Ne yazık ki 2014-2015 Şampiyonlar Ligi sezonu Galatasaray’ımız
için çok büyük bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Şüphesiz, kuralar çekildiğinde
Arsenal ve Borussia Dortmund büyük çoğunluğun ilk 2 için favorisiydi. Ancak
Galatasaray’ın onları zorlayabileceği, grubun en zayıf halkasının da Anderlecht
olacağı tahmin edildi. Ne var ki ortaya çıkan tablo beklenildiği gibi olmadı.
Değil Arsenal ve Dortmund’u zorlamak, grup 3.lüğü için Anderlecht’le bile
yarışamadık…
Ortada bir gerçek
var ki, Galatasaray bu yıl Şampiyonlar Ligi’nde bugüne kadar ki en başarısız
sezonunu geçirdi. Anderlecht’ten son saniye golüyle o beraberliği de koparmamış
olsak, Fenerbahçe’nin rekoruna ortak olacaktık! Tabi bu başarısızlığın
sorumluları kimlerdir ya da 2 sezondur gruplardan çıkan takım bu sezon neden böylesine
başarısız olmuştur, bunları tartışmak yersiz artık. Yapılması gereken bu tablodan
dersler çıkararak gelecek sezonlarda aynı hataları yapmanın önüne geçmek
olmalıdır.
Düne gelecek olursak, Hamza Hoca zaten
karşılaşmadan 1 gün önce kadroyu açıklamıştı. Bende bu özgüveninden ve
cesaretinden ötürü kendisini takdir ettim. Ancak dün resmi kadrolar servis
edildiğinde ufak bir süprizle karşılaştık. Kalede Muslera yerine Sinan vardı
çünkü. Tabi bu tercih bir çok spekülasyonu da beraberinde getirdi. Yok Muslera
hafta sonu Selçukla tartışmış da ondan oynamamış. Yok efendim 2 gol daha yerse
Şampiyonlar Ligi gruplarının en fazla gol yiyen kalecisi olacakmış da ondan
oynamak istememiş vs vs. Gerçek, 90 dakikanın bitiminden günyüzüne çıktı. Sinan
Bolat’ın sözleşmesindeki ‘’Ligin ilk devresinde en az 5 resmi maçta oynama’’
zorunluluğundan ötürü Hamza Hoca bizim için hiçbir anlamı olmayan bu formalite
maçında böyle bir tercih yapmış. Açıkçası bunu çok fazla büyütmenin ya da olayı
farklı noktalara çekmeye çalışmanın manası yok. Neticede Sinan Bolat’ta amatör
kümeden falan gelmedi. CV’si ligimizdeki bir çok as kaleciden çok daha iyi.
Bana sorarsanız
ilk 45 dakikada iyi oynayan, ancak kalesinde haketmediği 3 gol göen bir
Galatasaray vardı. Bunun böyle olmasının en büyük nedeni ise Arsenal’in gol vuruşlarında
inanılmaz şanslı oluşu ve karşılaşmanın İspanyol hakemi Borbalan’ın skora
direkt etki eden kararlarıydı!
1-0’ken
Burak Yılmaz’ın ve Alex Telles’in ceza sahası içinde düşürülüşlerine devam dedi
mesela. İkisi de %100 penaltıydı! Aynı şekilde Arsenal’in 2.golünden önce Tarık’a
yapılan hareket de bariz fauldü! Belli ki dün bir yerlerden ‘’Arsenal kazansın’’
şeklinde bir talimat gelmişti Borbalan’a!
Tabi böylesine ağır
bir mağlubiyeti sırf Arsenal’in futbol şansına ya da hakemin yanlı tutumuna
bağlamak yanlış olur. Arsenal’in bizden daha iyi bir takım olduğu dün çok net bir
şekilde görüldü. Onların yedekleri bile bizim birçok as oyuncumuzdan seviye
olarak bir hayli üstün ne yazık ki… Aslında bu bile ülke futbolumuzun ne
durumda olduğunun en güzel ispatı olsa gerek…
Alex Telles ve
Tarık Çamdal’ın bu seviye için yetersiz oldukları, Semih Kaya’nın süratli
hücumculara karşı ne hallere düşebileceği, Sinan Bolat’ın muhtemelen uzun
zamandır oynamamasından ötürü ciddi anlamda gerilediği ve Bruma’nın geniş alan
bulamadığı takdirde sahada kaybolacağı gibi gerçekleri görmüş olduk en azından.
Gecenin bizim
adımıza tek tesellesi ise böylesine farklı mağlup olduğumuz bir karşılaşmada
bile en azından ataklar yapıp sayısız gol pozisyonuna giriyor olabilmemizdir
bence. Çünkü Prandelli’nin 4 yiyen Galatasaray’ı ile Hamza Hamzaoğlu’nun 4
yiyen Galatasaray’ı arasında ciddi farklar var.
Hep anlatmak
istediğim de buydu aslında. Bu takım yeri gelecek 4’te yiyecek, 5’te yiyecek.
Avrupa Kupaları’nda her sezon başarılı da olmayacak. Ya da her maç şahane top
oynamayacak. Ancak kötü oynadığında da, farklı mağlubiyetler yaşadığında da,
yer aldığı bir organizasyonda başarısız olduğunda da ortaya koyması gereken bir
ruhu, her şeye rağmen rakibe teslim olmayan bir yapısı olmak zorundadır. Tıpkı
dün akşam olduğu gibi.
İnanın bana bu
sezon ilk defa 4 yerken içim cız etmedi. Çünkü maçın hiçbir anında ‘’Nasıl olur
da Galatasaray böylesine aciz hallere düşer?’’ demedim, diyemedim. Önemli olan
da bu sanırım. Çünkü her zaman söylediğimiz gibi ‘’Başarılar gelir geçer,
ASALETİN bize yeter! Öyle şeyler yaşattın ki, uğrunda ÖLMEYE değer!’’
Ne Şampiyonlar Ligi’nde başarısız bir sezon
geçirmiş olması ne de 4-5 maçta farklı mağlubiyetler almış olması, Galatasaray’ın
büyüklüğünden de marka değerinden de hiçbir şey eksiltmez. Eksilttiğini
düşünenler de anca kendilerini kandırırlar!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR