28 Şubat 2011 Pazartesi

Herkes Gider, O Kalır : Aydın YILMAZ

Dilimde tüy bitti artık her hafta bu isimle ilgili birşeyler söylemekten, eleştri yapmaktan. Baktım olacak gibi değil , son çare olarak kapsamlı bir yazı yazayım bari dedim. Yalnız şunu açıkça belirtmek isterim ki , az sonra yazacağım yazının nedeni ne Aydın Yılmaz'a karşı kişisel bir kinimin yada gıcığımın olması , ne de buna paralellik oluşturabilecek başka nedenlerdir. Tek isteğim ve arzum ; Galatasaray Forması'nın herkese bu kadar kolayca giydirilmesi yerine , o formayı gerçekten hakeden oyuncuların üzerinde görebilmektir diyerek başlıyorum hikayeye.

Aydın Yılmaz, 29 Ocak 1988 tarihinde yani benden yaklaşık 2 hafta kadar önce İstanbul'da dünyaya gelir. 1997 yılının Haziran ayında Galatasaray Spor Kulübü Futbolcu Seçmeleri'ne girmek üzere Florya'nın yolunu tutar. Seçmelerde beğenilir ve Galatasaray Alt Yapısı'na seçilir. 2001 yılında Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen Danone Cup Turnuvası'nda Galatasaray Minik Takım Forması'nı giyer. Daha sonraki yıllarda da gerek Galatasaray Alt Yapısı'nın gerekse de Milli Takım'ın her kademesinde oynar. Minik Takım , 14-16 , Yıldızlar , U-17 , U-19 , U-21. Bunların akabinde 2005-2006 Sezonu'nda dönemin tekinik direktörü Eric Gerets tarafından A Takım Kadrosu'na alınır. Buraya kadar herşey gayet normal ve mantıklı görünüyor dışarıdan bakılınca. Hatta bir başarı hikayesi olarak bile nitelendirilebilir anlattıklarım. Ama hikaye bu noktadan sonra giderek farklı bir hal almaya başlıyor !

A Takım Kariyeri'nin ilk maçına bir Konya deplasmanında çıkar Aydın. Şampiyonluk yolunda kaybedilecek 1 puanın bile telafisi olmayacak bir dönemde , 0-0 giden bir maçta kurtarıcı olarak Aydın'ı sokar oyuna Gerets. Tam maç böyle bitti denilirken 90+3'de sahneye çıkan Aydın , çok şık bir golle hem herkesi sevinçten 4 köşe yapar , hem de herkesin zihninde yeni bir yıldız doğuyor ampulünün yanmasına neden olur. Sezonun geri kalan kısmında da zaman zaman forma bulmaya devam eden Aydın , takım sezonu mucizevi bir şekilde şampiyon olarak tamamlayınca şampiyonluğun kilit oyuncularından biri olarak lanse edilir. Yeni sezona da Gerets ile başlayan Galatasaray'da Aydın doğal olarak A Takım Kadrosu'ndadır. Ancak koca sezon boyunca gözle görülür , elle tutulur hiç bir katkısı olmaz takıma. Sezon sonunda da Gerets ile yollar ayrılır zaten..

2007-2008 Sezonu'na yaklaşık 10 senelik bir aranın ardından yeniden teknik direktörlüğe soyunan Karl Heinz Feldkamp ile başlar Galatasaray. Aydın'a tüm hazırlık maçlarında şans veren Kalli , pişmesi için kiralanmasını ister bu genç öğrencisinin. Bunun üzerine o dönemki adıyla Vestel Manisa'ya kiralanır Aydın. Ancak geçirdiği sakatlıktan ötürü bir tek maç bile oynamadan devre arasında Galatasaray'a geri döner. Kalli yine takımda düşünmez Aydın'ı ve bu sefer de İ.B.B'ye kiralanmasını ister. İ.B.B formasıyla da çoğu sonradan oyuna dahil olmak üzere sadece 7 kez sahada gözükür Aydın.

Sezon sonunda tilkinin döndüğü yer bir kez daha kürkçü dükkanınıdır. Ancak bu kez herkes daha bi umutludur kendisinden. Hakkında ; sakatlık sorununu atlattı , biraz daha büyüdü , olgunlaştı , tecrübe kazandı gibi düşüncelere sahip olanların sayısı bir hayli fazladır. Skibbe ile merhaba denilen sezonda yine kendisine defalarca kez forma şansı verilir ama Aydın'ın takıma yaptığı katkı koca bir '' Hiç '' ten öteye gidemez. 2.devre Skibbe gider Bülent gelir ama Aydın Yılmaz yokları oynamaya düzenli bir şekilde devam eder.

2009 Haziran'ında Rijkaard ile anlaştığında Galatasaray yer yerinden oynarken , muhtemelen Aydın'da ''Bu benim son şansım artık.'' diye düşünüyordu kendi kafasında. Gençlere verdiği önemle bilinen Rijkaard'ın gerek hazırlık maçlarında , gerekse de Avrupa Ligi Ön Elemeleri'nde ilk tercihlerinden biri olur Aydın. Ancak Maccabi Netanya Maçı'nda yaptığı 3 asist dışında gene bizlere futbol adına pek de birşeyler sunamaz bu kardeşimiz. İlk devrenin kalan kısmını çoğu zaman yedek kulübesinde geçirdikten sonra Ocak ayında bu kez de Eskişehir Spor'un yolunu tutar. Hemde sezon sonunda bonservisini satın alma opsiyonu ile birlikte. Sevinçten 4 köşe olmuştum ''Bu sefer kurtulduk galiba.'' diyerek. Ancak orada da değişen birşey olmadı. Bırakın forma giymeyi , yedek kulübesini bile az sayıda maçta görebilen Aydın ; sezon tamamlanır tamamlanmaz gene Florya'ya atar kapağı. O da haklıydı tabi. Ekmek elden , su göldendi burada. Böyle kulübe can kurban. Sen hiç birşey yapmayacaksın , hatta forma bile bulamadığın halde nasıl oluyorsa sürekli sakatlık sorunları yaşayarak kulüp doktorlarını canından bezdireceksin ama her şartta ve tüm bu olumsuzluklara rağmen sana krallar gibi bakılacak. Bundan iyisi şamda kayısı...

Bu sezon da Aydın Yılmaz gerek Rijkaard Dönemi'nde , gerekse de Hagi takımın başına geçtiğinden bu yana , forma bulduğu her maçta kulübüne en ufak bir katkı yapmamaya hız kesmeden devam etti..
Son günlerde ise sezon sonunda Galatasaray'dan gönderilmesi muhtemel isimler sürekli olarak, yüksek sesle telaffuz ediliyor basında. Ve tellaffuz edilen bu isimlerin 3 aşağı-5 yukarı aynı olması, istihbaratların sağlam olduğu ve gerçekten de gelecek sezonki kadro yapısının şimdiden şekillenmeye başladığı gerçeğini ortaya koyuyor. Ancak benim burada vurgulamak istediğim asıl nokta; bu yazılan, çizilen isimlerin arasında Aydın Yılmaz'ın adını defalarca kez forma şansı bulduğu bu kulübe, 5 senedir hiçbir şey verememiş olmasına rağmen hala ve hala göremiyor olmam!
Evet bütün bunları sizlere neden mi anlattım ? Şunun için anlattım: Bütün bu olup bitenleri kendi kafamda uzun uzun düşündüm ve şu kanaate vardım: Aydın Yılmaz kardeşimizin arkasında muhtemelen hatırı sayılır ve Galatasaray Spor Kulübü'nde sözü bir hayli geçen bir abimiz var. Yoksa bu çocuğun 5 senedir en ufak bir faydasının dokunmadığı bu kulüpte hala barınıyor olabilmesi mümkün olamazdı.

Aydın Yılmaz Florya'ya ayak bastığında Faruk Süren'di başkan. Daha sonra Mehmet Cansun , Özhan Canaydın , Adnan Polat oturdu o koltuğa. Sayısız yönetici geldi - gitti ama gitmeyen tek isim Aydın Yılmaz'dı!
Eric Gerets , Karl Heinz Feldkamp , Cevat Güler , Michael Skibbe , Bülent Korkmaz , Frank Rijkaard gibi teknik direktörlerle yollar ayrıldı ama Aydın Yılmaz'la yollar bir türlü ayrılamadı!
Necati Ateş , Hasan Kabze , Lincoln , Ümit Karan , Hasan Şaş , Keita , Giovani , Elano, Misimovic gibi yıldızlar yeterli katkıyı yapamadıkları gerekçesiyle gözden çıkarılırken , Aydın Yılmaz'ın performasından gayet memnundu birileri!
Paf Takım'dan A Takım'a yükselen oyunculardan Uğur Uçar bu takım için dizini parçaladı ama yinede yaranamadı birilerine! Serdar Eylik oynadığı ilk maçta beyin travması geçirdi ama 2.bir şansı asla olmadı! Semih Kaya kulübü uğruna 2 kez çapraz bağlarını kopardı ama bu bile yetmedi takımda kalması için! Tüm bunlar olup biterken Aydın Yılmaz'ın yeri ise her zaman sapasağlamdı !!

Bundan sonra olacakları da söyleyeyim ben size : Arda Turan'ın olası bir transferinde kaptanlığın ve 10 numaranın sahibi olacak isim şimdiden bellidir. Kim mi ? Tabi ki arkası kale gibi sağlam kardeşimiz AYDIN YILMAZ ...
                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

27 Şubat 2011 Pazar

Soğuk Bir Kış Gününde Tükeniş

Artık kış mevsiminin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde bahara merhaba demeye hazırlanırken bizler, aylardır etkisini göremediğimiz soğuklar giderayak kendini hatırlatmak istedi herhalde. Bu doğrultuda dün öğle saatlerinde oynanan İ.B.B-Galatasaray karşılaşması da özellikle sahada mücadele eden futbolcular açısından çok zor şartlar içermekteydi. Olimpiyat Stadı’nın Ağustos ayında oynanan maçlarda bile aldığı rüzgarı hatırlayacak olursak, dün oynanan karşılaşmanın koşullarının zorluğu hakkında zihinlerimizde bir şeyler oluşacaktır diye düşünüyorum. Tabi bu bahsetmiş olduğum olumsuz koşulların 2 takım oyuncuları içinde geçerliği olduğu gerçeğinden yola çıkarak hareket edersek, Galatasaray’ın maçı kaybetmiş oluşunu kuvvetli rüzgar ya da aşırı soğuğa bağlamak biraz saçma olur. Çünkü soğuk hava ya da kuvvetli rüzgar futbol maçlarında galip gelmeyi engelleyici bir faktör olsaydı şayet; o zaman dün İ.B.B takımı da sahadan galibiyetle ayrılamaz, karşılaşma da beraberlikle sonuçlanırdı ...
Evet geçen hafta söylemiştim: ''Galatasaray bundan sonra Seyrantepe'de oynayacağı maçların hepsini kazanabilir ancak deplasmanda oynayacağı maçların hepsini de kaybedebilir.'' diye. Dün de benim bu tezimi mantıklı kılabilecek örneklerden bir yenisine daha şahitlik ettik. Kağıt üstünde deplasman sayılan ancak az sayıda olmalarına rağmen %90’ının Galatasaraylı olduğu seyirci profilinin önünde oynanan bir karşılaşmanın deplasman sayılması pek mümkün olamaz diye düşünmekteyim. Ancak biz bu şartlarda bile rakibimize mağlup olduk!
Hagi; ‘’60 dakika boyunca çok iyi bir futbol ortaya koyduk, son yarım saati unutalım.’’ diyor. Bende diyorum ki; o zaman federasyona başvurup sene başından beri oynadığımız karşılaşmaların sadece lehimize olan bölümlerinin dikkate alınıp, bizim için olumsuz sonuçlar doğuran kısımlarının iptalini isteyelim. Bu sayede de, sezon başından beri 1 hafta bile içinde yer almayı başaramadığımız şampiyonluk potasına girebiliriz belki. Şimdi şu yazdığımı cümleyi okurken ‘’Ne saçmalıyor bu çocuk?’’ diye düşüneceksiniz değil mi ? İşte bende dün Hagi’nin o söylemleri esnasında böyle düşünüyordum!
Artık bardağın gereğinden fazla taştığını düşünüyorum. Hiç kimselerin koskoca Galatasaray markasını şu hallere getirmeye, Galatasaray Spor Kulübü taraftarlarını bu kadar boynu bükük, üzgün bir hale sokmaya ve de bu taraftarların duygularıyla ve hayalleriyle oynamaya hakkı yoktur!
Galatasaray teknik direktörlük koltuğuna oturalı 4 aydan fazla zaman geçmiş olduğu halde hiçbir şeyleri değiştiremeyen, hatta geldiği günle mukayese edecek olursak takımı çok daha gerilere götüren bir adamın hala çıkıp utanmadan daha zamana ihtiyacım var demeye,
Yine bu aynı teknik direktörün kadrosundaki sakatlardan ve yetersizlikten dert yakınırken, takımın belki de en yetenekli ve en iş yapabilecek oyuncusu olan ve Türkiye şartlarına göre yüksek sayılabilecek 8 milyon euro gibi bir bonservis bedeliyle transfer edilen Misimovic’i kadro dışı bırakmaya,
Adnan Polat’ın da, başkanlığını yaptığı kulübün Galatasaray Ltd.Şti. değil de Galatasaray Spor Kulubü olduğu gerçeğinin her nedense bir türlü fakına varamayıp, bu doğrultuda da sürekli olarak mali tablolardan bahsederek; ‘’Ben sportif başarı sözü vermedim.’’ Demeye,
KESİNLİKLE VE HİÇ BİR ŞEKİLDE HAKKI YOKTUR, HİÇ BİR ZAMAN DA OLAMAZ !!
Galatasaray Spor Kulubü’nün başta futbol takımı olmak üzere içinde bulunduğu şu içler acısı ve rezillik ötesi durumdan kurtulabilmesinin tek yolu; artık Adnan Polat ve yönetimine bu camianın ‘’DUR’’ demesidir! Bunun için yapılması gereken şey de gerekli sayıda imzayı toplayıp olağanüstü genel kurula bir an önce gitmekten öte bir şey olamaz …
                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

Yola Devam

Kasımpaşa maçı genel kanının aksine pek de rahat geçmesini beklemediğim bir karşılaşmaydı. Öyle de oldu. Gerek kilit oyuncuların iki haftadır doğru düzgün idman yapmıyor olması gerekse Beşiktaş maçını kazanmış olmanın verdiği rahatlık bu maçı kağıt üstünde olmasa da mantıksal olarak zorlu kılan etkenlerdi.

Fenerbahçe yine maçın başında sol tarafta özellikle Santos’la etkili oldu. Santos’u olabildiğince öne çıkarıp Alex, Niang ve Dia’yı pozisyona sokmaya çalıştı. Bu noktada fiziken daha güçsüz olan Gökhan’dan bu maçta pek katkı beklemiyordum ama yine formundaydı. Elinden gelenin fazlasını bile yaptı. Durum böyle olunca ve Kasımpaşa’da on bir kişiyle değil adeta tüm kadrosuyla savunma yapınca ilk yarım saat Fenerbahçe’nin üretken olmayan baskısıyla geçti. Kasımpaşa geride boşluk vermediği gibi bir kez ileri çıkıp yüzde yüzlük bir pozisyon da yakaladı. Fenerbahçe’nin pozisyon anlamındaki verimsizliğini Alex yine çok soğukkanlı karşıladı ve kalecinin de yardımıyla çok güzel bir frikik golü attı. Bu andan sonra ‘’acaba Fenerbahçe gol bulamazsa maç zora girer mi?’’ sorusu kafalardan silindi. Golü bulduktan sonra Kasımpaşa gibi direnci pamuk ipliğine bağlı bir takımın kırk bin kişinin önünden puanla ayrılması olasılık dışıydı.

İkinci yarıda da durum pek farklı değildi. Fenerbahçe top çevirdi, denedi, zorladı ama olmadı. Gereken verimliliği sağlayamadı. Elbette bu durumun eleştirilecek yanları var ama aynı zamanda bu verim düşüklüğü çok da normal. Kağıt üstünde kolay görünen bu tip maçlar rakibin oyun anlayışına göre son derece zorlu olabilir. Fenerbahçe bu sınavdan da galibiyetle ayrılarak psikolojik olarak zayıf olduğu zamanlarda da kazanabilme kabiliyeti gösterebileceğini ispat etti. Bu da önemli bir adımdır. Fenerbahçe her hafta kazanırken yeni bir şeyler öğrenerek kazanıyor. Önümüzdeki hafta da yeni bir şeyler öğreneceği kesin ama bu defa kazanabilir mi burası meçhul. Bu defa hem moral hem de fizik olarak iyi durumda olan bir Gençlerbirliği takımıyla deplasmanda oynayacaklar. Ankara’dan acı bir dersle geri dönülmesi olasılıklar dahilinde ancak elbette bu yolun sonu anlamına gelmez.

Önümüzdeki haftalarda Fenerbahçe’yi ancak Fenerbahçe’nin kolay hale getirebileceği maçlar bekliyor. Kimse ‘’buyur defansımın arkasına sark’’ demeyecektir. Takımın direncinin yüksekte olması ve kanat oyuncularının daha verimli olması gerekiyor. Bu şekilde Galatasaray maçına kadar kazanarak giderlerse ilerleyen haftalar için önemli bir avantaj elde edilmiş olur.
                                                                                                         e-falanfilan Yazarı: Uğur Karaman

21 Şubat 2011 Pazartesi

Atamayana atarlar!!!

   Kendini affettirmek için sahaya çıktı kartal bugün. Avrupa defterini kapatmış ligde zaten havluyu atmış kendine teselli arayan derbide en azından itibarını korumak için mücadeleye çıktılar. Kadroda sebebini anlamadığım şekilde Sivok yoktu. Beşiktaş için son haftaların değişilmez gol şekli olan yan toplar gene sahnedeydi. Bu sefer onlar değil biz attık ama doğru kaleyi bulamadık! Herhalde 5 yaşındaki çocuk bile görür bunu bu takımın yan toplarda sorunu var. Fenerbahçede tonla gol kaçırdı ilk yarıda sonra futbol tanrıları bize inanılmaz bir ikram sundu ve öne geçtik. Ama kardeşim buradan da maç vermek ayıptır. Bireysel olarak herkes hata yapar ama rakibe de ceza sahası içerisinde hakemin karşısında dirsekte atılmaz ki be. Hiçbir Fenerlide çıkıp bu maçı kazandık falan demesin. 15 dakika oynayarak maç falan kazanılmaz. Ferrarinin ikramını geri çevirmediniz o kadar.

Fark yaratanlar
Bu konuda ilk sıra Ferrarinin. Söylenecek fazla bir şey yok takımını resmen sattın. Alex’te bu lige gelmiş en iyi yabancı futbolcu olduğunu bir kez daha gösterdi sanırım. Penaltı kafa golü kaleciyi çalımlama asist… her şeyi yaptı. 4 golde de payı vardı. Ekrem-Santos ikiliside fark yaratanlardan biriydi. İlk yarıda sürekli karşılaşan ve çalışan ikiliydi. İkiside sarı kart gördü. Karşılarında Quaresma ve Dia varken ve bu adamlar bu kadar çok boş alan bulmuşken bir bekin kart görmemesi çok zor zaten. Ama Ekrem attığı golden çok bence yaptığı kötü savunmayla göze battı. Sanırım artık Beşiktaş taraftarları Schuster ve Demirören’e gitmesi için baskı yapacak. Çünkü sabır taşı bile bu kadar dayanamazdı.
                                                                                                                     e-falanfilan Yazarı: Joer

Fenerbahçe Hız Kesmiyor

Ligin ikinci devresi başladığından beri futbol otoriteleri, Fenerbahçe’nin ligin en önemli maçlarını oynadığını söylüyorlardı. Gerçekten de önceden oynadığı dört maç psikolojik açıdan kırılma maçı olabilme potansiyeli olan maçlardı. Beşiktaş, maçı bu dört maçın sonunda bölüm sonu canavarı gibi bekliyordu adeta. Hafta içindeki Dinamo Kiev maçındaki farklı mağlubiyet doğal olarak Beşiktaşlı futbolcuların Fenerbahçe’ye bilenmesine sebep olmuş. Zannediyorum ki Fenerbahçe takımının tamamı tarafından beklenen bir durumdu.

Maç başladığında bu psikolojik etkenleri Fenerbahçe’nin lehine çevirebildiğini gördük. Daha rahat olan ve oyunun temposunu belirleyen takım Fenerbahçe’ydi. Nitekim duran toptan golü de erkenden bulunca sonraki on beş dakikayı çok rahat oynadılar. Beşiktaş defansı inanılması güç bir dağınıklıkta oynuyor ve defanstan top çıkaramıyordu. Bunun en önemli sebebi beklentilerin aksine sarı lacivertlilerin defansı önde kurmasıydı. Bir süre Fenerbahçe Ekrem’in kanadından etkili hücum etti, pozisyonlar yakaladı ancak ikinci golü bulamadı. Bundan sonra oyunun dengeleri her oyunun doğasında olduğu gibi futbolun da doğası gereği rakip yönünde değişti. Beşiktaş, Fenerbahçe’yi geriye itip istediği pas alışverişlerine başlayınca taraftar desteğini de arkasına aldı ve Ekrem’in göstere göstere yaptığı güzel vuruşuyla beraberliği buldu. Bundan sonra ikinci yarıya nasıl bir tempoyla başlanacağı çok önemliydi.

Şahsen Beşiktaş’ın bastırmasını ve Fenerbahçe’nin geride bekleyeceğini düşünüyordum. Ancak Aykut Kocaman maça başlarken yaptığı gibi defans hattını biraz daha öne kurup orta sahanın önde basmasını daha uygun gördü. Bu hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurabilirdi. Beşiktaş hızlı çıkmaya, Fenerbahçe defansını dengesiz yakalamaya çalışıyordu. Bu şansları buldu ve duran toptan attığı golle skor avantajını yakaladı.

Fenerbahçe’nin buna nasıl karşılık vereceği, oyuna tutunup tutunamayacağı önemliydi. Aykut Kocaman ve futbolcuların ligin başından beri en çok vurguladığı kısım bu ''karşılık verme'' kısmıydı. Takım mağlup durumdayken her ne kadar psikolojik olarak olumlu tepki verip ileri doğru çıkmaya çalışsa da oyuncuların ayakları beyinlerine ayak uyduramadı. Durum böyle olunca Beşiktaş üçüncü golün eşiğinden döndü. Volkan güzel bir kurtarışla maçı çevirdi. Maçı çevirirken ona destek olan bir oyuncu daha vardı. Ferrari, Volkan’a gelip ''Bir elin nesi var iki elin sesi var. Bırak yardımcı olayım.'' deyip kırmızı kart ve penaltı yaptırdı ve işin şekli baştan aşağı değişti.

Sonrası malum. Alex, kendine böyle boş alan bırakıldığı zaman ve üstüne psikolojik olarak da çökmüş bir rakiple baş başa kalınca üç gol birden atıveriyor ve bunu çok kolay bir şey yapıyormuş gibi bir anda yapıyor. Ancak asıl anlaşılması gereken nokta farklı. Buradan yola çıkarak şu söylenebilir; büyük takımların formalarını giymeye layık olmayan futbolculara fazla tahammül etmemeleri gerekir. Ne Ferrari, ne Quaresma ne de Almeida’nın Beşiktaş camiasının ağırlığını kaldırabildiğini rahatça söyleyebilecek biri olduğunu sanmıyorum. Taraftar mutlu olsun diye transfer yapılmaz.


Fenerbahçe bundan sonra Galatasaray maçına kadar ''kağıt üstünde'' daha kolay maçlar oynayacak. Ancak önceki senelerde bu fikstür avantajını ne kadar kötü kullandığını da hatırlıyoruz. Geçtiği bu zorlu beş haftanın anlam kazanması ve gerçek değerini bulması için Kasımpaşa maçı kazanılmalı. Yoksa takım psikolojik olarak tekrardan geri gitmeye başlayabilir.
                                                                                                     e-falanfilan Yazarı: Uğur Karaman

20 Şubat 2011 Pazar

Herşeye Rağmen

 
   Normal şartlar altında Buca Spor ile oynayacağı her maçın herkesler tarafından mutlak favorisidir Galatasaray. Ancak sezon başından beri değil normal şartları yakalayabilmek, tam tersine bütün anormallikleri bünyesinde barındıran Galatasaray Futbol Takımı’nı dün akşamki maçta favori gösterebilmek en azından benim için o kadar da kolay değildi. ''Yeneriz herhalde.'' diye düşünürken ben kendi kafamda, sarfetmiş olduğum o küçücük ''heralde'' kelimesi bile takıma duyduğum güvenin ne boyutta olduğunu özetler nitelikteydi sanki!
   Galatasaraylı kardeşlerimin çok büyük bir kısmının güven katsayısı da benimkine denk ya da yakın düzeyde olacak ki, dün akşam 52 bin kişilik stadda 25 bin taraftar ya vardı, ya yoktu. Bunun en önemli nedeni de; Galatasaray Futbol Takımı'nın başarı için en gerekli ve temel faktör olan istikrarı, sezon başından beri bir türlü sağlayamamış olmasından başka bir şey olamaz. Ligin 3. İla 6.haftaları arasında üst üste almış olduğumuz 4 galibiyeti saymazsak şayet, 2 maçlık bir galibiyet serisi bile yakalayabildik mi, ben hatırlayamıyorum. İşte durum böyle olunca da ne söylense boştu aslında Buca Spor karşılaşmasından önce.
   Futbolculuk kariyerinde imkansızların, teknik direktörlük kariyerinde ise anlamsızlıkların! üstadı olan Gheorghe Hagi, 4 hafta önce yaratmış olduğu o ilginç ve bir o kadar da şuğur yoksunu dizilişini dün akşam da koymuştu uygulamaya. Tabi o ne kadar ısrar etse de olmadı, olmuyor ve olmayacakta! Neden mi? Çübkü dün akşam da gördük ki Lucas Neill’den orta saha, Lorik Cana’dan da savunma oyuncusu yaratbilmemiz pek mümkün gözükmüyor. Zaten maçı dikkatle izleyenler Lorik Cana’nın, rakip forvet Mendy’e bulunduğu ikramların sayısını bir kenara not etmişlerdir.Tabi aynı şekilde Lucas Neill'in atağa kalkacağımız esnalarda rakibe kaptırıp bize kontra yedirttiği topların sayısını da!
   Bana soracak olursanız dün akşam galibiyeti hak eden taraf Galatasaray değildi. Çünkü daha çok ve daha net pozisyonlara giren taraf Buca Spor’du. 2 tane topları mucizevi bir şekilde direkten dönmüş olmasa, belki de bugün basında Lucesu, Fatih Terim ve Hakan Şükür isimleri havada uçuşmaya başlamıştı bile. Eğer Hagi’nin koltuğu 1 hafta daha sallanmayacaksa, bunun mimarı olan Culio'ya yatsın-kalksın teşekkür etsin.
   Yaklaşık 3 ay sonra ilk kez bir lig maçına 11’de başlayan Milan Baros’u hazır gördüğümü söyleyemem. Ama bu çok normal bir durum tabiki. Elbette eski günlerine dönmesi için biraz zamana ihtiyacı olacaktır Baros’un. Zaten kısmet olurda Baros, Pino, Arda ve Kewell’dan bir tekinin bile sakat olmadığı bir maça çıkabilirsek bir gün, işte o maç belki de Galatasaray Futbol Takımı’nın son yıllardaki makus talihinin değişeceği maç olacaktır!
  Birkaç cümle de Colin Kazım için yazmadan edemeyeceğim. Transferine en çok karşı çıkan insanlardan biri de bendim herhalde. Ancak Kazım geldiği ilk günden bu yana, Fenerbahçe’deki günlerine göre bambaşka bir portre çizdi bizlere. Şu ana kadar ara transfer döneminde takıma katılan oyunculardan takıma en çok katkısı olan isim hiç tartışmasız Colin Kazım. Ümid ediyorum ki, bir zaman sonra yeniden o hovarda günlerine geri dönmeye kalkıp şu çizgisinden uzaklaşmaz.
   Evet kısaca toparlamak gerekirse dün akşam her şeye rağmen kazandık. Sanırım sezonun bundan sonraki kısmını da içerdeki maçları kazanıp, deplasmanlarda takılarak yani bir ileri, bir geri oynayarak noktalayacağız.

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

2011 Nba Slam Dunk Contest

Birbirinde güzel smaçlarla gerçekleşen dün geceki muhteşem gösteri.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Futbol Dünyası Yasta


Futbolseverler,bugün gelen iki büyük haberle şok oldu.

Bir çok unutulmaz maça imzasını atan efsanevi futbolcu Ronaldo'nun futbolu bırakmasının üzüntüsünü henüz üzerlerinden atamayan futbolseverler,'' Deli İbo '' nun sözleşmesinin feshedildiği haberiyle adeta yıkıldı.

                                                        e-ff Haber Ajansı

Fenerbahçe - Kayseri

21. hafta itibari ile Fenerbahçe hakkında söylenebilecek kesin olan şey takımın savunma yapmayı öğrendiğidir. Ligin ilk yarısıyla ikinci yarısı arasındaki en belirgin fark yenilen gol sayısı. Bunun temel sebebi ise takım savunması konusundaki belirgin yükseliş.

Aslında Kayserispor maçında Fenerbahçe bundan sonra Kadıköy’deki maçlarda uygulayacağı bir formülü ortaya koydu. Tıpkı Trabzonspor maçında olduğu gibi ilk yirmi dakika önde baskılı, istekli, kaptığı toplarla sürekli kaleye gitmeyi düşünen bir Fenerbahçe izledik. muhtemelen bundan sonra da şükrü Saracoğlundaki maçlarda bu ilk yirmi dakika formülünü izleyeceğiz. Fenerbahçe’nin sürekli kaleye gitmeyi düşünen bu anlayışının en önemli sebebi Aykut kocaman’ın sahaya sürdüğü kadroyla alakalı diye düşünüyorum. Emre Belöoğlu’nun yokluğunda orta sahaya Mehmet topuz’u çekip, sağ tarafa Özer’i monte etmesi sol tarafta dia’nın forma şansı bulmasını sağladı. Muhtemelen Daum olsa bu noktada Emre’nin yerine Cristian’ı koyardı. Dia’nın agresif oyunu ilk yirmi dakikadan sonra kendi yarı sahasına çekilen Fenerbahçe’ye karşı Kayserispor’un defansını ileri çıkarıp baskıyı biraz olsun arttırmasına bile izin vermedi.

Hücumda ise skor avantajını yakaladıktan sonra hızlı hücumlarla skor şansı arayan bir Fenerbahçe izledik. Bu şansı yakaladığı anlarda ne alex ne de niang son pasları olumlu kullanamadı. Ancak hücum anlamında en olumlu konu fenerbahçe’nin artık orta sahada pasları çok daha hızlı yapıp topu niang’a ya da dia’ya çok daha hızlı ulaştırabilmesi. Durum böyle olunca rakip takım kim olursa olsun defansın dengesi bozulabiliyor. Önde baskı ve hızlı paslaşmalar her ne kadar skor avantajını erken elde etmesini sağlasa da bu skor avantajı gecikirse ilk yarım saatten sonra Fenerbahçe’nin canı ileriki haftalarda bir hayli sıkılabilir.

Mehmet topuz için de bir iki satır yazmak gerektiği kanaatindeyim. İlk yarıda da fizik olarak takımın iyilerinden biriydi ki bu ‘’iyiler’’ takım içinde pek azdı. Fizik gücünün yanına şimdi kendine güvenini ve dikine oynamayı da ekleyince Mehmet Topuz, oyunun etki alanını ve etki süresini arttırdı. İleride bir sakatlık yaşamazsa muhtemelen Fenerbahçe’yi yarışın içinde tutacak olan oyuncuların başında geliyor.

Fenerbahçe ikinci yarının ilk dört haftasını müthiş bir kazanma isteğiyle oynadı. Maçları getiren en önemli etken de buydu zaten. Takım ilerisi için de ümit vaat ediyor. Bazı oyuncuların ipleri eline aldığını ve konsantrasyonun üst seviyede olduğunu gözlemlemek hiç zor değil. Bu kazanma azmini devam ettirirse Fenerbahçe ligin sonuna kadar yarışın içinde kalacaktır. Önümüzdeki hafta her ne kadar yarıştan kopmuş olsa da kendini ispatlamaya çalışacak bir Beşiktaş ile oynayacaklar. Yukarıda bahsettiğim doğru savunma ve kazanma isteği devam ederse maçın ilerleyen dakikalarında ilginç bir skorla karşı karşıya kalabiliriz.

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı: Uğur Karaman

Kepenkler kapandı

Artık umut kalmadığı gibi keyifte kalmadı. Beşiktaş şu an lig maçlarında bize hiçbir tat vermiyor. Dünkü maçta Q7 ve Guti’nin eksikliği çok açıkça belliydi. Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki Beşiktaş takım sistemini bir türlü oturtamadı ve her şeyini bireysel yeteneklerden bulacağı gollere bağladı. Bu durumun en büyük handikapı o yetenekli futbolcularınız gününde olmadığı zaman skor üretmek o kadarda kolay olmuyor. Dün Ankaragücü de futbolu kirletmek adına her şeyi yaptı. İlk dakikada eski bir dosta piyango vurdu. Geri kalan 89 dakika Ankaragücünün yapması gereken tek bir şey kaldı ; savunma. Resmen 11 kişiyi ceza sahası önüyle orta çizgi arasında dizip oyunu 30 metrede oynattılar. Tamam güzel puan almak için doğru bir taktik. Başardılar da ama futbol kalitesini yerin dibine soktular. Bu Anadolu takımlarının oynamaya değil de oynatmamaya kurulu düzenleri devam ettiği sürece neden biz başarılı olamıyoruz diye ağlanmaları devam eder. Biz elbet düzeleceğiz. Ama bu sene ama seneye. Ama Anadolu’daki bu zihniyet olduğu sürece Türk futbolu ileriye attığı sandığı adımları hep geri atacak.

Farkı yaratanlar
O kadar sıkıcı bir maçtı ki farkı yaratan bir şey bulamıyorum. Serdar Özkan aslında aynıydı. Bizdede böyle oynardı 10 tane net pozisyona girer belki bir tanesini atardı. Dünde öyle oldu ama bu sefer ilk attığı gol oldu. Rajnoch savunmada özellikle yan toplarda çok başarılıydı. Beşiktaşta aman aman bir pozisyona girmeyince attıkları tek gol Ankaragücüne yetti ve 3 puanı aldılar.
                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Joer

13 Şubat 2011 Pazar

'' 1 '' Şeyler Eksik ...

Hani bir zamanlar derlerdi ya ''İyi bir santrafor tek başına takımının yarısını oluşturur.'' diye. Şimdilerde ise santrafordan çok kaleci için söylenmesi çok daha anlamlı olur sanırım bu söylemin. İyi bir kaleciye sahip olmak demek başta savunma oyuncuları olmak üzere tüm takımın biraz daha rahat ve güvenli oynaması anlamına gelmektedir. Zaten şu an dünya üzerindeki gerek kulüp, gerekse de milli takım bazında ne kadar başarılı takım varsa hepsinin üst düzey kalecilere sahip olduğu apaçık ortada.
  ''Arkanın sağlam olduğunu hissedersen, daha bi güvende oynarsın.'' der eski kaleciler. Hakikaten de öyle. Çünkü bilirsin ki senin yaptığın bir hatayı örtebilecek bir Taffarel, bir Mondragon var arkanda. İngiltere’deki unutulmaz Leeds United maçının çok kritik bir anında, Bülent Korkmaz’ın 3 metre mesafeden koyduğu ters bi ayakla kalesine gönderdiği topu, Taffarel'in mükemmel bir refleksle çıkarışı kalecinin her an oyunu takip etmesinin bir takıma kazandırabileceği şeylere verilebilecek en güzel örnekti sanırım.
   Evet Galatasaray Futbol Takımı Mondragon’dan bu yana kalecisiz oynuyor diyebilirim. Orkun, Aykut, De Santcis, Leo Franco, Ufuk ve belli ki Zapata. Hiç biri veremedi o 1 numaranın hakkını. Kim bilir; belki de hakkını veremeyeceklerini bildiklerinden olsa gerek, Aykut dışında hiç biri sırtına 1 numaralı kazağı geçirecek özgüveni de kendinde bulamadı zaten. Aslında bu küçücük gözüken ayrıntı bile bazı şeylerin ispatı olsa gerek.
  Bu akşam oynanan maça Galatasaray gerçekten iyi başladı. Kazım’ın henüz 2.dakikada yaptığı ortaya Stancu ayak koyabilseydi, belki de ben şu an başka şeyler yazıyor olacaktım. Ancak maça bu denli istekli ve arzulu başlamışken, yine kalemize gelen ilk topta topu ağlarımızda görmemiz herşeyi yerle bir etti. Zaten son haftalarda oynadığımız maçları inceleyecek olursak; iyi başladığımız maçlarda, rakibin kalemize geldiği ilk atakta golü bulması sonucu maçların bambaşka bir hale büründüğünü herkesler net bir şekilde görecektir. Tıpkı bu akşam olduğu gibi! Kimse bana bu noktada bir şeyler izah etmeye ya da açıklamaya kalkışmasın. Yok Sosa kaleciyle karşı karşıya kalmışta, yok Hakan Balta adamını gene kaçırmışta vs vs. Hakan Balta’nın her hafta ısrarla adamını kaçırdığını artık 5 yaşındaki çocuklar bile biliyor. Eee Hagi’de bu durumu haftalardır gördüğü halde, bir çare üretmeyi denemiyor ya da akıl edemiyorsa, sahaya çıkarken kalecisinden santraforuna tüm takımın planlarını Hakan Balta’nın adamını kaçıracağı gerçeğini bilerek yapması gerekir. Dolayısıyla Galatasaray Futbol Takımı’nın kalecisi, maçın henüz 5.dakikasında kalesine gelen ilk topun, üstelik de üzerine gelen ilk topun; bacak arasından geçerek filelere gitmesini çaresizlik içinde izliyorsa, bunun iki tane açıklaması olabilir: Ya bu kaleci de kalemizde yaşadığımız sıkıntıyı giderebilecek potansiyele sahip değil, ya da bu maça yeteri kadara konsantre olmamış. Doğru cevabı şu noktada Zapata’dan başka kimsenin bilmesi mümkün değil. Bende sadece alternatifleri sunmakla yetiniyorum.
  Zapata’yı bir kenara bırakıp maçı değerlendirecek olursam; ben bu akşam özellikle ilk devrede Galatasaray’ı beğendiğimi söyleyebilirim. Ve Zapata o golü yemese maçın daha farklı bir şekilde sona ereceği, en azından Galatasaray’ın sahadan mağlubiyetle ayrılmayacağı konusunda oldukça iddialıyım. Tamam belki çok net pozisyonlar üretemedik ya da rakip üzerinde yoğun bir baskı kuramadık ama sahada daha çok top yapan, özellikle oyunun bazı bölümlerinde rakip savunmaya uyguladığı etkili presle Gaziantep stoperlerinin top çıkarmasını oldukça zorlaştıran Galatasaray Futbol Takımı, bu akşam mağlubiyeti hakeden taraf kesinlikle değildi.
  Anıl Dilaver'in ilk 11’de oynaması doğrudur-yanlıştır tartışılır. Hee benim görüşümü merak ediyorsanız, böyle gençleri kazanmak ancak onlara belirli ölçülerle forma vererek sağlanır tabiki. Özellikle Kewell, Arda ve Pino gibi 3 önemli hücum elemanın sakat, Milan Baros’un da 90 dakikayı kaldıramayacak durumdayken bile Anıl forma şansı bulamayacaksa, A Takım kadrosunda durmasının hiçbir anlamı olmazdı. Yalnız Anıl’da bu akşam kendisine verilen şansı olumlu kullanmak adına Konya’da yaptıklarının %20’sini bile yapmadı ya da yapamadı, ayrı konu.
   Serkan Kurtuluş’ta Hagi’nin ne bulduğunu inanın çok merak ediyorum. Savunması kuvvetli desen değil. Ataklara destek veriyor yani hücumcu bek desen hiç değil. O zaman ''Bu çocuk neden haftalardır sürekli ilk 11'de oynuyor?'' diye gelmez mi insanın aklına? Gerçi şu an kafamı bunlarla yormam bile çok saçma ve anlamsız. Hagi’nin bugüne dek verdiği ya da uyguladığı kararların hangisinde bir mantık aradık ki bunda arayalım? Hagi işte! Kafasına o an ne eserse ...
   Kısaca toparlamak gerekirse; kötü oynamadık, herşeye rağmen mağlubiyeti de hak etmedik. Ancak en başta da söylemiş olduğum gibi Zapata sağ olsun uzun bir aradan sonra Antep’teki bir lig maçından mağlup ayrıldık. Sahadan mağlubiyetle ayrılmak her zaman üzücüdür. Ancak şu durumda üzülmemiz gereken asıl nokta; Galatasaray kalesinin en azından bir süre daha emin ellerde olamayacağı …

                                                                                                         e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

11 Şubat 2011 Cuma

Galatasaray’ın rakibi F. Ülker (69-68)

Spor Toto Türkiye Kupası Çeyrek Final eşleşmeleri son maçında, yarı finalde Galatasaray’ ın rakibi olmak için F. Ülker ve Banvit karşı karşıya geldi.Fenerbahçe’de yabancı sınırına takılan Sean May’ in dışında eksik bulunmuyordu. Aynı şekilde Banvit’ inde eksiği yoktu bu maçta. Maç genellikle dengedeydi bugün. Son hucümlar da şanslı olan F.Ülker maçı kazandı. Sadece 9 tane 3 sayılık atış deneyen ve 3 isabet bulan Banvit’ e karşın Fenerbahçe 23 üçlük denedi. Girmedikçe daha fazla attılar resmen. 23’de 6 isabet buldular %26 ile attılar diğer bir değiş ile. Son hucüm da başarısız olan Banvit, Fenerbahçe’nin Galatasaray’a yarı finalde rakip olmasını engelleyemedi. Ancak yinede ligdeki iki maça göre çok daha iyiydi bugün Banvit. Oğuz Savaş’ın da maçın adamı olduğunu es geçmeyelim. Fenerbahçe’ye Galatasaray karşısında başarılar, işleri çok zor!

        İlk periyoda Banvit etkili başladı ve 5 buçuk dakika kadar geriye düşmedi. Periyodun yarısı geride kaldığında taraftarının desteğiyle kontrolü ele geçiren Fenerbahçe öne geçti ve periyodu 4 sayıyla önde tamamlamasını bildi.(22-18)

    2. periyot dengede başladı. 2 dakika geride kaldığında Saras’ ın 2 üçlüğüyle farkı korudu Fenerbahçe.Barış’ ın asistinde, Davis ile 3’lüğü bulan Banvit farkı 2’ye kadar indirdi.(28-26)Bir süre sayı bulamayan Banvit Mutlu ile 3’lüğü bulup farkı tek sayıya indirmeyi başardı.(30-29)Banvit bu periyot da birkaç kez öne geçsede, periyot bitiminde tabelada eşitlik vardı.(40-40)

    2. periyodun sonundaki öne geçme alışkanlığı bu periyotta da devam ettiren Banvit yaklaşık 6. dakikaya girilirken, Tomas’ dan gelen üçlüğe kadar periyodu önde götürüyordu.(51-50)İçerden oynamaya devam eden Banvit, bitime 1 dakika kala yakaladığı 4 sayılık avantajı karşılıklı basketlerle korumayı bildi ve son periyoda 4 sayılık avantaj ile girdi.(54-58)

    Karşılıklı basketlerle başlayan final periyodunda, Ömer Onan’ın gelen üçlüğüyle fark 1 sayıya düştü.(59-60) Dengeli oyunu lehine çeviren taraf Fenerbahçe oldu. Bitime 4 dakika kala farkı 5’e çıkardı Mirsad’ ın 3’lüğü ile. Karşılıklı başarısız hucümlarla geçen seriye Barış’ın isabetleri serbest atışları noktayı koydu. Son 32 saniyeye 1 sayıyla geride giren Banvit Fenerbahçe’ yi son hucümun da iyi savunsa da son topta isabet bulamadı ve maçı kaybetti. Böylece Galatasaray’ ın rakibi F. Ülker oldu. Son topta ki Oğuz’un bloğuna dikkat çekmek lazım yinede. (69-68)
                                                                                                           e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

Dişe Diş Kana Kan İntikam İntikam (62-55)

Spor Toto Türkiye Kupası, Çeyrek Final 2. gününde Galatasaray C.C. ile Olin Edirne Basket karşı karşıya geldi. Galatasaray’da Kayseri’ye getirmeyen Evren Büker ve Melih Mahmutoğlu’nun eksikliğinin yanı sıra, süre şansı bulamayan Sertaç Şanlı ve Doğukan Sönmez’ de mücadelede yer alamadı. Olin’ de Tufan Ersöz yaklaşık 3 dakika süre aldı. Ömer Ünver ise bugün süre şansı bulamadı. İlk devrede Olin bir adım önde olsa da ikinci devrede gereksiz atışlarla skor üretmekte zorlandı. İki takımında 3’lük yüzdeleri %30’un altındaydı. Doliboa, Caner Ercan, Can Akın, Ginevicius 4’lüsü 22’de 3 atabildi 3 sayı çizgisinin gerisinden. 2. Devre kontrolü eline alan Galatasaray maçı 62-55 kazanmasını bildi ve adını yarı finale yazdırdı.

    Maça, Caner’ in dönmesiyle 3 ve 5 numaradaki Türk seçimleriyle başladı Galatasaray.(Jerry-Shipp-Caner-Rancik-Ermal) Olin bu çeyrekte hep önde olmayı başarsa da momentumu eline tam olarak geçiremedi. Periyodun ortalarında maç da yeniden eşitlik sağlandı.(10-10) Eşitliğin ardından Olin’ in 5 sayılık serisine 4 sayıyla cevap veren Galatasaray periyodu 1 sayı geride kapattı.(14-15)

    2. periyoda hızlı başlayan Olin hucümdaki etkinliğiyle defansta da sert savunmayla devam edince farkı çift hanelere çıkardı. Galatasaray hucüm da karşılık verince maça yeniden ortak olmayı başardı. Jerry’ nin etkili hucümları Galatasaray’ı maç da tuttu. Yinede Galatasaray farkı tek baskete indiremedi ve periyodu 3 sayılık dezavantaj ile kapattı. (31-34)

  3. periyoda etkili başlayan Galatasaray farkı tek sayıya kadar indirdi periyodun başında.(35-36) Maçtan kopmayan Olin farkı 3’e çıkarsa da skor 40-40’da eşitlendi. Bu periyot ile birlikte momentumu ele geçiren Galatasaray periyodu skoru eşitledikten sonra hep önde götürdü. Farkı açamayan Galatasaray son periyoda 1 sayılık avantaj ile girdi.(45-44)

    Son periyoda bu sezon ilk kez Jerry ve Tutku ile başlayan Oktay Mahmuti’ nin öğrencileri 3. periyot da ele geçirdiği kontrolü bu periyot da sürdürdü.  Farkı 3 baskete kadar taşıyan Galatasaray ardından farkı çift hanelere taşıdı. Bu periyot da saçma tercihler yapmaya devam eden Olin skor üretme sıkıntısı yaşıyordu. Farkı çift hanelere çıktıktan sonra 7’den aşağıya indiremedi Olin ve maçı 7 sayı geride bitirdi.(62-55)

                                                                                                           e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

10 Şubat 2011 Perşembe

Ogilivy İle Yarı Final’e (57-55)

  Spor Toto Türkiye Kupası Çeyrek Final ilk maçında Bjk Cola Turka ile Efes Pilsen Kayseri’de karşı karşıya geldi. Bjk Cola Turka’da Cüneyt Erden ve Allen Iverson’ın yokluğunda, maç kadrosunda her hangi bir eksiklik yoktu. Ancak Bekir ve Hüseyin bugün süre almadı. Efes Pilsen’de ise yabancı sınırına takılan Raduljica, Wisniewski ve Nachbar süre alamayacaktı. Seyir açısından zevksiz bir maçtı. Top kayıpları ve hemen hemen boş tribünler vardı. İlk yarıda 24 sayı bulabilen Bjk Cola Turka 3. periyotdaki geri dönüşüyle maçı kazanmayı bildi. Maçın yıldızı Ogilivy’ydi. Kerem Tunçeri’nin sayı katkısı yapamadığı bir maçı kaybetmiş oldu Efes Pilsen. 2 takımında yüzdeleri çok çok altlardaydı maç sonunda. M. Kemp ve Serkan Erdoğan ilk kez bir resmi müsabakada parkeye çıktılar. Bjk Cola Turka bu galibiyet ile M.P. Trabzonspor ile yarı final müsabakasında karşı karşıya gelecek. Bjk Cola Turka finale şimdiden göz kırptı. Ki bu maçı kazanmasıyla yarı finalde ki güçsüz rakip avantajını kullanacaklardır. Tek maçlık Final yolunda başarılar Bjk Cola Turka’ya

   Maça güzel başlayan Efes Pilsen 0-6’lık skor ile geçti yaklaşık 2 dakikayı. İki takımda sayı üretmekde inanılmaz zorlandı. Bjk’ye nazaran Efes daha kolay sayılar buldu. Farkın 5’ten aşağıya inmediği bu periyodu Efes’in önde tamamlaması gayet normaldi. Chatman’dan skor anlamında katkı alamayan Bjk periyodu 7 sayı geride kapattı.(10-17)

    2. periyoda karşılıklı 2 sayılarla başlansada uzun süre sayı bulamadı iki takımda. Efes’in hucümda tıkanmasını fırsat bilen Bjk Cola Turka bir seri yakaladı ve farkı 1 sayıya kadar indirmeyi başardı. (22-23) Tutuk Efes Pilsen’de oyuna giren Sinan Güler 1 top çaldı ve diğer hucümda 3 sayılık basket buldu. Bu basketlerle 5 sayılık seri yakalayan Efes Pilsen bir nevi rahatladı. Devreyi 8 sayılık avantajla Efes Pilsen önde kapattı. (24-32)

    2. devreye 4 sayıyla başlayan Efes Pilsen art arda 3’lükleri potasında görünce farkın erimesine izin veremedi. Bu periyotda Ogilivy’yi durduramayan Efes Pilsen 2 sayı bulsada 18-2’lik seriye engel olamadı. Periyot sonuna doğru dengeyi yakalayan Efes Pilsen final periyoduna 2 sayılık dezavantajla girdi.(44-42)
 
    Son periyot Chatman’ın basketiyle başladı. Uzun süre sayı bulamayan takımlar maçın kontrolünü eline geçiren Chatman’ın asistinde suskunluğu bozdu. Farkın açılmasını engelleyemen Efes Pilsen Roberts’ın kritik üçlüğüyle farkı 3’e kadar indirdi. (55-52) Son 10 saniye içinde daha kritik bir 3’lüğü baskete çeviren Roberts skoru eşitlesede Ogilivy’nin hucüm ribaunduyla sayıyı bulan Bjk Cola Turkan maçı kazanmasını bilerek yarı finale yükseldi.(57-55)

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

8 Şubat 2011 Salı

Fenerbahçe, Cimbom’a Göz Kırptı (91-70)

   Bu maç ile Bayan Basketbol Ligi’nin 16. haftasına nokta koyulacaktı. Fenerbahçe her zamanki oyununu oynadı.Maçı 21 sayılık avantajla 91-70 kazanarak liderliğini sürdürdü kraliçeler.

   Maça iki üçlükle başlayan Ceyhan Belediye 4-6 önde götürdü maçı bir süre. Fenerbahçe oyunun kontrolünü ele alıp farkı yakaladı. 8 dakika geride kalırken, farkı 10 sayıya çıkaran kraliçeler ilk periyodu 5 sayılık avantaj ile 20-15 önde kapattı.

    2. periyodun hemen başında 8-0’lık seri yakalayan Fenerbahçe farkı 16 sayıya çıkardı.(19-35)Farkın azalmasına izin vermeyen Fenerbahçe,durdurulamayan Angel’ın son saniye 3’lüğüyle devreyi 16 sayı önde kapattı.(51-35)

    2. devreye yine bir seri ile başlayan Fenerbahçe farkı 20’nin üstüne çıkardı. Farkı bir ara 20’nin altına indirebilen Ceyhan Bld. devreyi 21 sayı geride tamamladı.(70-49)

    Final periyodunda rahat bir oyun sergileyen Fenerbahçe farkın bir ara 12’ye indmesine engel olamasada maçı 21 sayı önde tamamladı.(91-70)                                                                                                                                                                                              e-falanfialn Yazarı: Alperen Küçük 

Pota Göstermeyen Dişi Aslanlar Rahat Kazandı(43-81)

    Bayan Basketbol Ligi 16. haftasında Botaş ile GS M.P. karşı karşıya geldi. Galatasaray rakibine potayı göstermedi desem yeridir. Hücumda da etkili olan dişi aslanlar rahat bir galibiyete ulaştı.

    Maça 0-10’luk seri ile başlayan dişi aslanlar ilk periyodu minimum 5 fark ile devam ettirdi. Son dakikada 10 sayılık farkı bulan dişi aslanlar periyodu 8-22 önde kapadı.

    İlk periyotdaki sert savunmasını sürdüren Galatasaray,rahat sayıları da buluncu farkı gittikçe açtı. 5 dakika geride kalırken  skor 14-29’du. Bezdiren savunmasını devam ettiren Galatasaray farkı açmaya devam etti ve devreyi 21-47’lik çok büyük avantajla kapattı.

    3. periyot, 2.periyodun devamı olarak nitelendirilebilir. İlk devrenin son 2 dakikasında farkı 20’nin üstünde tutan Galatasaray bu periyotta ise farkı 25’in üstünde tutmayı başardı. 28’e çıkan farkı arttıran Galatasaray periyodu 33-68’lik bir avantajla tamamladı.

    Son periyotta çok rahat bir oyun sergileyen Galatasaray,rakibinin farkı 30’dan aşağıya indirmesine izin vermeyince mücadeleyi 43-81’lik skor ile kazandı.

                                                                                                            e-falanfilan Yazarı:Alperen Küçük

7 Şubat 2011 Pazartesi

Türkler>Yabancılar

Her yıl düzenlenen All-Star organizasyonunun zamanı gelmişti ve bu güzel gün 3 sayı yarışmasıyla başlıyordu. Harika bir salonda gerçekleştirilen organizasyonda güzel bir atmosfer vardı. Ömer Onan, Holston, Yunus Çankaya, Rasim Başak, Ignerski ve Snow’un katıldığı 3’lük yarışmasında favori tabii kide Ömer Onan’dı. Ancak ilk turda bir sürpriz vardı. M.P. Trabzonspor’lu Snow 21 sayı elde etmişti. Ömer Onan ilk turda 16 sayıda kaldı ve 13 sayı yapan Rasim Başak ile final turuna kaldı. Diğer yarışmacılardan ise, Holston 10, Yunus 7, İgnerski 12 sayı elde etti(Son toplar yani renkli toplar 2 puan). Snow bir günde atabileceği tüm sayıları attığı için finalde Ömer Onan’ın yarışmayı kazanacağında herkes hemfikirdi. Rasim sadece 6 sayıda kalabildi final turunda. Snow ise 9 sayıya ulaştı ve şampiyon Ömer Onan 14 sayı elde etti. Çok çok iyi bir Dünya Şampiyonası performansının ardından şüphesiz kariyerinin en iyi sezonunu geçiren Ömer Onan 3’lük yarışmasının galibi oldu.
 
    Ve gelelim smaç yarışmasına. Daha önce yarışmaya katılacakları belirtilen, Vincent Grier, Lawrence Roberts, Barbour’ın yarışmaya katılmadı. James Christopher , Altan Erol, İlkan Karaman, Tyler Smith ile birlikte 4’ü smaçlarını konuşturacaktı. Ben İlkan’dan harika smaçlar bekliyordum. Kendisi Twitter’daki hesabından heyecanlıydım, inşallah bir dahaki sefere tarzı bir şeyler söyledi. Canı sağolsun inşallah önümüzdeki senelerde daha iyi smaçlar yapabilir. Ki bugün denediği ama maalesef başaramadığı o smaçda çok iyi bir düşünceydi yarışmayı kazanması adına. 96 puan toplayan Tyler Smith, Chris’i geride bırakarak smaç yarışmasında 1.liği elde etti. Kutlarız ve smaçlarının devamını dileriz. :)

    Ara ara reklamlarda vs. kanalı değiştirdiğimden dolayı sanırım kaçırmışım;
Haluk Yıldırım 10.kez All-Star seçildiği için YILDIZLARIN YILDIZI ödülüne layık görülmüş. Yeni nesillere en büyük örnek olarak gösterilen adam Haluk Yıldırım’ı bu başarılarınadn dolayı ayakta alkışlamak lazım. Adam 39 yaşında hala canla başla mücadele ediyor, formanın hakkını sonuna kadar veriyor. O yaşlardaki insanların başarması zor şeyleri yapıyor. TV’nin başından ee abii bende o kadar idman yapsam o yaştan beri bende oynarım demek kolay tabii ama kolay iş değil yaptıkları. Genç nesillere örnek olacak adam bu HALUK YILDIRIM.

    Maçın ilk üç periyodunu yabancılar karması 24-34, 57-59, 89-95 skorları ile üstün tamamladı. Son 30 saniye civarında Ümit Sonkol tarafından gelen üçlükle maçı 128-127 önde bitiren taraf Türk Yıldızlar’ımız oldu. Maçta 2 turnike kaçıran baş hakem Fatih Söylemezoğlu, 3. turnikede sayıyı buldu ancak yaptığı hile ile masaya 3 sayı yazdıran Söylemezoğlu kasten olmasada bu hileyle :) maçın Türkler’in kazanmasına sebep oldu. Maçın Mvp’si sadece istatistiklere oynayan Birkan Batuk oldu. Keşke ligimizin daha önemli oyuncuları bu organizasyona katılsaydı. Yine de saygı duymak lazım hem seçimlere hem de mazaret bildiren oyunculara. Ancak yine de söylemeden edemiyeceğim bu organizasyonda kesinlikle olması gereken minimum 4 isim vardı. Tutku-Ermal-Ukic-Jasikevicius bunların yanına Evren’de eklenebilirdi. Görüşmek üzere..

                                                                                                           e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük

KERAMET ARENA'DA MI ?

Gaziantepspor'la oynanan kupa maçının üzerinden henüz 3 gün gibi kısa bir süre geçmişken, inanmak zordu aslında bu akşam bazı şeylerin yolunda gideceğine. Rakibimiz de son yıllarda bize bir hayli ters gelen ve son iki sezondur bizi kendi sahamızda yenen Eskişehirspor olunca, ister istemez acabalar oluşuyordu insanın beyninde.
   Bahardan kalma bir gün vardı bugün İstanbul'da. Hani derler ya ''Zemin futbol oynamak için çok müsait.'' diye, işte bu akşam o müsait ortam oluşmuştu Seyrantepe semalarında. Oluşan bu güzel ortam futbolcuların da iştahını kabartmış olsa gerek, herşeye rağmen Hagi bile engel olamadı 3 puana!
   Gaziantepspor maçından sonra çok eleştirdiğim o anlamsız diziliş üzerinde bu akşam da ısrar ediyordu Hagi. Sanki birilerine birşeyleri ispat etmek istercesine! Hatta ısrar ederken bu dizilişinde, olayı bir level daha yukarı taşıyıp Sabri'yi de orta sahanın göbeğine kaydırmıştı bu futbol çok bilmişimiz! Galatasaray Futbol A Takımı'nın bana göre hiç tartışmasız en yetersiz ve bu kadroya en yakışmayan elemanı olan Ali Turan'dan hallice sağbek Serkan'da yine Hagi'nin değişmezleri arasındaydı. Bu kadroyu gördükten sonra ''Haydi Bismillah bakalım…'' dedim kendi kendime. Ancak birden bire sahada öyle bir tablo oluşuverdi ki; ya benim itikatım çok kuvvetliymiş ve benim bundan haberim yokmuş ya da Hagi bu işten oldukça anlıyormuş ama biz adama haksızlık ediyormuşuz ... ( Tabi ben herşeye rağmen 2.ihtimali pek olası görmüyorum ) İlk 20 dakika, benim geçen sezonun ikinci yarısındaki 4-1'lik Kasımpaşa maçından bu yana göremediğim, o fırtına gibi başlangıcı yaptı Galatasaray. Tabi rakip de karşısında böylesine bir Galatasaray beklemiyor olsa gerek, daha neye uğradıklarını anlamadan 2-0 geriye düşmeleri yetmezmiş gibi kalecileri Ivesa’yı da kaybedince şaşkına döndüler!
  İlk golde; Culio’nun attığı frikikte savunmadan dönen topa Sabri’nin afaki vuruşunda Lorik Cana’nın soktuğu kafa, bana göre 7 aylık Galatasaray kariyerinin hiç tartışmasız en başarılı ve isabetli hareketeydi. Çünkü Cana o topun yönünü değiştirmese Eskişehirspor kalecisi Ivesa çok rahat bir şekilde sahip olacaktı meşin yuvarlağa. 2.golde ise Colin Kazım, Harry Kewell ve Bogdan Stancu adeta bir bermuda şeytan üçgeni kurdular. Atağa çıkmaya hazırlanan Eskişehir Spor atağın yönünü değiştireyim derken, evdeki ataktan da oldu. Klasik dimyat-pirinç hikayesi yani. Rakibin kendi sol kanadına doğru attığı uzun topta araya giren Serkan Kurtuluş, topu kafasıyla Kazım’ın önüne indirdi. Kazım’da süratini ve kuvvetini konuşturarak ceza sahası sol yan çizgisine kadar taşıdı topu. Sonra o her ne kadar topla Kewell’ı buluşturmak istediysede, topun bir adım önünde kalan Kewell, çok akıllı bir hareketle rakip stoperi peşine takıp Stancu’yu kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Stancu’ya da boş kaleye topu göndermek kaldı. Tabi Stancu'nun golü atarken rakip kaleci Ivesa’yı istemeyerek de olsa sakatlaması pek hoş olmadı!
   İstanbul’da Galatasaray’a karşı oynarken ilk 20 dakikada 2-0 geriye düşüp üstüne birinci kalecisini de kaybetmek, bir teknik direktörün başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olsa gerek. Bütün bu olumsuzluklara maruz kalmış olmanın etkisiyle iyice demoralize olan Eskişehir Spor; bırakın atak yapmayı kendi sahasından bile çıkamaz hale gelince, yüklendi de yüklendi Galatasaray. Özellikle Stancu ve Kazım inanılmaz istekli ve hareketliydiler. Stancu henüz Galatasaray’la 4.maçına çıkmasına rağmen oldukça kendinden emin bir şekilde oynadı bu akşam. Top alıyor, dribling yapıyor, şut atıyor, korner atıyor, frikik atıyor … Hiçbir şekilde sorumluluktan kaçmadığı gibi, santrafor özellikli oyuncu profilinin dışına çıkarak extra işlere de yapıyor. Bu Stancu bize çok fayda sağlar, benden söylemesi …
   Dakikalar 44’ü gösterdiğinde, devre bitmeden bir gol daha atmaya karar veren Galatasaray’ın soldan gelişen atağında, aylar,yıllar sonra hücuma katılmaya karar veren Hakan Balta’nın topu Kewell’ı önüne yuvarlamasıyla aradaki fark 3’e çıkmış oldu. Bu gol de devrenin skorunu ilan etti.
    İkinci devreye her ne kadar ilk devredeki kadar agresif ve tempolu başlamasada Galatasaray, 70.dakikaya kadar sahanın ve oyunun hakimi olan taraftı. Yine Stancu ve Kazım önderliğinde gelişiyordu ataklar.
   65.dakikada Kewell ile Baros’u, birkaç dakika sonra da Neill ile Mustafa Sarp’ı değiştirdi Hagi. Tabi bu değişikliklerden sonra iyiden iyiye maçı kazandım havasına girip oyunu rölantiye alan Galatasaraylı futbolcular,  5 dakika içinde 2 gol birden görünce kalelerinde, hem kendileri buz kestiler hem de Seyrantepe’deki 32 bin taraftara buz kestirdiler! Önce savunmamızın soluna doğru atılan topta, Hakan Balta’nın bu haftada adamını kaçırması sonucu Burhan, ardından da 8 sezonluk Galatasaray kariyerinde atmayı başaramadığı frikik golünü Es-es  formasıyla eski takımına atması kısmet olan Ümit Karan çıktı sahneye.
   Tabi skor 3-2’ye gelince ben yine kendi kendime ''Alışılagelmişin dışında 75 dakika boyunca huzurlu bir şekilde maç seyrettik. Şimdi yeninden diken üstünde seyretmenin zamanı geldi işte.'' diye düşünmeye başlamışken, Allah’tan Baros yetişti imdada. Her zaman söylüyorum; Baros için sakatlıktan yeni çıkma, form tutma gibi şeyler söz konusu değildir. Gol atması için oyunun herhangi bir bölümünde sahada yer alması yeterli. Bundan sonraki haftalarda da uzun süreli bir sakatlık daha yaşamazsa şayet, sezon sonunda 15 ila 20 arası golü çok rahat bir şekilde görecektir.
   Baros’un golünden sonra gelişen atakta, Culio’nun müsait durumda ve rakip kaleci yerde yatarken buluştuğu topu tribüne göndermesi, bu maçın son pozisyonu oldu. Sonuç olarak özellikle Kazım ve Stancu’nun yıldızlaştığı, Kewell’ın da onlara bir vites geriden ayak uydurduğu maçı, bu sezon ilk kez 4 gol birden atarak kazandı Galatasaray. Evet belki sahada oynan futbol ve mücadele bu akşam için oldukça iyiydi ancak ben sezonun geri kalan kısmında hele hele bu takımın başında Hagi olduğu sürece, istikrarın sağlanabileceği konusunda pek fazla ümitli değilim …

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar

6 Şubat 2011 Pazar

ELEŞTİRİLER , ELEŞTİRİLER , ELEŞTİRİLER

Yazdan kalma güzel bir gün vardı bugün İstanbul'da. Türk Telekom Arena'nın etrafı adeta şenlik yeriydi. Sanki taraftar güzel bir maç izleyeceğini hissetmişti. Rakip 3 senedir Galatasaray'a bela olan eski dostlar Ümit Karan ve Volkan Yaman'lı Eskişehirspor'du. Hagi , Gaziantepspor maçındaki gibi stoperde Cana , önliberoda Neill'le başlamıştı maça. Basın tarafından eleştiri yağmuruna tutulan bu taktiksel anlayış bence haksız yere eleştiriliyordu. Soruyorum eleştirenlere ; Antremanlarda takımı siz mi izliyor sunuz ? Siz Hagi'den daha mı iyi biliyor sunuz? Siz yorumcusunuz o ise teknik drektör. Ayrıca ne kadar eleştirilse de ben bu taktiksel anlayışı doğru buluyorum. Kendi futbol zekamla uyuşuyor. Cana sert , mücadeleci , topları iyi kesen ve hava hakimiyeti iyi olan bir futbolcu. Bu özellikler Neill'de de var ama Neill daha yumuşak daha teknik ve hava toplarında daha etkisiz. Ayrıca topu oyuna sokma yeteneği de Cana'dan daha iyi. Hagi de böyle düşünüyor olsa gerek ki bu tercihi uygulamış.

Gelelim ileri uca. Herkesin dilinde aynı soru. Stancu forvet olarak geldi. Niye solda oynuyor da Kewell forvet oynuyor? Stancu gayet de oynayabilir sol forvette. Mesela günümüz ünlü oyuncularından örnek verelim. DAVİD VİLLA ve HENRY... Bu iki isim Stancu'nun oyun tarzında oynayan iki isim. Soldan içeri girerek sağ ayak içi plaseyle güzel goller atan isimler. Hagi de Stancu'nun bitirici vuruşlarını beğeniyor olsa gerek ki o mevki de Stancu'yu oynatıyor. Demek ki Baros iyileşince Kewell yedek oturucak Baros forvet , Stancu ise sol forveti oynayacak. Sağ forvetimiz ise Kazım ve Pino tam oraya uyan isimler. Demek oluyor ki Galatasaray , Frank Rijkaard taktiğine geri döndü.

Ne olursa olsun bugün Galatasaray güzel bir galibiyet aldı. Bunu kutluyor ve devamını bekliyorum. Ayrıca Ümit Karan'a da bi parantez açmadan edemicem. Efsane futbolcumuz Ümit Karan , o sağ ayağın hala olağanüstü.

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı:Kerem Kurtuluş

Umutlar Kupada


Soğuk bir kış günü Dolmabahçe’de şampiyonluk umudu neredeyse tükenmiş bir takımın stadı beklenmeyecek şekilde doluydu. İşte yıldız futbolcunun bir takıma getirisi de budur. Hiçbir şey yapamasanız da taraftar sahada şov yapabilecek adamlar görmek istiyor. Stadın bu kadar dolu olmasının en mantıklı sebebi bu. Rakipte bu ligin en etkili hücum takımlarından biri olunca herkesin beklentisi bu maçın unutulmaz bir lig mücadelesi olacağı yönündeydi. Ama ilk düdükle beraber beklenen gerçekleşmedi diyebiliriz. Beşiktaş hafta içindeki rakibinden çok daha zorlu bir rakiple kaşı karşıyaydı. Beşiktaş’ın en büyük hastalığı sadece bir devreyi iyi oynayabilmesiydi. Bu hakkını 2. yarıya saklamıştı bu sefer. İlk yarıda Beşiktaş’ın kaleyi bulan şutu yoktu yarım yarım 1 edecek pozisyonları vardı. Savunmayı hallaç pamuğu gibi dağıtan bir Emenike ve kafa göz dağıtan bir Karabük savunması maçın göze çarpanlarıydı. İlk yarıda neredeyse hiçbir varlık gösteremeyen Beşiktaşlı futbolcular soyunma odasında fırça yemiş ki biraz daha canlanma çabası içersindeydi fakat 10 dakika geçmeden golü kalesinde gördü. Cevabı erken verip öne geçmeye çabalasa da sonuç en iyi haliyle beraberlik oldu.Son dakikalarda kaçan goller kimseyi yanıltmasın maçın tamamını izleyen herkes Beşiktaş’ın ne kadar kötü olduğunu gördü. Bu kadar pas hatası yapan bir orta saha , isteksiz oyuncularla birleşince beraberlik iyi bir skor oldu Beşiktaş için.

Fark yaratanlar
Kuşkusuz ki gözler Emenike’nin üzerindeydi. Güçlü fiziği,çabukluğu,sürati,ivmesiyle Toraman'a hayatının en zor maçlarından birini yaşattı. Sokak tabiriyle freni patlamış kamyon misali önüne geleni devirip geçti. Deumi'de çok iyi maç çıkarmasına karşın kendi kalesine attığı golle fark yaratanlardan biri oldu. Beşiktaş’ta ise fark yaratan adam diyebileceğimiz kişi Simao. Ama bu maçın kaderini tayin eden kişi şüphesiz ki Kamil Abitoğlu'ydu. Her iki taraf adına da inanılmaz yanlış kararlar verdi,yardımcıları da kendisine eşlik edince ortaya felaket bir yönetim çıktı. Beşiktaş’ın ligde havluyu atmış,işini diğer kulvarlara bırakmış bile. Eğer 2 kupada da aradığını bulamazsa Beşiktaş o zaman ne yapacak merak ediyorum. Kaybettiği puanların acısı işte o zaman çıkacak.

                                                                                                                       e-falanfilan Yazarı: Joer

5 Şubat 2011 Cumartesi

Adnan Polat'tan İlk Tepkiler



21 gün hak mahrumiyeti alan Adnan Polat yarınki maç için ‘’Ceza tam zamanında yetişti,pişman değilim.Taraftarlarımız sabırlı olsun,protestolar için biraz daha bekleyecekler’’ dedi.

                                         e-ff Haber Ajansı

Kazanan, Fenerbahçe’nin Bozulmayan Sistem Basketbolu (51-73)

Kadın Euroleague’inde 2 temsilcimiz Top 16’da karşı karşıya geldi. Fenerbahçe’de eksik bulunmuyordu. Galatasaray M.P.’de ise sezonun bu bölümüne kadar pek süre şansı bulamayan Yasemen Saylar ve sezonu kapatan Currie forma giyemecekti. Fenerbahçe’nin uzun senelerdir süren düzeni bu maçta da takır takır işliyordu. Elindeki guardın kadar konuşursun lafı bu maçada cuk oturuyordu. Galatasaray M.P. hala Kadın Basketbol’unun en iyi pivotu Fowles’ı oyunda düzenli olarak kullanamıyordu. Ki onu oynatabilecek o seviyede bir guardı yoktu elinde. Maçın dişe diş geçip yinede kazananın Fenerbahçe olacağını düşünüyordum. Ancak yetersiz kadro seçimi ve pek üst seviyede olamayan koçuyla Galatasaray M.P. Fenerbahçe’nin üst düzey oyununa 1 dakika bile dayanamadı. Maçın başında çift haneli farkı yakalayan Fenerbahçe süre ilerledikçe farkı açtı. 2. periyodun ortasından itibaren fark 20 sayının civarında seyretti. Salonda harika bir Galatasaray M.P. taraftarı vardı. Kısaca söyleyebiliriz ki Fenerbahçe’nin düzenli sistemi Galatasaray’ın alt seviyedeki basketbolunu 2 maçtada silip süpürdü. Yanlış yapılan transferler yetersiz Türk rotasyonu Galatasaray’ı bu duruma getirdi. Maçta sık sık 6-0, 7-0’lık seriler yakalayan Fenerbahçe’nin maçı bu skorla bitirmeside olağanüstü bir durum değildi. Uzatmaya gerek yok, Fenerbahçe’yi tebrik edip Top 8’de ve inşallah Final Four’da onlara başarılar dileyelim. Kesinlikle bu sezon finali hak ediyorlar.Bu mücadeleyi sürdürürlerse neden olmasın bir Avrupa Şampiyonluğu ? 2 maçtada rakibine 109 sayı attıran Fenerbahçe 51-73 ile çeyrek finale yükseldi.

    Karşılaşmaya Galatasaray her zamanki 5’i ile başlamıştı. Kadrosunda 4 yabancı bulunan GS hatta yabancı sınırı olmayan Euroleague’de yabancı sınırlaması olmamasına rağmen Galatasaray sadece 2 yabancıyla hava topuna çıkmıştı.(Işıl-Tuğba-Seimone-Bahar-Fowles)Bunun nedeni seçilen kalitesiz yabancılardı. Fenerbahçe dağınık Galatasaray karşısında maça ilk maçtaki gibi bir seriyle başladı.(0-7) Bahar’ın orta mesafe şutuyla sayı bulan Galatasaray suskunluğunu bozdu. Ancak Fenerbahçe bu sayıya yeniden 7-0 lık seriyle karşılık verince henüz maçında başında fark çift hanelere çıktı.(2-14) Farkı tek hanelerde tutamayan Galatasaray M.P. ilk periyodu 11 sayılık farkla geride kapattı.(8-19)

    2. periyot karşılıklı 2’şer sayıyla başlasada Tuğba, Jekabsone’e yaptığı savunmayla adeta lütfen potamıza sayı at diyordu. Jekabsone’de bu daveti geri çevirmedi ve 3 3’lük buldu. Bahar takımını ayakta tutmaya çalışsada Matovic ve Jekabsone ikilisi farkı 20’ye çıkardı ve yaklaşık 2 dakika kala skor 20-40’a geldi. Buradan sonra daha sayı üretemeyen takımlar devreye 20 sayılık fark ile gittiler.(20-40)

    Angel’ın basketiyle açılan 2. devre Galatasaray’ın 3 dakika sonra bulduğu periyotdaki ilk basketi ile sürdü. Fenerbahçe’nin oyununa gittikçe daha da eklemesi farkı daha da açıyordu. Fowles’ın sayıları farkın açılmamasına engel olamadı. Matovic orta mesafeli şutlarıyla farkı yükseltti ve bu periyodu Fenerbahçe 27 sayılık üstünlükle 28-55 önde tamamladı.(28-55)

    Son periyoda Galatasaray basket ile başlasada yeniden bir seri yakalayan Fenerbahçe farkı açtı ancak bu seriye aynı skorla karşılık veren ev sahibi ekip farkı 20’ye kadar indirdi.(43-63) Karşılıklı basketlerle son 2 dakikaya 20 sayıda girildi. Farkı aşağıya çekemeyen Galatasaray M.P. mücadeleyi 22 sayıyla geride bitirdi.(51-73)
   
                                                                                                e-falanfilan Yazarı: Alperen Küçük