2 maça üst üste aynı kadroyla başlamayan bu arkadaş, ne yapmak istiyor, kafasında nasıl bir şeyler şekillendirmeye çalışıyor ben hiçbir şekilde anlayamadım. Eğer anlamış olan varsa bir zahmet anlatsın bana da.
  Sezon başından beri yediğimiz hemen hemen tüm gollerde hatası olan Chedjou’nun hala ısrarla oynatılıyor oluşunun nedeni nedir mesela? Gerçekten çok ciddi soruyorum bunu. Chedjou’nun her hafta takımını yaktığını televizyon başındaki milyonlar görüyorken, saha içindeki Mancini nasıl olur da göremez?? O zaman ya görmek işine gelmiyor ya da görüyor ama görmezlikten geliyor! Bunun başka bir açıklaması olamaz çünkü…
  Fenerbahçe maçındaki Galatasaray’a bakıyorum, Real Madrid maçının 2.yarısındaki Galatasaray’a bakıyorum, bu akşam ilk 45’teki Galatasaray’a bakıyorum, sahada aciz bir şekilde dolaşan sarı kırmızı formalı futbolculardan başka hiçbir şey göremiyorum! Peki koskoca Galatasaray’ı böylesine biçare hallere düşürmeye, sahada böylesine aciz bırakmaya kimin hangi suretle hakkı olabilir ki? Yazık günah değil mi, her hafta bir umutla bu takımın maçlarına giden ya da televizyondan seyredebilmek için bir sürü para ödeyen insanlara, bizlere? Bunu mu hakediyoruz biz? Böylesine kişiliksiz, ruhsuz bir takım izlemeyi…
  Kasımpaşa Takımı’nı küçük gördüğümden değil ama adı üstünde işte, Kasımpaşa... Sen Galatasaray’sın yaaa! Koskoca Galatasaray! Nasıl olur da, böylesine mütevazi bir ekip karşısında 45 dakika boyunca sahadan silinirsin? Nasıl olur da Kasımpaşa takımı seni kendi yarı alanına hapseder ve sana 2 pas yaptırmaz? Ayıp be ayıp! Vallahi de ayıp, billahi de ayıp! Bu takımı, geride kalan 2 sezonda fırtına gibi esen bu takımı bu hallere düşürenlere ben hakkımı kesinlikle helal etmiyorum! Eğer biraz olsun sağ duyuları varsa diğer Galatasaraylı kardeşlerim de etmezler!
  Ülke olarak ne çektikysek bu yabancı hayranlığımızdan çektik zaten. Ne zamanki kendi özdeğerlerimizin farkına varırız, onların kıymetini biliriz, işte o zaman ölmez sağ kalırsak neyin ne olduğunu görürüz zaten. Gerçi o günlere erişeceğimizden pek umutlu değilim ya neyse…
  Şu an ki Galatasaray Takımı bana hiçbir maç öncesi güven vermiyor. Yani ‘’Galatasaray bu maçı rahat kazanır’’ cümlesini kesinlikle telaffuz edemiyorum ben. Her hafta zihnimdeki ‘’acaba?’’ larla izliyorum takımımızın maçlarını…
  Senelerdir sol beksiz oynayan, yarım Hakan Balta’yla koca sezonu geçirmeyi ümit eden bu zihniyet bu duruma daha ne kadar kayıtsız kalacak inanın çok merak ediyorum. Ocak Ayı’nda da yine bir sol bek transfer edilmezse, benim daha söyleyebilecek hiçbir sözüm olmaz.
  Drogba diyoruz, Burak diyoruz ama sağolsunlar o topu o 3 direğin arasından geçirmeyi bir türlü başaramıyorlar. Bugün maç  1-1’ken Drogba’nın kaçırdığı o 2 golü yerli bir oyuncumuz kaçırmış olsa birçoğumuz kendisine ana avrat küfrederdi! Bundan adım gibi eminim. Ancak söz konusu Drogba olunca herkes her şeyi gayet normal karşılıyor nedense! İnanın bana, şu an takıma en çok zararı olan isim belki de Drogba. Haftalardır yapamadıkları yapabildiklerinden o kadar fazla ki... Her maç onlarca faul yapıyor, onlarca top kaybediyor. Takımdan çok kendine oynuyor. Kazanılan ne kadar duran top varsa bir Allah’ın kuluna bırakmıyor. Hadi bu atışlardan bir şeyler yapabilse içim gam yemeyecek ama gelin görün ki ortada olumlu bir şey de yok. Eee o zaman Drogba sadece ismi Drogba olduğu için mi oynuyor?
  Daha 11.haftasında 9 puan geriye düştüğünüz bu ligi, rakibinizin puan kaybettiği haftaları siz de puan kaybederek geçerseniz nasıl olacak da zirvede tamamlayacaksınız? Bir gece önce Fenerbahçe bana göre mükemmel oynadığı bir maçı şanssızlığının kurbanı olarak 2 puan yitirerek tamamlamış ve bize bir nebze de olsa kendilerine yaklaşma imkanı tanımış, ancak bu akşam sahada öyle bir Galatasaray izliyoruz ki, sözkonusu durum hiç kimsenin zerre umrunda olmamış! Yazık, cidden çok yazık…
  Göreve geldiği günden beri üzerine basa basa ‘’Ben başarısız insanlarla çalışmam.’’ diyen Ünal Aysal, eğer biraz objektif bir insansa, şu an ki başarısızlığın sorumlusunun kendisi olduğunu kabullenir ve bırakır gider o başkanlık koltuğunu! Hee bunu yapabilecek kadar ögüveni yüksek bir insan değilse de o zaman takımı her hafta biraz daha geriye götüren bu İtalyan’ın görevine son verir! Vallahi de billahi de Mancini’yi ülkesine yollayıp bu takımın başına Yılmaz Vural’ı getirin, bakın bakalım bir anda nasıl 180 derece değişmiş bir Galatasaray izliyorsunuz? Ama gerek yok böyle şeylere. Ne de olsa çare Mancini’lerde, Rijkaard’larda, Skibbe’lerde…

                                                                 e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR