4 Şubat 2011 Cuma

Galip Gelmek İçin '' Hakemleri '' Değil ; HAGI'yi Yenmek Lazım !

 
Aslında bugün '' En kötü ihtimal bir beraberlik alır, İstanbul'da da turu geçeriz.'' diye geçiriyordum aklımdan. Çünkü uzun bir aradan sonra alternatifli sayılabilecek bir kadro ile gitmiştik Antep'e. Milan Baros 64 günlük aranın ardından ilk kez kadrodaydı. Asya Kupası yorgunları Lucas Neill ve Harry Kewell'da aynı şekilde Antep'e giden kafilenin içindeydiler. Dolayısıyla, en önemli beş oyuncumuzdan üçünün kardroda oluşu bile en azından bir güven duygusu oluşturuyordu insanın üzerinde.
   Maçtan 15 dakika önce ilk onbirler açıklandığında uzun bir süre sonra ilk kez beni mutlu eden bir Galatasaray onbiri ile karşılaştım. Haftalar sonra herkes kendi mevkiisinde mücadele edecekti. Yeni transfer Zapata kalede , onun önünde alışılagelmiş defans dörtlümüz ( Sabri-Servet-Neill-Hakan Balta ), Yekta-Cana-Culio'dan oluşan bir orta üçlü ve Kazım-Stancu-Kewell şeklinde kurulmuş hücum hattı. Bu onbir, galibiyete daha da bi inandırdı beni. Tabi ben geçen hafta da söylemiş olduğum gibi yine bir atasözümüzü hesaba katmayı unuttum o an. ''Hagi'dir, ne yapsa yeridir!''
   Maç başladıktan sonra sahadaki gerçek dizilişi gördüğümde beynimden aşağı kaynar sular döküldü diyebilirim. Stoper diye alınan ve yokluğunda çekilen binbir sıkıntı sonucu döneceği gün iple çekilen Neill'i kalk sen ön liberoya koy, ön libero diye alınan ve sahada bulunduğu her an kırmızı kart görebilme ihtimali %60-%70 seviyelerinde gezen Lorik Cana'yı bu anlamda en tehlikeli bölge olan stopere çek! Bu kadar anormallik yetmezmiş gibi sol açık Kewell'dan santrafor, 5 milyon Eurol'uk santrafor Stancu'dan da sol açık olur mu acaba düşüncesini bu maçta uygulamaya koy. Bravo Hagi sana! Eski köye yeni adet getirme konusunda senin eline Frank Rijkaard bile su dökemez!
   Tabi sahadaki dizilişin böyle bir abuklukta olması ister istemez takımın oyununa da yansıdı ve ilk 20 dakika boyunca neredeyse hiç bir şey yapamayan takımımız; 17.dakikada, transfer döneminde kapımızdan dönen ( ki muhtemelen bu işte de bir Adnan Sezgin parmağı vardır! ) Cenk Tosun'un attığı golle 1-0 geriye düştük. İlk yarının geriye kalan kısmında da hücum anlamında pek birşey yaptığımızı söyleyemem. Oyuna belki biraz daha hakim görünmüş olabiliriz ancak üretkenlik anlamında bunu ne kadar yanısttık diye düşünecek olursak, karşımıza pek parlak sonuçlar çıkacağını tek bir istisna dışında sanmıyorum. O istisnada da 39.dakikada Kewell'ın topu mükemmel bir şekilde saklayışı sonrasında Culio'nun önüne atması ve Culio'nun da çok zor durumdaki topu adrese teslim bir şekilde Kazım'ın kafasına göndermesi skoru eşitlememizi sağladı.
   Geçen hafta Yekta için biraz fazla olumsuz konuştum diye birçok arkadaşımdan eleştri almıştım. Sonra kendi kendime durup düşündüm. ''Acaba çok mu acımasız davrandım?'' diye. Ancak bu akşam Yekta'nın sahadaki halini ve yaptıklarını daha doğrusu yapamadıklarını gördükten sonra, esas acımasızlığı hafta boyunca beni eleştirenlerin bana yapmış olduğu kanaatine vardım. O gün söylemiştim, yine söylüyorum: Benim taraftar tarafından tekniği yok diye beğenilmeyen Mustafa Sarp'ım 2 tane Yekta eder. En azından hırsıyla, mücadelesiyle ve de en önemlisi o formaya duyduğu AŞK'la!
   Hagi'de kısmen de olsa benim gibi düşünmüş olacak ki, 2.devrenin başında Yekta'yı kenara alıp, Mustafa Sarp'ı sahaya sürdü. Tabi orta sahaya en azından mücadele eden bir oyuncunun dahil olması, takıma biraz olsun hareket getirdi. Kewell'ın ve Stancu'nun çapraz koşuları ve sürekli yer değiştirişleri rakip savunmanın dengesini bozmaya başladı. Bunun sonucunda da Mustafa Sarp'ın rakip savunmanın solundan mükemmel bir şekilde taşıdığı top Stancu'yla buluşunca , klas bir santrafor nasıl gol vuruşu yaparmış öğrenmiş olduk.
   Evet golle birlikte bende turu cebimize koyduk galiba diye düşünmeye başlamıştım ancak,ancak,ancak!!! Yine unuttuk mu bizim Hagi Efendi'yi! Sahanın belki de en diri gözüken ismi olan Kewell ile ilk golümüzü atmış olan ve bundan sonraki dakikalarda da geride olmasına mütevellit saldırması muhtemel olan Gaziantep'in, savunmada vereceği geniş alanları belki de değerlendirebilecek tek oyuncumuz olan Colin Kazım'ı, aklı başında bir teknik direktör niçin kenara alır sormak istiyorum ??
   Arkadaş; zaten maçın başında sahada uyguladığın dizilişle takımı sabote etmek için elinden geleni yaptın ama beceremedin. Eee bu ikinci hareketinin amacı neydi? Cebimize koyduğumuz turu, o cepten çıkarıp rakibe iade etmek mi?
   Sonrasında film koptu zaten. Kewell ve Kazım'ın oyundan çıkışıyla zaten az olan hücum üretkenliğimiz hepten bitti. 64 gündür top görmeyen Baros henüz hazır olmadığını, Lorik Cana'da 3.golde yemiş olduğu o çalımla stoper meziyetlerinin kendisinde bulunmadığını bizlere göstermiş oldu.
   Sonuç olarak bu sezon alışılagelmiş olan mağlubiyetlerimize bir yenisini daha ekledik. Ancak yine de mutluyum biliyor musunuz? Çünkü haftalar sonra ilk kez resmi bir maçta 2 gol birden bulduk :)
   Vay benim Galatarasay'ım seni kimler, nasıl bu hallere düşürdüler inanamıyorum!! Ağustos'ta avrupa, Ekim'de lig bitti. Elde kalmıştı bir kupa. Tren henüz kaçmadı ancak kaçmasına ramak kaldı! Attığımız 2 gol herşeye rağmen avantaj. Eğer rövanşta Hagi bırakın takıma bir fayda sağlamayı, en azından hiç birşeye karışmaz ve bu sayede de olası bir zararının daha önüne geçmiş olursa, biz bu turu geçeriz. Aksi halde sezonun bundan sonraki kısmı Galatasaray taraftarı için Hıdırellez Şenlikleri tadında geçer .

                                                                                                      e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar