27 Aralık 2014 Cumartesi

İstemedik...

  Gençlerbirliği maçları daima tedirgin etmiştir beni. Çünkü kendimi bildim bileli, 1999-2000 sezonundaki 6-0’lık galibiyetimizi saymazsak Ankara temsilcisini çok rahat geçebildiğimiz bir başka karşılaşma hatırlamıyorum. Üzerinde çok fazla yoğunlaşmaya gerek yok. Futbolda ‘’ters gelen’’ rakipler vardır. Başka bir deyişle ‘’şansınız tutmaz’’ o rakiplere karşı. İşte Gençlerbirliği de ne yazik ki bizim o şansımızın tutmadığı rakiplerden bir tanesi…
  Hamza Hoca’nın bugün sahaya çıkardığı onbirin onunu büyük bir kısmımız doğru tahmin etmiştir herhalde. On isim belliydi, onbirinci olarak Bruma mı oynar yoksa Olcan mı? teredüttündeydik sadece. Hamza Hoca tercihini Olcan’dan yana kullandı.
   Tabi dün Ankara’ya gidecek 18 kişilik kafile açıklandığında Chedjou ve Sneijder’in olmayışı hepimizde büyük bir şok yarattı. Hatta Pandev’i de ekleyebiliriz buna. Çünkü son 2 kupa maçında attığı 4 gol, en azından lig karşılaşmalarında da 18’de olmayı hakettiğini gösterir bence. Hele hele yedek kulübenizde başka bir golcü yoksa…
  Chedjou ve Sneijder’in kafilede yer almayışı çeşitli spekülasyonları da beraberinde getirdi doğal olarak. Resmi ağızlardan yapılan açıklamalar ise sakat oldukları yönündeydi. Hee bu cevap seni tatmin etti mi diye sorarsanız, hayır etmedi! Çünkü birdenbire ikisinin de sakatlanması cidden çok enteresan! Benim fikrim, bu iki oyuncumuza hatta Pandev’i de sayarsak üç oyuncumuza muhtemelen Noel izni verildi. Bunun yanına Hamza Hoca’da ‘’Biz nasıl olsa Gençlerbirliği’ni bir şekilde yeneriz, bunları da boş yere riske etmeyelim. Saklayalım Beşiktaş maçına’’ düşüncesini eklediyse şayet bu arkadaşların maç kadrosunda olmaları çok da farz görülmemiştir.
  Chedjou’suz ve Sneijder’siz Galatasaray oyuna iyi başladı aslında. İlk 8-10 dakikada özellikle Alex Telles’in kanadından ataklar geliştirdik. Ancak 10.dakikadan itibaren Gençlerbirliği takımı topa daha çok sahip olmaya ve oyunu bizim yarı alanımızda oynamaya başladı.
  19.dakikada Gençlerbirliği’nin kalemize kalabalık gelmesinden faydalanarak Selçukla kaptığımız topta bir anda atağa kalktık. Olcan rakibinden sıyrıldı, topu Burak’a bıraktı. Burak topla beraber rakip yarı alanın ortalarına kadar ilerledi ve yaklaşık 80 metre depar atan Emre Çolak’ı gördü. Emre’de tek vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Hazırlanış olarak güzel bir goldü gerçekten.
   Galatasaray’ın bugün 90 dakika boyunca sahada futbol adına ortaya koyduğu tek olumlu hareket attığımız goldü sanırım. Çünkü son dakikada Burak’ın karambolde vurduğu kafayı saymazsak, golden başka pozisyonumuz yok gibi bir şeydi. Açıkçası bu akşam sahada Prandelli döneminden resitaller sunan bir Galatasaray vardı!
  Takımımız nedenini anlayamadığım bir şekilde, son 4-5 resmi karşılaşmadaki kazanma arzusundan, iştahından oldukça uzaktı bugün. Bunun böyle olmasını Hamza Hoca mı istedi, yoksa oyuncuların mı sahada bir şeyler yapmaya isteği yoktu, o kısmı bilemeyeceğim.
  Henüz 19.dakikasında öne geçtiğiniz bir karşılaşmada rakip kim olursa olsun, 70-75 dakika skoru korumaya oynarsanız siz, o maçı kazanma ihtimaliniz %10’lara iner. Çünkü yüklenmediğiniz, rakip üzerinde baskı kurmadığınız her an sizin için gol yeme tehdidi arz eder! İşte bugün de tam olarak böyle oldu. Emre Çolakla bulduğu golün üzerine yatarak 90 dakikayı bitirmeye çalışan takımımızın, özellkle ikinci 45 dakikada Gençlerbirliği’nin sağlı sollu ataklarla kalemize yüklendiği oyun  şeklinde beraberlik golünü yemesi kaçınılımaz sondu! Tabi oyuncu değişikliklerinde geç kalan, bu da yetmezmiş gibi yanlış tercihler yapan Hamza Hoca’da bir anlamda rakibin ekmeğine yağ sürmüş oldu!
   Kimseler kusura bakmasın, Ziraat Türkiye Kupası maçlarında 2.lig ekiplerine karşı yıldızlaşması, bir futbolcuyu büyük takım oyuncusu yapmaz. İsmini vermeyeyim, siz kim olduğunu anlamışsınızdır. Ki bugün oyuna dahil olduktan sonra takımı adına tek bir olumlu hareket dahi yapamadı bu arkadaş. Hatta 1-2 pozisyonda da neredeyse golden etti bizi! Yanlış anlaşılmasın, niyetim kaybedilen 2 puanı birilerine mal etmek değil kesinlikle. Sadece bu formanın bir ağırlığı olduğu ve her önüne gelene giydirilmemesi gerektiği noktasındayım ben.
  Toparlamak gerekirse, bugün yediği beraberlik golüne kadar hiçbir şekilde maçı istemeyen, galibiyet için hiçbir şey ortaya koymayan takımımız, bunun bedelini belki de sezonun en kritik maçlarından birinde 2 puan bırakarak ödemiştir. Bu sonuçtan sonra gelecek haftaki Beşiktaş karşılaşmasını kazanmaktan başka alternatif kalmadı bizim için. Çünkü Beşiktaş’ın Konya Torku’dan alacağı muhtemel galibiyetten sonra gelecek hafta onlara kaybetmemiz demek, bir anlamda şampiyonluk yarışının büyük ölçüde dışında kalmak demektir. Bu yüzden de bu akşam alınan neticenin ufak bir iş kazası olduğunu ispatlamak için Hamza Hamzaoğlu ve öğrencileri gelecek hafta, bugün sahaya koymadıkları kazanma arzusunu ve isteğini fazlasıyla göstermek zorundalar…

                                                                   e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR