7 Şubat 2011 Pazartesi

KERAMET ARENA'DA MI ?

Gaziantepspor'la oynanan kupa maçının üzerinden henüz 3 gün gibi kısa bir süre geçmişken, inanmak zordu aslında bu akşam bazı şeylerin yolunda gideceğine. Rakibimiz de son yıllarda bize bir hayli ters gelen ve son iki sezondur bizi kendi sahamızda yenen Eskişehirspor olunca, ister istemez acabalar oluşuyordu insanın beyninde.
   Bahardan kalma bir gün vardı bugün İstanbul'da. Hani derler ya ''Zemin futbol oynamak için çok müsait.'' diye, işte bu akşam o müsait ortam oluşmuştu Seyrantepe semalarında. Oluşan bu güzel ortam futbolcuların da iştahını kabartmış olsa gerek, herşeye rağmen Hagi bile engel olamadı 3 puana!
   Gaziantepspor maçından sonra çok eleştirdiğim o anlamsız diziliş üzerinde bu akşam da ısrar ediyordu Hagi. Sanki birilerine birşeyleri ispat etmek istercesine! Hatta ısrar ederken bu dizilişinde, olayı bir level daha yukarı taşıyıp Sabri'yi de orta sahanın göbeğine kaydırmıştı bu futbol çok bilmişimiz! Galatasaray Futbol A Takımı'nın bana göre hiç tartışmasız en yetersiz ve bu kadroya en yakışmayan elemanı olan Ali Turan'dan hallice sağbek Serkan'da yine Hagi'nin değişmezleri arasındaydı. Bu kadroyu gördükten sonra ''Haydi Bismillah bakalım…'' dedim kendi kendime. Ancak birden bire sahada öyle bir tablo oluşuverdi ki; ya benim itikatım çok kuvvetliymiş ve benim bundan haberim yokmuş ya da Hagi bu işten oldukça anlıyormuş ama biz adama haksızlık ediyormuşuz ... ( Tabi ben herşeye rağmen 2.ihtimali pek olası görmüyorum ) İlk 20 dakika, benim geçen sezonun ikinci yarısındaki 4-1'lik Kasımpaşa maçından bu yana göremediğim, o fırtına gibi başlangıcı yaptı Galatasaray. Tabi rakip de karşısında böylesine bir Galatasaray beklemiyor olsa gerek, daha neye uğradıklarını anlamadan 2-0 geriye düşmeleri yetmezmiş gibi kalecileri Ivesa’yı da kaybedince şaşkına döndüler!
  İlk golde; Culio’nun attığı frikikte savunmadan dönen topa Sabri’nin afaki vuruşunda Lorik Cana’nın soktuğu kafa, bana göre 7 aylık Galatasaray kariyerinin hiç tartışmasız en başarılı ve isabetli hareketeydi. Çünkü Cana o topun yönünü değiştirmese Eskişehirspor kalecisi Ivesa çok rahat bir şekilde sahip olacaktı meşin yuvarlağa. 2.golde ise Colin Kazım, Harry Kewell ve Bogdan Stancu adeta bir bermuda şeytan üçgeni kurdular. Atağa çıkmaya hazırlanan Eskişehir Spor atağın yönünü değiştireyim derken, evdeki ataktan da oldu. Klasik dimyat-pirinç hikayesi yani. Rakibin kendi sol kanadına doğru attığı uzun topta araya giren Serkan Kurtuluş, topu kafasıyla Kazım’ın önüne indirdi. Kazım’da süratini ve kuvvetini konuşturarak ceza sahası sol yan çizgisine kadar taşıdı topu. Sonra o her ne kadar topla Kewell’ı buluşturmak istediysede, topun bir adım önünde kalan Kewell, çok akıllı bir hareketle rakip stoperi peşine takıp Stancu’yu kaleciyle karşı karşıya bıraktı. Stancu’ya da boş kaleye topu göndermek kaldı. Tabi Stancu'nun golü atarken rakip kaleci Ivesa’yı istemeyerek de olsa sakatlaması pek hoş olmadı!
   İstanbul’da Galatasaray’a karşı oynarken ilk 20 dakikada 2-0 geriye düşüp üstüne birinci kalecisini de kaybetmek, bir teknik direktörün başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olsa gerek. Bütün bu olumsuzluklara maruz kalmış olmanın etkisiyle iyice demoralize olan Eskişehir Spor; bırakın atak yapmayı kendi sahasından bile çıkamaz hale gelince, yüklendi de yüklendi Galatasaray. Özellikle Stancu ve Kazım inanılmaz istekli ve hareketliydiler. Stancu henüz Galatasaray’la 4.maçına çıkmasına rağmen oldukça kendinden emin bir şekilde oynadı bu akşam. Top alıyor, dribling yapıyor, şut atıyor, korner atıyor, frikik atıyor … Hiçbir şekilde sorumluluktan kaçmadığı gibi, santrafor özellikli oyuncu profilinin dışına çıkarak extra işlere de yapıyor. Bu Stancu bize çok fayda sağlar, benden söylemesi …
   Dakikalar 44’ü gösterdiğinde, devre bitmeden bir gol daha atmaya karar veren Galatasaray’ın soldan gelişen atağında, aylar,yıllar sonra hücuma katılmaya karar veren Hakan Balta’nın topu Kewell’ı önüne yuvarlamasıyla aradaki fark 3’e çıkmış oldu. Bu gol de devrenin skorunu ilan etti.
    İkinci devreye her ne kadar ilk devredeki kadar agresif ve tempolu başlamasada Galatasaray, 70.dakikaya kadar sahanın ve oyunun hakimi olan taraftı. Yine Stancu ve Kazım önderliğinde gelişiyordu ataklar.
   65.dakikada Kewell ile Baros’u, birkaç dakika sonra da Neill ile Mustafa Sarp’ı değiştirdi Hagi. Tabi bu değişikliklerden sonra iyiden iyiye maçı kazandım havasına girip oyunu rölantiye alan Galatasaraylı futbolcular,  5 dakika içinde 2 gol birden görünce kalelerinde, hem kendileri buz kestiler hem de Seyrantepe’deki 32 bin taraftara buz kestirdiler! Önce savunmamızın soluna doğru atılan topta, Hakan Balta’nın bu haftada adamını kaçırması sonucu Burhan, ardından da 8 sezonluk Galatasaray kariyerinde atmayı başaramadığı frikik golünü Es-es  formasıyla eski takımına atması kısmet olan Ümit Karan çıktı sahneye.
   Tabi skor 3-2’ye gelince ben yine kendi kendime ''Alışılagelmişin dışında 75 dakika boyunca huzurlu bir şekilde maç seyrettik. Şimdi yeninden diken üstünde seyretmenin zamanı geldi işte.'' diye düşünmeye başlamışken, Allah’tan Baros yetişti imdada. Her zaman söylüyorum; Baros için sakatlıktan yeni çıkma, form tutma gibi şeyler söz konusu değildir. Gol atması için oyunun herhangi bir bölümünde sahada yer alması yeterli. Bundan sonraki haftalarda da uzun süreli bir sakatlık daha yaşamazsa şayet, sezon sonunda 15 ila 20 arası golü çok rahat bir şekilde görecektir.
   Baros’un golünden sonra gelişen atakta, Culio’nun müsait durumda ve rakip kaleci yerde yatarken buluştuğu topu tribüne göndermesi, bu maçın son pozisyonu oldu. Sonuç olarak özellikle Kazım ve Stancu’nun yıldızlaştığı, Kewell’ın da onlara bir vites geriden ayak uydurduğu maçı, bu sezon ilk kez 4 gol birden atarak kazandı Galatasaray. Evet belki sahada oynan futbol ve mücadele bu akşam için oldukça iyiydi ancak ben sezonun geri kalan kısmında hele hele bu takımın başında Hagi olduğu sürece, istikrarın sağlanabileceği konusunda pek fazla ümitli değilim …

                                                                                                          e-falanfilan Yazarı: Kerem Zülfikar