4 ay boyunca adeta
haykırdım: Prandelli’nin bu takımın başında teknik direktör olarak sahaya
çıkmadığı gün bambaşka bir Galatasaray izleyeceğiz diye. Bugün bakıyorum şimdi,
futbolcular aynı futbolcular, stad aynı stad, taraftar aynı taraftar. Ortada
ise 2 fark var: 1-Takımın başındaki teknik direktör 2-Ortaya konulan futbol. Bu durumda sorun kimdeymiş peki?
Kim gelirse gelsin
Galatasaray’a en az bu kadar futbol oynatır diyordum, sizlerin de gördüğü üzere
yerli hocalarımıza şans verildiği takdirde 2.sınıf yabancı antrenörlerden çok
daha iyisini koyabiliyorlarmış ortaya.
Ben demiyorum ki Hamza Hoca’nın elinde sihirli değnek vardı da bir dokunuşuyla
takımı bambaşka bir hale getirdi diye. Ya da kalkıp ‘’Bundan sonra bu takımı
kimse tutamaz, uzak ara şampiyon olur.’’ gibi söylemlerde de bulunmuyorum.
Zaten bulunsam bile pek gerçekçi olmaz. Henüz bu tarz şeyler söylemek için çok
erken çünkü. Neyin ne olacağını zaman gösterecek. Ancak bir gerçek var ki,
Galatasaray’da değişen bir şeyler var.
Gerek
Eskişehirsporla oynadığımız kupa maçında, gerekse de bu akşam, her şeyden önce
özgüvenli oynayan oyunculardan kurulu bir Galatasaray vardı sahada. Bunun
yanında oyunun hiçbir anında rakibe teslim olmayan, saha içinde ne yaptığını
bilmez bir tavır sergilemeyen, koşan-basan-mücadele eden, topa sahip olan,
pozisyonlara giren bir Galatasaray izledik her iki maçta da. Hem de çok uzun
zaman sonra…
Ben kendi adıma
Hamza Hamzaoğlu’na en azından Galatasaraylı oyunculara üzerlerindeki formanın
ağırlığını hatırlattığı ve onlara Venezia’da oynamadıklarını farkettirdiği için
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Bu akşam 65 dakika
boyunca oyunun her anlamda tek hakimi Galatasaray’dı. Özellikle ilk devrede çok
arzulu bir futbol oynadık. Başta Selçuk olmak üzere hemen herkes bir şeyler
yapmak için çırpınır vaziyetteydi.
Her zaman son adam olarak oynayan Burak’ı,
ofsayta düşmesini engellemek için 2.forvet gibi oynatmayı denedi Hamza Hoca. Açıkçası
bu maç için bu taktik işe yaradı dersek yanlış olmaz. Çünkü Burak maç
içerisinde hiç ofsayta düşmedi. Gollerini de attı. Üstüne üstlük oyunun bazı
bölümlerinde gerek sırtı dönük pozisyonda alıp sakladığı toplarla gerekse de
fuleli deparlarıyla oldukça etkili oldu.
İlk 10-15 dakikada
tutuk görünen Bruma, dakikalar ilerledikçe o tutukluğu attı üzerinden. Top
kaybedişlerini azalttı, oyun içinde daha fazla gözükmeye, daha aktif rol almaya
başladı. Hep söylediğimiz gibi, Bruma’yı kazanmak istiyorsak sürekli olarak
oynatmak zorundayız. Prandelli’nin yaptığı gibi 5 maç 18’e almayıp 6.maç pat
diye onbire koyarsanız, hem Bruma’yı bitirirsiniz hem de takımı 1 kişi eksik
oynatırsınız!
Melo’nun yokluğunda Emre Çolak orta sahada
gayet iyi işler yaptı. Koştu, bastı, top çaldı, çaldığı topları iyi kullandı,
savunmasına yardım etti. Kısacası tam bir orta saha oyuncusu gibi oynadı. Yine
hep üzerinde durduğum gibi kapasitesi dahilinde oynadığı sürece (tıpkı bu akşam
olduğu gibi) Emre’nin futbolculuğuna kimseler bir şey söyleyemez. Ancak
kapasitesinin üzerine çıkmaya çalıştığında ne takıma bir faydası oluyor ne de
kendine. ..
Burak iyiydi, Umut
iyiydi, Emre iyiydi, Bruma iyiydi, Telles iyiydi ama hepsinden başka oynayan birisi vardı. Bu yüzden de ona ayrı bir parantez açmak istedim. Tam 1 yıldır
ortalarda görünmeyen, bu sezon artık taraftarın bile tüm sabrını tüketen ve bu
doğrultuda tribünlerin istemediği adam haline gelen Selçuk İnan’a sormak
isterim, aylardır nerelerdeydin sen diye? Hiç şüphesiz, başta ben olmak üzere
hepimizin sahada görmek istediği Selçuk, bu akşam ki Selçuk işte. İnanın 90 dakikada
kaç tane top kazandı sayamadım. Tahminim 10’un üzerindedir. Bunun
yanında sahada basmadık yer bırakmadı. Aldığı topları hep tek seferde ayağından
çıkardı. Mümkün olduğunca da geriye ya da yana oynamamaya çalıştı. Tıpkı
Çarşamba’nın kopyası bir de frikik attı ancak bu sefer üst direkten geri
döndü. Tamamlamak ise ekürisi Burak’a nasip oldu.
Sonuç olarak, hiç
tartışmasız bu sezonun en iyi futbolunu oynayan ve izleyenlere ilk kez keyif
veren takımımız sahadan galibiyetle ayrılmasını bildi. Son 2 maçta ortaya
koyduğumuz futbol ilerisi için umut verici. Umarım Hamza Hoca’yla bambaşka bir
hava yakalayan takımımızın şu görüntüsü gelip geçici değildir ve sezon sonuna
kadar üzerine koyarak devam eder. İşte o zaman sezonun en büyük hedefi olan 4.yıldızın takılması çok da zor
olmayacaktır.
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR