Hamza Hoca bugün
Türkiye Kupası standartlarında en doğru onbir ve dizilişle başlamak istedi
karşılaşmaya. Muslera, Sneijder ve Burak dışında aslardan kurulu, 4-4-2
düzenindeki Galatasaray Eskişehirspor önünde sahadaydı. Açıkçası uzun bir
aradan sonra çift forvet oynayacak Galatasaray’ın neler yapacağını merak ettim.
Karşılaşma başladı,
yallah bismillah 1-0 geriye düştük! Serdar Özkan’ı ceza sahası sağ çaprazının 1
metre kadar dışında yere indirmemiz bize pahalıya patladı. Topun başına geçen
Serdar mükemmel bir frikik golüyle takımını öne geçirdi.
Neyse ki, golün şokunu
çabuk attık üzerimizden. Sadece 1 dakika sonra Emre Çolak’ın ortasına rakip
stoper Semih’in elle müdahelesinde karşılaşmanın hakemi Ali Palabıyık penaltı
noktasını gösterdi. Tabi topun başına neden Selçuk değilde Pandev geçti
hiçbirimiz anlamadık! Herhalde moral bulması içindi. Açıkçası Pandev’in
penaltıyı kaçıracağından %90 emindim, o da sağolsun yanıltmadı beni!
Yediğimiz golün
ardından kaçan penaltı da takımı olumsuz yönde etkileyemedi. Zaten bu akşam
Galatasaray’ı galibiyete götüren de yaşadığı olumsuzluklara rağmen moral
bozmaması ve oyundan kopmaması oldu.
15.dakikada bu kez
biz tehlikeli bir noktadan serbest vuruş kazandık. Ceza sahası sol çaprazının 3
metre kadar dışından mükemmel bir plase gönderen Selçuk hem takımına
beraberliği getirdi hem de özlediğimiz frikik gollerine bir yenisini eklemiş
oldu.
1-1’den sonra
oyunun mutlak hakimi Galatasaray’dı. Hatta öyle ki, Pandev bile rakip savunmayı
zorlamaya başladı. Nitekim bunun neticesinde 35.dakikada bir penaltı daha
kazandık. Arka arkaya çalımlarla ceza sahasına giren Makedon yıldız yere
indirilince Ali Palabıyık 2.kez penaltı noktasına gitti. Neyse ki, bu sefer topun başına Selçuk geçti de
kaleci Sinan’ı terse yatırarak takımını üstünlüğe taşıdı.
2-1’den sonraki
bölümde de girdiğimiz ancak yararlanamadığımız pozisyonlar vardı. Kalan 10
dakikada skor değişmeyince ilk devre 2-1’le geçilmiş oldu.
İkinci yarıya
Pandev-Bruma değişikliği ile başladı Hamza Hoca. Uzun süredir şans bulamayan
Pandev iyi oynamaya başlamışken, üstelik çift forvetli sistem de işlerken hem
Pandev’i kenara almak, hem de Prandelli’nin tek forvetli kısır dizilişine
dönmek bana biraz yersiz ve anlamsız geldi!
Nitekim 4-3-3 görünümlü
4-5-1’e geçer geçmez ilk yarının son yarım saatinde yakaladığımız üretkenlik
ortadan kayboldu. Sağ kanatta Bruma, sol kanatta da Olcan pek fazla etkili
olamadılar. Durum böyle olunca da rakip kaleye gitmekte ve pozisyonlar bulmakta
zorlandık. Bu da yetmezmiş gibi Melo’nun atılması iyiden iyiyde ipleri
Eskişehirspor’un eline geçirdi.
Melo’nun bu sorumsuz
ve vurdumduymaz hareketlerine artık bir dur demesi lazım! Şayet kendi bunu
yapamıyorsa da başka birilerinin yapması lazım o zaman! Çünkü Melo’nun bu
ciddiyetsizliği her seferinde takımı zora sokuyor, takıma zarar veriyor. Bugün
de oyundan atılması neredeyse kazanacağımız maçtan 1 puanla ayrılmamıza neden
olacaktı.
10 kişi kalmamızın
etkisiyle üzerimizde ciddi bir baskı kuran Eskişehirspor, 62.dakikada skoru
yeniden eşitledi. Erkut’un ceza sahası sağ çaprazından yaptığı vuruşta Telles’e
de çarpan top çıkarılması zor bir yere gidince durum 2-2 oldu.
Tabi hem golün
verdiği moral hem de rakibin 1 kişi eksik oynaması Eskişehirspor’a ciddi bir
özgüven getirdi . Takımımız da rakibin üzerimizde kurduğu baskıyı bir türlü
kıramayınca, oyun tamamen bizim yarı alanımızda oynanmaya başladı.
Bugün başımızda
Prandelli olsa 2-2’den sonra kesinlikle bu maçı kazanamazdık. Çünkü Prandelli
hiçbir şekilde reaksiyon gösteremezdi. Hatta muhtemelen 80’e 85’e kadar oyuncu
da değişmezdi. Fakat Hamza hoca ne yaptı? Üzerimize çok adamla gelen
Eskişehir’in geride geniş alanlar bıraktığını gördü ve oyuna yedek
kulübesindeki kontra atağa en uygun isim olan Yasin’i aldı. Zaten Yasin’in
60-70 metre sürüklediği 2 topla rakibin o bunaltıcı baskısını kırmayı başardık.
83.dakikada
sahneye Bruma çıktı. Oyuna girdiği andan itibaren neredeyse yokları oynayan
yıldız adayımız bir göründü pir göründü! Sağ kanattan üste üste çalımlarla ceza
sahasına giren Sabri’nin ortasında rakip savunmadan seken topa Selçuk çok sert
vurdu ancak bir kez daha savunmadan dönen top Bruma’nın önünde kaldı. O da
Sabri’ye nazire yaparcasına çalımlarla ceza sahasına girdi ve sol ayağıyla çok
sert vurdu. Kaleci Sinan’ın müdahelesi topun ağlarla buluşmasını engellemeye
yetmedi. Yeniden öndeydik.
Bruma’nın golü
oyundaki moral üstünlüğünü bu kez bizim lehimize döndürdü. Öyle ki, 10 kişilik
takım yeri geldiğinde 3-4 adamla pres yapmaya başladı. Tabi bu durum tribünlerden
bir hayli alkış aldı.
Gecenin son sözünü
ise Umut Bulut söyledi. 90.dakikada Emre Çolak’ın pasıyla ceza sahasına girdi,
Bruma’nınkine benzer sert bir vuruşla topu filelere gönderdi. Bu da gecenin
5.güzel golü oldu.
Evet, en başta da
söylemiş olduğum gibi daha 2 gün önce mesaiye başlayan, ilk maçının henüz
4.dakikasında takımı yenik duruma düşen hemen akabinde penaltı kaçıran,
2.yarının çok büyük kısmını 1 kişi eksik oynamak zorunda kalan ve oyuncuları 2-2’den
sonra bile pes etmeyip 4-2’yi bulan Hamza Hoca bence alkışı hak etti bu akşam.
Tamam belki yine çok iyi oynamadık, tamam belki yine çok fazla ayağa pas
yapamadık ancak en azından sahada mücadele ettik. En azından yaşadığımız her
olumsuzluğa bir reaksiyon gösterdik. Oyuncularımız maçın hiçbir anında
umutsuzluğa kapılmadılar, rakibe teslim olmadılar. Yani uzun bir aradan sonra sahada
‘’Galatasaray ruhu’’ vardı bugün. Ve inanıyorum ki haftalar ilerledikçe çok
daha iyiye giden, üzerine koyarak devam eden bir Galatasaray göreceğiz. Son
olarak şunu sormak istiyorum, sizce Prandelli’nin Galatasaray’ının bugünkü
Eskişehirspor’a ya da bir başka rakibe bir maç içinde 4 gol atabilme şansı var
mıydı? Bence böyle bir olasılık ihtimaller dahilinde bile yoktu…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR