Zararın neresinden dönülse kârdır demiş büyüklerimiz.
Sanırım bizim için de öyle oldu. Gereksiz ve anlamsız Prandelli tercihi ile başlanan ve kulüp
tarihin en başarısız neticelerinden birine doğru giden bu sezon, 3 hafta önce
göreve Hamza Hoca’nın getirilmesiyle kurtarılmış oldu.
Hamza Hoca’yla
oynadığımız 4 resmi karşılaşmaya bakacak olursak, fark yediğimiz Arsenal maçı da
dahil, her hafta üzerine biraz daha koyan, kendine güveni günden güne artan bir
Galatasaray var ortada. Her şeyden önemlisi, oyuna yeniden hükmedebilen, sağlı sollu ataklar yapabilen, pozisyonlar
üretebilen bir Galatasaray…
Mesela Arsenal maçına bakalım, belki 4 yedik ama 5’de atabilirdik. En az rakibine verdiği kadar pozisyon bulan bir Galatasaray izledik o akşam. Ki maçın ardından da söylemiştim, bu sezon ilk kez 4 gollü bir mağlubiyetin ardından üzülmedik, başımızı öne eğmedik.
Mesela Arsenal maçına bakalım, belki 4 yedik ama 5’de atabilirdik. En az rakibine verdiği kadar pozisyon bulan bir Galatasaray izledik o akşam. Ki maçın ardından da söylemiştim, bu sezon ilk kez 4 gollü bir mağlubiyetin ardından üzülmedik, başımızı öne eğmedik.
Bugüne dönelim,
Konya Torku oyuna yoğun bir baskıyla başladı ve ilk 10 dakikada adeta bizi kendi yarı alanımıza hapsetti. Hatta ne yalan söyleyeyim, o ilk 10 dakikanın ardından
ben bile aklımdan ‘’Bunlar bizi yenerler’’ diye geçirdim. Ancak ne var ki
dakikalar ilerledikçe ayağa pas yaparak önce o baskıyı kıran sonrasında da oyun
üstünlüğünü ele almaya başlayan bir Galatasaray gördük. Bu bölümde Umut Bulutla
golü de bulmamız iyiden iyiye rahatlattı bizi.
Üzerinden çok geçmeden
bu sefer Emre Çolak’ın müthiş golü geldi. Zaten o gol Konya Torku’yu
moralman bitirdi. Çünkü iyi başladıkları ve yoğun taraftar desteği altında götürdükleri bu karşılaşmada kalelerinde peş peşe 2 gol görmeleri ister istemez
tüm motivasyonlarını alt üst etti.
2-0’dan sonra
sahanın tek hakimi Galatasaray’dı. Özellikle rakip yarı alanda bol sayıda pas
yapmaya çalışan takımımız, devrenin sonuna kadar oyunun kontrolünü elinde tuttu.
Dakikalar 37’yi
gösterirken az önce de söylemiş olduğum gibi moral-motivasyon eksikliği
yaşamayan başlayan Konya Torkulu oyunculardan Hasan’ın hatalı geri pası Burak
Yılmaz’ı bir anda kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Kral’da düzgün bir vuruşla
topu ağlara gönderdi.
Devreyi 3 farkla
tamamlamak ikinci 45’in bizim açımızdan bir formaliteye dönüşmesine neden oldu
tabi. Öyle ki, ikinci yarının büyük bölümünü rölantide götürdü oyuncularımız. Yeniden
vites arttırdığımız 5-10 dakikalık bir bölüm oldu sadece, onda da 2 gol daha bulduk.
57’de Burak Yılmaz, 62’de de Hamit Altıntop bu geceki 4 ve 5.gollerimizi
kaydettiler.
5-0’dan sonra ise hiçbir
şey yapmadık diyebilirim. Sadece kalemizi savunduk. Atak yapmayı, farkı daha da
arttırmayı hiç düşünmedik. Herhalde rakibe ve tribündeki yüksek sayıdaki
taraftara ayıp olmasın diye düşündü Hamza Hoca ve talebeleri J
Maçı kafamızda erken
bitirmemizden faydalanan Konya Torkulu oyuncular, 65 dakika boyunca
geliştiremedikleri atakları son 25 dakikaya sığdırdılar. Öyle ki, Hasan Kabze önderliğinde
bir çok gol pozisyonu yakaladılar. Ancak farkı azaltacak gol ya da golleri bir
türlü bulamadılar. Çünkü sahneye Muslera çıktı. Uzun süredir vasat ve altı
maçlar çıkaran Muslera, bu akşam uzun bir aradan sonra günündeydi.
Prandelli Kabusu’nun
ardından Hamza Hoca önderliğinde yeniden ritmini bulmaya başlayan, yavaş yavaş
eski günlerine dönüş sinyalleri veren takımımız, açıkçası beni çok mutlu ediyor. Öyle ki, uzun zaman sonra hafta
sonlarını iple çeker oldum. Takımımız izleyenlere eskisi gibi keyif veriyor
çünkü. ‘’Acaba bu hafta ne yaparız?’’ diye insan heyecanla bekliyor. Şüphesiz 3
hafta gibi kısa bir sürede yaşanan bu denli değişim Hamza Hoca’nın başarısı.
Dolayısıyla bir Galatasaraylı olarak bizlere yeniden hak ettiğimiz, layık
olduğumuz seviyede bir Galatasaray izletmeye başladığı için kendisini önce alkışlıyor
sonra da teşekkülerimi sunuyorum.
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR