27 Şubat 2011 Pazar

Soğuk Bir Kış Gününde Tükeniş

Artık kış mevsiminin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde bahara merhaba demeye hazırlanırken bizler, aylardır etkisini göremediğimiz soğuklar giderayak kendini hatırlatmak istedi herhalde. Bu doğrultuda dün öğle saatlerinde oynanan İ.B.B-Galatasaray karşılaşması da özellikle sahada mücadele eden futbolcular açısından çok zor şartlar içermekteydi. Olimpiyat Stadı’nın Ağustos ayında oynanan maçlarda bile aldığı rüzgarı hatırlayacak olursak, dün oynanan karşılaşmanın koşullarının zorluğu hakkında zihinlerimizde bir şeyler oluşacaktır diye düşünüyorum. Tabi bu bahsetmiş olduğum olumsuz koşulların 2 takım oyuncuları içinde geçerliği olduğu gerçeğinden yola çıkarak hareket edersek, Galatasaray’ın maçı kaybetmiş oluşunu kuvvetli rüzgar ya da aşırı soğuğa bağlamak biraz saçma olur. Çünkü soğuk hava ya da kuvvetli rüzgar futbol maçlarında galip gelmeyi engelleyici bir faktör olsaydı şayet; o zaman dün İ.B.B takımı da sahadan galibiyetle ayrılamaz, karşılaşma da beraberlikle sonuçlanırdı ...
Evet geçen hafta söylemiştim: ''Galatasaray bundan sonra Seyrantepe'de oynayacağı maçların hepsini kazanabilir ancak deplasmanda oynayacağı maçların hepsini de kaybedebilir.'' diye. Dün de benim bu tezimi mantıklı kılabilecek örneklerden bir yenisine daha şahitlik ettik. Kağıt üstünde deplasman sayılan ancak az sayıda olmalarına rağmen %90’ının Galatasaraylı olduğu seyirci profilinin önünde oynanan bir karşılaşmanın deplasman sayılması pek mümkün olamaz diye düşünmekteyim. Ancak biz bu şartlarda bile rakibimize mağlup olduk!
Hagi; ‘’60 dakika boyunca çok iyi bir futbol ortaya koyduk, son yarım saati unutalım.’’ diyor. Bende diyorum ki; o zaman federasyona başvurup sene başından beri oynadığımız karşılaşmaların sadece lehimize olan bölümlerinin dikkate alınıp, bizim için olumsuz sonuçlar doğuran kısımlarının iptalini isteyelim. Bu sayede de, sezon başından beri 1 hafta bile içinde yer almayı başaramadığımız şampiyonluk potasına girebiliriz belki. Şimdi şu yazdığımı cümleyi okurken ‘’Ne saçmalıyor bu çocuk?’’ diye düşüneceksiniz değil mi ? İşte bende dün Hagi’nin o söylemleri esnasında böyle düşünüyordum!
Artık bardağın gereğinden fazla taştığını düşünüyorum. Hiç kimselerin koskoca Galatasaray markasını şu hallere getirmeye, Galatasaray Spor Kulübü taraftarlarını bu kadar boynu bükük, üzgün bir hale sokmaya ve de bu taraftarların duygularıyla ve hayalleriyle oynamaya hakkı yoktur!
Galatasaray teknik direktörlük koltuğuna oturalı 4 aydan fazla zaman geçmiş olduğu halde hiçbir şeyleri değiştiremeyen, hatta geldiği günle mukayese edecek olursak takımı çok daha gerilere götüren bir adamın hala çıkıp utanmadan daha zamana ihtiyacım var demeye,
Yine bu aynı teknik direktörün kadrosundaki sakatlardan ve yetersizlikten dert yakınırken, takımın belki de en yetenekli ve en iş yapabilecek oyuncusu olan ve Türkiye şartlarına göre yüksek sayılabilecek 8 milyon euro gibi bir bonservis bedeliyle transfer edilen Misimovic’i kadro dışı bırakmaya,
Adnan Polat’ın da, başkanlığını yaptığı kulübün Galatasaray Ltd.Şti. değil de Galatasaray Spor Kulubü olduğu gerçeğinin her nedense bir türlü fakına varamayıp, bu doğrultuda da sürekli olarak mali tablolardan bahsederek; ‘’Ben sportif başarı sözü vermedim.’’ Demeye,
KESİNLİKLE VE HİÇ BİR ŞEKİLDE HAKKI YOKTUR, HİÇ BİR ZAMAN DA OLAMAZ !!
Galatasaray Spor Kulubü’nün başta futbol takımı olmak üzere içinde bulunduğu şu içler acısı ve rezillik ötesi durumdan kurtulabilmesinin tek yolu; artık Adnan Polat ve yönetimine bu camianın ‘’DUR’’ demesidir! Bunun için yapılması gereken şey de gerekli sayıda imzayı toplayıp olağanüstü genel kurula bir an önce gitmekten öte bir şey olamaz …
                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar