Ne acıdır ki, bizler için çok güzel başlayan 2015 yılı hayal
kırıklıkları içerisinde noktalanıyor. Oysa ki geçtiğimiz yıl bu zamanlar,
Prandelli görevden alındıktan sonra Hamza Hamzaoğlu ile büyük bir çıkış
yakalamış, ligin ikinci yarısı öncesi şampiyonluğun en büyük favorilerinden
biri olduğu mesajını veren bir Galatasaray vardı ortada. Şimdilerde ise durum
çok farklı…
29 Aralık 2015 Salı
23 Aralık 2015 Çarşamba
Aslan'ın Adı Yetti
Şüphesiz Galatasaray ve Kastamonuspor aynı sikletin
boksörleri değiller. Arada hatırı sayılır bir güç farkı var. Fakat geçtiğimiz
yıllarda Ziraat Türkiye Kupası’nın sürpriz sonuçlar doğurabildiğine birçok kez
şahitlik ettik. En basiti, ön eleme turunda rakibimiz Kastamonuspor’un
Kasımpaşa’yı saf dışı bırakmasını örnek gösterebiliriz.
20 Aralık 2015 Pazar
Lige Dönüş
Geçtiğimiz hafta
Beşiktaş önünde aldığımız mağlubiyet neredeyse şampiyonluk yarışında havlu atma
noktasına getirdi bizi. Çünkü iki ezeli rakibimizden birinin 8, diğerinin ise 9
puan gerisine düşmek, ligin geri kalanında kolay kolay zirveye yerleşemeyeceğimiz
anlamına geliyor gibiydi. Hal böyleyken yapmamız gereken tek şey, kalan 2
haftayı kayıpsız geçip, devre arası transfer dönemini beklemektir mantıken.
Etiketler:
akhisar belediye,
aurelien chedjou,
bilal kısa,
galatasaray,
jose rodriguez,
lukas podolski,
olcan adın,
semih kaya,
spor toto süper lig,
tarık çamdal,
Umut Bulut,
yasin öztekin
18 Aralık 2015 Cuma
Kupa'da Moral Gecesi
Son yıllarda önemini ve anlamını oldukça yitiren Ziraat
Türkiye Kupası’nda son 2 sezonun şampiyonu olduğumuzu düşünürsek bu yıl kupayı
kazanmak ya da kazanmamak çok da önemli olmasa gerek bizim için. Hatta belki de
teknik heyetimiz ve oyuncularımız bir angarya olarak görüyorlardır bu
organizasyonu...
16 Aralık 2015 Çarşamba
İSTİFA DA BİR HİZMETTİR!
Bugüne kadar Dursun
Özbek ve yönetimine sabretmeye çalıştım kendi adıma. Evet yeri geldi eleştirdim,
yeri geldi başarısız bulduğumu söyledim. Ancak hiçbir zaman hakarete varacak ya
da içeriği ağır olacak sözler kullanmadım. Ancak gelinen noktada bu başkana ve
bu yönetim kuruluna karşı sessiz kalmak Galatasaraylılık duruşuna, Galatasaray
sevgisine hepsinden öte Ali Sami Yen ve Metin Oktay ruhlarına saygısızlık etmek
olur!
9 Aralık 2015 Çarşamba
2 Yılda Nereden Nereye...
Baktığınız zaman 1993-1994 sezonuyla birlikte statüsü
değişen ve ‘’Şampiyonlar Ligi’’ adı altında oynanmaya başlayan organizasyonda
en çok yer almış ekiplerden biri Galatasaray. Yani turnuvanın en tecrübeliler
arasında. Fakat son 2 sezonda gösterdiğimiz performans ne Galatasaray’ın bu tecrübesine
ne de adının büyüklüğüne yakışır cinsten!
4 Aralık 2015 Cuma
Başlangıç Olsun
Ard arda gelen
başarısız sonuçlar, aynı süreçte yaşanan teknik direktör değişikliği ve bazı
futbolcuların taraftar tepkisi yüzünden topun ağzına gelişi… Bir futbol
takımının belki de yaşayabileceği bütün olumsuzluklara aynı anda maruz kaldı
Galatasaray’ımız. Hal böyleyken de ister istemez oyuncular üzerinde ciddi bir
baskı ve bunun yarattığı bir özgüven problemi oluşmaya başladı. ‘’Ya yine
kazanamazsak?’’ sendromu da diyebiliriz buna!
30 Kasım 2015 Pazartesi
Problem: Özgüven Eksikliği
Bazı şeylerden bir anda kurtulmak, alışkanlıkları terk etmek
çok kolay olamıyor ne yazık ki. Hele ki kaybedilmiş bir özgüven varsa ortada,
onu takıma ve oyunculara yeniden aşılamak hepsinden daha zor oluyor.
27 Kasım 2015 Cuma
Bu Seviye Bize Fazla...
Gecenin özeti: 2 takım arasındaki belirgin kalite va seviye
farkının çok net bir şekilde ortaya çıktığıdır. Bir tarafta Simeone’nin son
yıllarda müthiş bir istikrar yakalayan takımı, öteki tarafta zor bir dönemden
geçen, kadrosu sıradan Galatasaray…
22 Kasım 2015 Pazar
Gelecek Olanın Allah Yardımcısı Olsun
Şüphesiz, oldukça ilginç ve hareketli bir haftayı geride
bıraktık. Hiç hesapta olmayan bir anda Hamza Hamzaoğlu’nun görevine son
verilmesi, zaten sezon başından beri çalkantılı günler geçiren takımımızı
iyiden iyiye çıkmaza sürükledi. Bu saatten sonra iyi hoca bulabilmek gerçekten
çok zor çünkü...
10 Kasım 2015 Salı
Biraz Cesur Ol Artık!
Özellikle bekledim. Sıcağı sıcağına o an ki ruh halimle
kaleme almak istemedim bazı şeyleri! Sakinleşmek, daha aklı selim bir ruh haline
bürünmek istedim…
4 Kasım 2015 Çarşamba
İnanmadık...
Çoğu zaman olay beyinde biter. O gün karşılaşacağınız rakibinizle
3 aşağı 5 yukarı aynı seviyedeyseniz, sahaya kazanacağınıza inanarak çıkıp
biraz da futbol oynarsanız tabi, galip gelememeniz için hiçbir sebep yoktur.
Ancak siz kafadan beraberliğe razı çıkarsanız, o mücadeleden 3 puanla ayrılma
şansınız oldukça düşüktür. Ne acıdır ki 1 yıldır bu gerçeğin farkına varamadı
Hamza Hamzaoğlu…
Etiketler:
benfica,
Burak Yılmaz,
emre çolak,
gaitan,
galatasaray,
hamza hamzaoğlu,
Jason Denayer,
jonas,
lukas podolski,
sabri sarıoğlu,
şampiyonlar ligi,
Umut Bulut,
yasin öztekin
30 Ekim 2015 Cuma
Cimbom 4 Köşe
Son haftalarda yakaladığımız yükselişin Eskişehirspor önünde
de devam edeceğinden emindim karşılaşma öncesi. Geride kalan 9 haftada sadece 4
puan toplayabilmiş, sezona başladığı teknik direktör Skibbe ile yolları ayırmış
Eskişehir takımının, mevcut koşullarda bize rakip olabilmesi çok çok zordu
açıkçası...
26 Ekim 2015 Pazartesi
Zihniyet Değişmeli!
Dile kolay 16 senelik hasret, 16 senedir galip gelinemeyen bir stad… Dünya’nın neresinde olursa olsun, bu durum her takımın taraftarını üzer elbet. Tıpkı bizleri üzdüğü gibi...
Etiketler:
abdoulaye ba,
bilal kısa,
Burak Yılmaz,
fenerbahçe,
galatasaray,
hamza hamzaoğlu,
Jason Denayer,
josef de souza,
olcan adın,
sabri sarıoğlu,
Umut Bulut,
Wesley Sneijder
22 Ekim 2015 Perşembe
İşte Böyle!
Sezona oldukça kötü başlayan ve hepimizin yoğun
eleştirilerine maruz kalan Galatasaray’ın son haftalarda belirgin bir yükseliş
yakaladığı aşikar. Bu yükselişin Şampiyonlar Ligi’ne yansıyıp yansımayacağını oldukça merak ediyorduk Benfica maçı öncesi.
18 Ekim 2015 Pazar
Hakemi De Yenmek!
‘’Hep oyunlar, senaryolar… Sustuysak bir yere kadar!
Aklınızdan çıkarmayın, Türkiye’dir Galatasaray!’’ tribünlerde her zaman
yükselen bu meşhur tezahuratımızla başlamak istedim bu haftaki yazıma. Neden? Diye
soranlara tavsiyem, açıp dünkü karşılaşmanın tamamını bir kaz daha izlemeleri.
4 Ekim 2015 Pazar
Böyle Devam
Çarşamba akşamı Astana karşısında alınan beraberlik hepimizi
ciddi anlamda hayal kırıklığına uğratmıştı. Şampiyonlar Ligi’ne ilk kez katılan
3.sınıf bir ekibe karşı galip gelememek, 86’da öne geçip 90 dakikayı 1 puanla
tamamlamak hiçbir şekilde kabul edilemezdi çünkü...
30 Eylül 2015 Çarşamba
Hamzaoğlu'yla Gelinebilecek Son Nokta!
26 Eylül 2015 Cumartesi
Güven Tazeleme
Lige arka arkaya
puan kayıplarıyla başladıktan sonra bir galibiyet serisi yakalayabilmekti bizim
adımıza ihtiyaç duyulan şey. Geçen hafta Trabzonspor’u iyi oynamamamıza rağmen
yenmemiz, şüphesiz oyuncularımıza ciddi anlamda moral unsuru olmuştur. Ki bence
bugün bunun yansımalarını gördük sahada.
19 Eylül 2015 Cumartesi
Allah Herkese Hamza Hamzaoğlu Şansı Versin!
Atletico Madrid maçından sonra özellikle yazmadım. Çünkü o
an ki ruh halimle bir şeyleri kaleme dökmeye kalksam, muhtemelen hoş olmayan
sözler sarf ederdim Hamza Hamzaoğlu’na! Dolayısıyla bekledim ve sakinleşmek
istedim.
Şimdi gelin bu
akşamla birlikte masaya yatıralım son 2 maçımızı. İkili bir değerlendirme
yapalım. Önce Salı’dan başlayalım:
12 Eylül 2015 Cumartesi
Bitmez Bu Sezon...
Sanırım bu sezon bizim için bir hayli zor geçecek… Gerek derinliği ortadan kaybolmuş kadro yapısı, gerekse de Hamza Hamzaoğlu’nun takımı şampiyon yapmış olmanın rehavetine kapılması, 110 yıllık kulüp tarihinin en basiretsiz yönetimiyle bir araya gelince ortaya güzel şeylerin çıkması imkansız gibi duruyor!
26 Ağustos 2015 Çarşamba
Vizyon Meselesi!
Galatasaray’ın 110 yıllık tarihini şöyle bir inceleyelim:
Geçmişten bugüne elde ettiğimiz ne kadar başarı varsa, devamını getirmediğimizi
ve bu başarıları maddi-manevi hiçbir getiriye dönüştüremediğimizi net olarak
görebiliriz. Uefa ve Süper Kupa şampiyonlukları da dahildir buna...
16 Ağustos 2015 Pazar
Şapkadan Tavşan Çıkarmak!
Etiketler:
Aatıf Chahechouhe,
bilal kısa,
Burak Yılmaz,
galatasaray,
lukas podolski,
olcan adın,
selçuk inan,
sivasspor,
spor toto süper lig,
Wesley Sneijder,
yasin öztekin
9 Ağustos 2015 Pazar
Finaller Bizim İşimiz
Takımı, Hamza Hoca’yı ve yönetimi hepimiz bir çok konuda
eleştiriyoruz. Ki en doğal hakkımız bu. Ancak yeri geldiğinde alkışlamayı da bilmemiz
lazım. Hamza Hoca’nın oynattığı futbolu, kafasındaki mantaliteyi ya da oyuncu tercihlerini
beğenir veya beğenmeyiz. Fakat 10 ay gibi kısa sayılabilecek bir sürede kulübe
3 kupa kazandırması, daha önemlisi de zor kaybeden bir takım yaratması takdiri
hak ediyor.
Etiketler:
bakambu,
Burak Yılmaz,
bursaspor,
dursun özbek,
emre çolak,
fernando muslera,
galatasaray,
hamza hamzaoğlu,
ozan tufan,
Süper Kupa,
Wesley Sneijder,
yasin öztekin
4 Ağustos 2015 Salı
Yeni Sezona Merhaba
Uzun bir tatilin ardından nihayet başlıyoruz yeniden .Tabi
benim gibi yüreği Galatasaray’la çarpan, Galatasaray’la yatıp Galatasaray’la
kalkan, Galatasaray’ı yaşayan, Galatasaray’la yaşayan bir sarı kırmızı
sevdalısı için böylesine uzun aralar gerçekten çok zor…
Sizlerden uzak
kaldığımız ve ağırlıklı olarak transfer haberleriyle geçirdiğimiz 2 aylık
sürede yönetimimiz ve Hamza Hoca yoğun eleştirilerimize maruz kaldılar. Bunun
en büyük nedeni ise başkan Dursun Özbek’in seçimden önce sunduğu vaadleri
başkan seçildikten sonra inkar ederek bambaşka bir profile bürünmesi ve bunun
doğal olarak Hamza Hoca’ya yansımaları…
Kusura bakmayın ama
sırf başkan olabilmek adına ‘’Yıldızlar yağacak’’ ‘’Çilek, vişne değil yıldız
alıcam’’ ‘’5-6 tane 1.sınıf oyuncu gelecek’’ gibi beklentileri oldukça
yükseltecek vaatlerde bulunup sonrasında da ‘’Bizim paramız yok, kimse bizden
maliyeti yüksek transfer beklemesin.’’ tarzında bir düşünce yapısına
bürünürseniz, taraftarın gözünde 1-0 mağlup başlarsınız her şeye! Sonrasında
skoru lehinize çevirebilmeniz de çok çok
zordur. Ki biz bu örneği yakın geçmişte rahmetli Özhan Canaydın’da yaşamıştık. Benzer hatalar yüzünden hiçbir zaman tribünler
tarafından ‘’sevilen başkan’’ olamadı kendisi…
Etiketler:
bilal kısa,
dursun özbek,
emre çolak,
galatasaray,
hamza hamzaoğlu,
inter,
jem paul karacan,
jose rodriguez,
lionel carole,
lukas podolski,
olcan adın,
sinan gümüş,
tarık çamdal,
Wesley Sneijder
4 Haziran 2015 Perşembe
Onlar Konuşur, Cim Bom ŞAMPİYON Olur!!
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhyB8VxB1LnUbqfjq2SyMUuCezY61P1OQqFL0RH9WauqDhyphenhyphenTzuJh4R6uDCcyEikw6d83KuDXJNyuA3iFUP_8ER9spSe83zL_NZ15ZbPPUeY4vzgST5gC-bQJ9EY1RBZ4MhZO_rSy3AtOP/s640/galatasaray-turkiye-kupasi-sampiyon-03-06.jpg)
Geldik yine bir sezonun daha sonuna... 10 aylık serüvenin bizim adımıza mutlu sonla tamamlanması pek güzel oldu tabi. Sezon başında yaşadığımız kabus dolu günlerin ardından hem ligi hem de kupayı zirvede tamamlamamız takdir edilesi bir başarı...
26 Mayıs 2015 Salı
Selam Durun ŞAMPİYONA!!!
Nihayet fırsat bulabildim; 20.şampiyonluğumuzun hikayesini kaleme almaya. Pazar bizim maçın ardından bilerek yazmadım aslında. Çünkü ertesi akşam Fenerbahçe’nin Başakşehir’i yenemeyeceğinden adım gibi emindim. Dolayısıyla 1 gün daha beklemek ve ‘’şampiyon takımın taraftarı’’ olmanın gururuyla dökmek istedim içimdekileri…
Etiketler:
beşiktaş,
bruno alves,
caner erkin,
felipe melo,
galatasaray,
Hamit Altıntop,
hamza hamzaoğlu,
mehmet batdal,
mehmet topuz,
pierre webo,
selçuk inan,
yasin öztekin
19 Mayıs 2015 Salı
Bir De Golcü Olsa...
3 hafta önce İstanbul’da aldığımız 4-1’lik galibiyet zaten %80 oranında adımızı finale yazdırdığımız anlamına geliyordu. Bütün konsantrasyonunu Pazar akşamı Beşiktaşla oynayacağımız ‘’ölüm-kalım maçı’’na vermeyen çalışan Hamza Hoca, 4-1’in verdiği rahatlıkla kupa genelinde olduğu gibi yine rotasyonlu bir kadroyla çıktı sahaya.
17 Mayıs 2015 Pazar
ŞAMPİYON Belli, İkinci Kim ?
Yavaş yavaş sonu yaklaştıkça ligin, stresimiz ve heyecanımız
her maç bir öncekine oranla daha da artıyor. Son haftalarda iki rakibimizin de ardı
ardına puan kayıpları yaşamaları, ister istemez kendi maçlarımızdaki mutlak galibiyet
beklentisini daha da bir arttırıyor. Bu da gerek futbolculara gerek teknik
ekibe gerekse de biz taraftara belirgin bir şekilde yansıyor.
13 Mayıs 2015 Çarşamba
ŞAMPİYON CİMBOM YAZACAĞIZ!!!
Dün bizim maçın bitiminde özellikle yazmadım yazıyı. Bu
akşamı, Fenerbahçe’nin alacağı sonucu beklemek istedim. İçimden bir ses Erciyes’in
bir sürpriz yapacağını söylüyordu çünkü. Gün boyu da bu inancımda herhangi bir
eksilme olmadı. Nihayetinde içimdeki o ses beni yanıltmadı ve Kayseri temsilcisi
belki de sezonun en büyük kıyağını yaptı bize. Yarın Beşiktaş’ın
Akhisar önünde puan kaybetme ihtimalini de yüksek görüyorum. Gerek Akhisar’ın başarılı iç saha performansı, gerekse de Beşiktaş’ın Gaizantep maçında yaşadığı
travmayı muhtemelen atlatamamış oluşu, oradan bize yarar bir sonuç
çıkarabilir. Neyse olup olmayacağını yarın göreceğiz artık...
9 Mayıs 2015 Cumartesi
Bayrakları, Atkıları, Formaları Hazırlayın!!!
Artık öyle bir hal
aldı ki lig, 3 takımın da en ufak bir hata yapma lüksü yok. Bize ve Beşiktaş’a bütün maçları kazanmak yetiyor şampiyonluk için. Fenerbahçe’nin işi ise daha
zor. Kalan maçlarını kazanırken aynı zamanda Galatasaray-Beşiktaş derbisinden de beraberlik
çıkmasını bekleyecekler. Dolayısıyla kağıt üstünde bakıldığı zaman her anlamda
en büyük favori biziz. Ki şöyle bir alternatif de söz konusu: Oldu ki
Fenerbahçe bu akşam ya da gelecek haftalarda puan kaybı yaşadı, böyle bir durumda
Beşiktaş maçından alacağımız bir beraberlik bile bizi şampiyon yapıyor.
Biliyorum ki gerek
Beşiktaşlılar gerek Fenerbahçeliler gerekse de Galatasaray’ı sevmeyen diğer
takım taraftarları her hafta puan kaybı yaşamamızı dört gözle bekliyorlar.
Gaziantep ve Konya maçlarında da büyük ölçüde heveslendiler. Ancak heveslerini
kursaklarında bıraktığımız için hiç ama hiç üzgün değiliz!
Şampiyonluğa sayılı
haftalar kala, Akhisar maçından sonra Hamza Hoca’nın da söylediği gibi artık iyi
futbola falan bakılmaz. Sadece skor için çıkılır sahaya. Kazandığımız sürece de
problem yok. Ama 85’te atalım, ama 90’da atalım. Yeter ki hepsini kazanalım…
Dün akşam
Galatasaray’ı nasıl buldun diye sorarsanız cevabım çok net. Beğenmedim! Son 2
maçta 9 gol attığımız, kapasitesi belli, ligde hiçbir iddiası olmayan Konyaspor’a
karşı sahada bu denli etkisiz kalmak ve kalemizde böylesine net pozisyonlar
vermek yakışmadı bize. Evet, iyi oyun beklemiyoruz, eskisi gibi farklı
galibiyetler de beklemiyoruz ancak her maçı diken üstünde seyretmek de istemiyoruz! Antep ve Konya maçları benim ömrümden 3’er
yıl götürmüştür herhalde! Son bölümlerde bulduğumuz o goller gelmese kim bilir nasıl
bir ruh halinde olacaktım şimdi...
Hamza Hoca’nın
artık gereksiz Bruma ve Sneijder ısrarından vazgeçmesi lazım. Bruma’nın geleceği son nokta bu. Türkiye’de bundan daha ileriye gitmesi bence imkansız. Farklı bir
ligde kendini geliştirebilir belki. Ona da çok yüksek ihtimal vermiyorum gerçi.
Dolayısıyla her hafta Bruma’yı koyup 50-55’te oyundan almak bile bile lades
olmaktır. Her maçın birbirinden zor geçmeye başladığı süreçte, Bruma’yı
kazanacağım diye takımı sahaya 1 kişi eksik çıkarmak kabul edilemez!
Bruma için
geniş alanları iyi değerlendirir deniyor mesela. Fakat ben kendisinin bugüne kadar hiçbir
maçta geniş alanda etkili olabildiğini falan görmedim. Dar alanda zaten hiç
yok. İkili mücadelelerin hepsi top kaybı. Adam eksiltemez, etkili orta yapamaz,
golcü kimliği desen yok… Ee ne yapayım o zaman ben bu Bruma’yı?
Sneijder ise
anadolu takımlarının Obraniak’ı, Hleb’i, Scarione’si gibi. Her maç üşenmeden
istatistik tutuyorum. Attığı 10 pasın en az 7’si rakibe. Oyunun sıkıştığı hiçbir
anda sorumluluk almaz. Kilidi açmak için hiçbir görev üstlenmez. Topu rakibe
atar devamında küser mücadeleyi bırakır. Hakeme kızar ayağındaki topu taca
vurur. Ondan sonra 30 metreden 1 gol atar kahraman olur. İstemez kardeşim! Bu
takımın Sneijder’e falan ihtiyacı yok. Birilerinin bu arkadaşa bunu göstermesi
lazım. Prandelli’ye yedek bırakıyor falan diye kızıyorduk ama haklıymış adam. İkinci devrenin başından beri yatıyor Sneijder. Sezon genelinde de Fenerbahçe maçı dışında kazandırdığı bir şey yok. Dolayısıyla değil sözleşme
uzatmak, sezon başında ilk iş talip bulur yollarım bu arkadaşı! Hollanda milli
takımında başka, Türkiye Ligi’nde başka oynayan adam istemiyorum ben. O
formanın bir değeri, bir ağırlığı var. Aynı şekilde bu ülkenin de. Bizi
küçümseyecek adamlara da ekmek yok bu memlekette!
Karşılaşmaya
dönecek olursak, dün 85 dakika boyunca etkili olamadık. Özellikle topu rakip
kaleye taşımakta çok zorlandık. Fark ettiyseniz sürekli olarak bir sağ çizgiye
bir sol çizgiye attık topu. Ancak kanat oyuncularımızın etkisizliği açıklardan
atak yapmamızı da engelledi. Bu nedenle de 90 dakikanın hiçbir anında rakip
kalede baskı kuramadık.
İkinci 45 dakika
biraz daha fazla mücadele ettik sadece. En azından kalemizde pozisyonlar
vemedik. Nihayetinde de saha ve seyirci avantajının da etkisiyle 85’te bulduk golü.
Galatasaray son
haftalarda pek iyi oynamadan kazanırken bence kazandıkları sadece 3 puanlar
olmadı. Antep ve Konya maçlarındaki gol sevinçlerine bakarsanız, sahadaki on
bir oyuncumuzun dışında yedek kulübesindeki herkesin de o sevinç yumağının
içinde olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla Galatasaray son 3 haftada
takım olmayı, bir bütün olmayı hepsinden önemlisi de takım halinde kenetlenmeyi başardı. Oynayanı, oynamayanı herkesin aynı hedefe
kilitlendiğini gösterdi. Bu saatten sonra Galatasaray kalan 4 maçı da kazanır. Puan kaybı yaşayacağını düşünmüyorum.
Bayraklarınızı,
atkılarınızı, formalarınızı hazırlayın ey Galatasaraylılar. 4.yıldıza,
20.şampiyonluğa sadece 4 hafta var…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
5 Mayıs 2015 Salı
Hedefe 5 Kala...
Cumartesi akşamı Fenerbahçe’nin, dün de Beşiktaş’ın aldığı
galibiyetler, ister istemez hepimizin üzerinde ciddi bir stres oluşturdu. Allah
korusun, bugün yaşanacak bir puan kaybı şampiyonluğa %70 oranında havlu atmak
demekti çünkü. Çok şükür ki öyle bir şey olmadı ve bu zorlu virajı da alnımızın
akıyla geçmeyi bildik.
Cezalılar Chedjou ve
Melo’nun yerine beklediğimiz üzere Semih ve Emre forma giydi. Sneijder’de 1
haftalık aranın ardından (lig bazında tabi) takıma geri döndü.
Karşılaşmaya istekli
ve arzulu başladıysak da bu heyecanımız kısa sürdü. Akhisar takımı 8-10 dakika
sonra oyunu dengelemeyi başardı. Sonrasında ise oyun ağırlıklı olarak orta alanda oynanmaya başladı. İki takımda birbirleri üzerinde üstünlük
kurmaya çalışırken kalemizde 1-2 tehlike atlattık. Özellikle Güray’ın sağdan
ceza sahamıza girip sol ayağıyla çektiği şut yüreklerimizi ağzımıza getirdi.
Allah’tan Muslera son haftalardaki başarılı çizgisini bugün de sürdürdü.
Atlattığımız
tehlikelerin ardından organize gelişen ilk atağımızda golü bulduk. Seri
paslarla ceza sahasına sokulduğumuz pozisyonda, Sneijder’in yay
hizasından yaptığı etkili vuruşu kaleci Oğuz güçlükle çelebildi. Ancak 6 pas
içinde önüne düşen topu Burak Yılmaz affetmedi!
Çok etkili
olamadığımız bir bölümde golü bulmamız her anlamda ilaç gibi geldi. Özellikle
ligin sonlarına doğru bu tarz deplasmanlarda kilidi erken açabilmek çok çok
önemli. Nitekim golden sonra bir nebze de olsa kıpırdanmaya başladık.
Dakikalar 34’ü
gösterirken sahneye bir kez daha Burak Yılmaz çıktı. Emre Çolak’ın adrese
teslim müthiş ortasına aynı güzellikte yükselen Kral, aradaki farkı ikiye
çıkardı!
2-0’dan sonra bu
maçı kazanamamamız söz konusu değildi artık. Şampiyonluğa giden yolda büyük
takımlar bu haftalarda ve bu tarz karşılaşmalarda ortaya çıkar zaten.
Dolayısıyla şampiyonluğun en büyük favorisi Galatasaray’ımızın yarım saatte 2-0’ı
bulduğu bir karşılaşmada bu üstünlüğünü koruyamaması olasılıklar dahilinde
değildi.
Devrenin sonlarında
yine seri paslarla topu ceza sahasına taşıdığımız ve Sneijder’in ortaya
çıkardığı bir pozisyon vardı. Gelin görün ki, Burak 5 metreden çerçeveyi
bulamadı…
2-0’la geçilen ilk
yarının ardından ikinci yarı sanki formalite icabı oynanıyor havasındaydı. Ne
bizim farkı arttırabilecek bir görüntümüz vardı ne de Akhisar’in maça ortak
olabilecek… Oldukça sıkıcı bir 45 dakika izledik. Sahadaki 22 futbolcu da ‘’Bitse
de gitsek’’ modundaydı. Buna rağmen Burak ve Sneijder'le bulduğumuz 2 net
fırsatımız vardı.
Şampiyonluk için
çekiştiğimiz 2 rakibimizin de averajının bizden çok daha iyi olduğunu
düşünürsek, aslında bu tarz karşılaşmalar bizim için bir nevi averaj düzeltme
fırsatı. Fakat ne yazık ki, birçok kez ayağımıza gelen bu fırsatları geri
teptik. Kasımpaşa maçında yediğimiz 2 amatör gol, 3-0’ı yakalamışken rahatlıkla
5’e, 6’ya götüreceğimiz Karabük maçının bir anda 3-2’ye gelmesi hemen aklıma gelenler. Bu akşam da işi biraz
sıkı tutsak, ikinci devre biraz yüklensek, güle oynaya 3-4 yapabilirdik. Ancak
gerek Hamza Hoca gerekse de oyuncularımız 2-0’ı yeterli gördüler. Olaya bir
başka açıdan bakacak olursak, karşılaşmadan önce bize deselerdi ki, ‘’Bugün
sahaya çıkmayın, sizi 2-0 galip sayalım.’’ Bu teklifi hiç düşünmeden kabul
ederdik herhalde. Dolayısıyla artık en ufak hatanın dahi telafisi olmayan
haftalara gelinmişken, ne oynanan futbolun güzelliği, ne de kaç farklı galip
gelindiği çok da önemli olmasa gerek. Varsın kalan 5 maçın hepsini de hiçbir şey
oynamadan 1-0 kazanalım ama sonunda şampiyon olalım. Amaç sadece 4.yıldızsa bunun matematiği ortada.
Yapmamız gereken tek şey; son 5 maçın hepsine ‘’final’’ gözüyle bakmak ve her
seferinde 3 puan için gerekli skoru almak. Bunu da yapabilecek güce ve kapasiteye sahibiz bence…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
1 Mayıs 2015 Cuma
Kol Kola, Omuz Omuza, Yürüyoruz Çifte Şampiyonluğa!
Ligin en kritik haftalarına girilmişken ve her hafta oynanacak
karşılaşmalar iple çekilirken, araya bir de kupa mesaisini sıkıştırdık. Salı
akşamı Fenerbahçe’nin Bursa deplasmanından 2-1’lik galibiyetle dönerek final
kapısını aralamasından sonra bizde aynı şekilde final biletini cebimize koymak
için sahadaydık bugün. Hamza Hoca’da işi sıkı tutarak Burak Yılmaz dışında neredeyse
ideal onbiriyle başladı karşılaşmaya. Onu da muhtemelen riske etmek istemedi ve
Akhisar maçına sakladı.
Oyuna Sivasspor daha
istekli ve arzulu başladı. Henüz ne olup bittiğini anlamadan biz, topu
ağlarımızda gördük. 7.dakikada Utaka’yla buldukları gol Türk Telekom Arena’da
soğuk bir duş etkisi yarattı. Çünkü işi ilk maçta bitirme hedefiyle sahaya
çıkan oyuncularımız, hiç hesapta olmayan bir golle başlayınca karşılaşmaya ister
istemez ortaya olumsuz bir tablo çıkar gibi oldu.
Neyse ki golün
şokunu çabuk attık üzerimizden ve yavaş yavaş oyuna ağırlığımızı koymaya başladık. Rakip kalede baskı kurmaya başladığımız
bölümde Sabri’nin sol ayağından beraberlik golümüz geldi. Savunmanın
uzaklaştırmaya çalıştığı topu ceza yayının 5 metre kadar gerisinde önünde bulan
Sabri, çalımlarla ceza sahasına doğru sokuldu ve yayın içinden ters ayağıyla yaptığı müthiş
vuruşla takımına beraberliği getirdi.
1-1’den sonra bu
sefer galibiyet için yüklenmeye başladık. Sivasspor kalesinde kurduğumuz yoğun
baskıyla başlayan sağlı sollu kornerler
beraberinde 2.golü getirdi. Sol köşe gönderden Sneijder’in kestiği
müthiş ortaya bomboş durumda kafayı vuran Melo takımını üstünlüğe taşıdı.
Ardı ardına yediği
gollerle şaşkına dönen Sivasspor, oyunun başındaki arzu ve temposunu yitirdi
ister istemez. Son düdüğe kadar da tekrar toparlanamadı.
2-1’le geçilen ilk
45 dakikanın ardından ikinci yarı da sahanın hakimi takımımızdı.
Dakikalar 64’ü
gösterirken Sneijder’den alışıla geldiği üzere jeneriklik bir frikik golü daha geldi.
Ceza sahasının 1 metre kadar dışından sağ çaprazda kazandığımız serbest vuruşta,
topun başına geçen Sneijder mükemmel bir vuruş yaparak aradaki farkı 2’ye
çıkardı.
Oyunun son
bölümlerine girilirken ise Sabri bir kez daha ortaya çıktı. Rakipten topu
ustaca çalarak hızla ceza sahasına girdi. İbrahim Öztürk’ün kendisini
düşürmesiyle de İlker Meral penaltı noktasına gitti. Yapılan yoğun itirazlara
rağmen bence de pozisyon net bir şekilde penaltıydı.
Penaltı vuruşunu
kullanan Selçuk skoru 4-1’e getirerek 3 hafta sonra oynanacak rövanşı
formaliteye çevirmiş oldu.
Şampiyonluk
stresinin iyiden iyiye hissedilmeye başladığı şu günlerde, bir diğer hedefimiz
kupada da güzel sonuçlar almamız sevindirici tabi. Görünen o ki, büyük bir
futbol mucizesi gerçekleşmediği takdirde %90 final oynayacağız. Muhtemelen de
Fenerbahçe’yle. Dolayısıyla hem lig hem de kupada işlerin bizim için gayet
yolunda gittiği şu günlerde taraftar olarak yapmamız gereken şey takıma
inanmak, güvenmek ve hep birlikte bir bütün olmak. Kenetlendiğimiz takdirde 2
kupada bizim olacaktır. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Haydi büyük Galatasaray
Taraftarı, şimdi takımımıza destek olma zamanı. Kol kola, omuz omuza, yürüyoruz çifte şampiyonluğa…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
26 Nisan 2015 Pazar
İpler Yeniden Elimizde
Geçen hafta
Trabzon’da aldığımız hiç hesapta olmayan mağlubiyet, hepimizde büyük bir üzüntü
yaratmıştı. Çünkü şampiyonluk yolunda artık telafisi olmayan haftalardayız ve
bundan sonra alınacak her 3 puan inanın bana altın değerinde…
Bir şeyden artık
eminim ki, Allah bu sezon bizim şampiyon olmamızı istiyor! Ayağımıza gelen onca
fırsatı cömertce harcamamıza ve yakaladığımız tüm avantajları defalarca kez yitirmemize
rağmen hala ve hala şampiyonluk yolunda tüm iplerin bizim elimizde oluşu başka
türlü açıklanamaz.
Geçen hafta
kaybettiğimiz 3 puandan sonra zirveye yerleşen Fenerbahçe’nin, o mertebeyi bu
kadar kolay bırakacağı, hiç birimizin aklına gelmezdi şüphesiz. Ancak olaya bir
diğer açıdan bakacak olursak, haftalardır hep son dakikalarda bulduğu gollerle
1-0, 1-0 işi götüren rakibimizin bir noktada tıkanacağı da belliydi. Ne
demişler? Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar…
Tabi dün
Fenerbahçe’nin 2 puan bırakması ve bugün kazanmamız halinde yeniden
şampiyonluğun en büyük favorisi konumuna gelecek oluşumuz, gün boyu futbolcusundan
antrenörüne, idarecisinden taraftarına kadar 7’den 70’e hepimizde büyük bir
heyecan ve iştah yarattı.
Hamza Hoca geçen
hafta Trabzon maçının 2.yarısında 25-30 dakika boyunca oyunu sürklase eden
takımı zorunlu Melo-Sneijder değişikliği dışında bozmak istememişti. Ki Yasin’in
yerine forma giyen Olcan dışında bana göre de mevcut şartlar altında olması
gereken kadroydu bu. Hamza Hoca’nın Yasin’e olan bu takıntısı nedir, onu çözmek
mümkün değil yalnız… Halbuki gönderilme noktasına gelmişken ona inanan, güvenen
ve takıma kazandıran da kendisiydi aslında. Ne diyelim, vardır herhalde bir
bildiği…
Sezon başından beri
boş kalan tribünlerimiz bugün en azından yarı yarıya doluydu ve maça yoğun
seyirci desteği altında başladık. Bunun verdiği itici güçle de ilk 8-10
dakikada rakip üzerinde ciddi bir baskı kurduk. Bir an evvel golü bulmak
isteyen ruh halleri, oyuncularımızın her hareketinde çok net bir şekilde görünüyordu.
Arena’da
oynadığımız neredeyse bütün karşılaşmalarda ilk 15-20 dakikada yüksek tempo
yapıp sonunda golü getiren oyun anlayışımız bu kez meyvesini vermeyince,
oyuncularımız bocalamaya başladılar. Takım haline duraksadık. Durum böyle
olunca da karşılaşmanın başında yakaladığımız o ivmeyi yitirdik...
Gerek saha
içersindeki 11 futbolcumuzda, gerekse de yedek kulübesinde oturanlarda
inanılmaz bir gerginlik söz konusuydu. Kameralar kimi çekse, bembeyaz bir
surat, tedirgin bir yüz ifadesi ve karamsarlık içinde bakan gözler gördük…
Açıkçası, kendi sahasında hiçbir iddiası olmayan Antep’e karşı oynayan
Galatasaray Takımı oyuncularının bu denli özgüvensiz oluşları onlara hiç
yakışmadı bence. Kimse kusura bakmasın ama böyle bir maçta Galatasaray’ın
forması sahaya çıksa, oyuna 1-0 önde başlar zaten. Dolayısıyla oyuncularımız da
bunun bilincinde olmalılar bence…
Yakaladığımız
fırsatlarda bahsettiğim bu tedirginliğin tavan yapması, ilk 45 dakikada golü
bulmamıza engel oldu. Özellikle Burak ve Selçukla değerlendiremediğimiz 2
pozisyon vardı ki, başka zaman olsa her ikisi de affetmez…
45 dakika boyunca
gelmeyen gol ve soyunma odasına 0-0’la gitmemiz, ister istemez taraftarı da
etkiledi. Öyle ki, ikinci yarıda onlar da gol için oldukça sabırsız
davranmaya başladılar. Kısacası bugün Türk Telekom Arena’daki herkes en
acelesinden gol bulma peşindeydi…
Bir şeye çok fazla
konsantre olursanız ya da bir an evvel olsun diye uğraşırsanız, bu durum bazen
ters sonuçlar doğurabilir. Fazla motivasyon hatayı da beraberinde getirir
çünkü. Bugün bunun en basit örneğini Burak Yılmaz’da gördük. İddia ediyorum,
geçen hafta Trabzon maçını kazanmış olsaydık Burak bu akşam en az 3 gol atardı.
Hatta gol krallığı yarışında zirvedeki Fernandao’yu bile yakalayabilirdi. Ancak
o kadar stresli çıkmış ki karşılaşmaya, %100’lük diyebileceğim 4 net pozisyonda hep alelacele vuruşlar yaptı
ve bizlere saç baş yoldurdu…
Burak’ın bir türlü
golü atamaması, önce kendi kendini demoralize etti, peşinden de zaten sabırsız
durumdaki seyirciyi hepten tahammülsüz hale getirdi. Bunlar da yetmedi, son
olarak beni etkiledi. Bir ara öyle bir hale geldim ki, kendimi yolmaya,
vücudumun çeşitli yerlerini sıkmaya falan başladım… Sanırım Burak 1-2 pozisyon daha
kaçırsa, Abdurrahim Albayrak gibi fenalaşabilirdim… Hayatımda bu kadar
gerildiğim bir başka maç daha hatırlamıyorum… 2012’nin Kadıköy’deki şampiyonluk
maçı da dahil buna…
Umutların yavaş
yavaş tükenmeye başladığı anlarda son haftaların belki de en fazla eleştirilen
isimlerinden Hakan Balta çıktı sahneye.Selçuk’un sol köşe gönderden yaptığı
ortaya ön direkte iyi yükselerek nihayet 85 dakika boyunca beklediğimiz o golü
kazandırdı bize. Hayır, sonunda golün er ya da geç geleceğini bilsek
hiçbirimiz bu kadar strese sokmazdık kendimizi.
85’te gelen gol Türk
Telekom Arena’yı adeta bayram yerine çevirdi. Tribünlerde büyük bir tezahürat
patlaması yaşandı. ‘’Şampiyon Cim Bom’’ tezahüratları Seyrantepe’yi inletti.
Golden sonra duraklamalarla
beraber oynanan 9 dakikalık bölümde 2’yi atabilecek fırsatları da yakaladık.
Ancak Antep kalecisi Eray’ı geçemedik.
90+4’te gelen Mete
Kalkavan’ın son düdüğü, geçen hafta tüm avantajını yitiren Galatasaray’ın
sadece 1 hafta sonra yeniden şampiyonluğun en büyük adayı konumuna geldiğini
müjdeliyordu.
Bundan sonra olaya
bir bütünden ziyade maç maç bakmak lazım bence. Tıpkı 2002’de, 2008’de olduğu
gibi… Şimdi önümüzde yine oldukça zor geçecek bir Akhisar müsabakası var.
Bundan sonra içerdeki maçlar dahil hiçbiri kolay olmayacak zaten. Ancak,
özellikle deplasmanlarda, sahaya çıkan herkesin 2 kişilik oynaması lazım.
Şampiyon olmak istiyorsak, son 6 haftada A’dan Z’ye herkes insanüstü bir efor
sarfetmek zorunda. Çünkü sadece rakipleri yenmemiz yetmeyecek. Bugün çok net
bir şekilde görüldüğü üzere, şampiyonluk yarışında sadece Fenerbahçe ve
Beşiktaş’la değil aynı zamanda Yıldırım Demirören federasyonu ve Merkez Hakem
Komitesi (MHK) ile de çekişiyoruz!!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
19 Nisan 2015 Pazar
Mağlubiyet Biraz Ağır Oldu!
Hamit oyundan
çıkarken hemen hepimiz oyunun başında riske edilmeyen Melo artık daha fazla
bekletilemez diye düşündük. Ancak Hamza Hoca bizim gibi düşünmeyerek Emre Çolak
kozunu oynadı. Açıkçası bu hamle bende ciddi soru işaretleri oluşturdu. Çünkü
Trabzonspor’un fizik gücü yüksek orta sahası karşısında zaten zorlanan
Hamit-Selçuk ikilisinden birini de kaybetmişken, oyun tarzı daha yumuşak olan
Emre Çolak’la hepten eziliriz diye düşündüm. Fakat Emre sağ çizgiye geçti,
oyuna sağda başlayan Umut’ta Burak’la
beraber forveti ikiledi. 10 numara pozisyonundaki Sneijder ise Selçuk’un
yanında oynamaya başladı.
2010 senesinde
karlar altında oynadığımız bir Antep maçı vardı. Yanlış hatırlamıyorsam 1-0
kazanmıştık. O gün Elano Blumer’de aynı Sneijder’in oynadığı pozisyonda
oynamıştı ve oldukça verimli olmuştu. Sneijder orta alanda çift yönlü oynamaya
başlayınca aklıma o maç geldi hemen.
Çehresi baştan
aşağı değişen Galatasaray, 35 dakika boyunca sağlayamadığı oyunsal üstünlüğü
nihayet ele geçirdi ve yavaş yavaş rakip kaleye yüklenmeye başladı. Devre
biterken 2 saniye içinde Emre Çolak ve Burakla iki kez direkleri nişanlamamız
soyunma odasına beraberlikle gitmemize engel oldu. Emre’nin attığı şuta
söylenebilecek fazla bir şey yok. Fevkalade vurdu ancak şanssızdı ve top girmedi.
Ancak 7.32’lik bomboş kaleye topu gönderemeyen Burak’ın kendini bir sorgulaması
lazım bence!
İkinci yarıya
başlarken ilk yarının belki de en etkisiz ismi Yasin’i Olcanla değiştirdi Hamza
Hoca. Sol tarafta Olcan, sağ tarafta Emre Çolak, ortada Selçuk-Sneijder, onların
hemen önünde Burak, en uçta da Umut formatıyla, göreve başladığı ilk haftalarda
seri galibiyetler alıp sonrasında nedeni bilinmez bir şekilde rafa kaldırdığı
dizilişine büründü Hamza Hoca.
Her zaman söylediğim
gibi Galatasaray’ın ruhunda, mayasında, kimyasında olan 4-4-2 dizilişi yine
meyvelerini vermeye başladı ve ikinci 45 dakikada bambaşka bir Galatasaray
izledik. 45-80 arası 35 dakikalık bölümde Trabzonspor’u tabiri caizse sahadan
sildik. Oyunun ve sahanın her yerine, her anına amabrago koyan bir Galatasaray
vardı artık. Buna karşılık da kalesinde devleşen bir Hakan Arıkan…
Sağlı sollu
ataklarımız, ardı ardına kullandığımız köşe vuruşları ve Hakan Arıkan’ın enfes
kurtarışları… İkinci yarının özeti tam
olarak böyleydi.
Dakikalar 67’i yi
gösterirken soldan Sneijder’in penaltı noktasına doğu çıkardığı topa gelişine
sol ayak içini müthiş koyan Emre Çolak, topu sağ doksana asarak takımına nihayet
beraberliği getirdi. Emre’nin golünden sonra ‘’Kazandık’’ dedim. Çünkü öylesine
baskılı, öylesine tempolu oynuyorduk ki muhtemelen Hamza Hoca’nın göreve
başladığı günden bu yana oynadığımız en etkili oyundu.
1-1’den sonra da
10-15 dakika boyunca ataklarımız devam etti. Aynı şekilde sağlı-sollu
kornerlerimiz de. Ancak bir türlü topu 2.kez 3 direğin arasından geçirmeyi
başaramadık…
80’den sonra yavaş
yavaş yorgunluk baş göstermeye başladı. 35 dakika boyunca böylesine yüksek bir
tempoda oynayıp gerekli skoru alamayınca, ister istemez sonu sıkıntılar
yaratabiliyor. Yavaş yavaş oyunun boşluklarına sığınmaya ve fazla sayıda faul
yapmaya başladığımız anlarda kalemizde 2.golü gördük. Hiç beklemediğimiz anda,
hiç hesapta yokken gelen bu gol hepimizde yıkım etkisi yarattı. Ancak biraz
sert olacak belki ama büyük takım böyle gol yemez! Böyle gol yerse de çıkıp ben
büyük takımım diyemez! Hamza Hoca
haftalardır bu takımın gol yeme hastalığına bir çare bulamadı. Ne acıdır ki rakip
kim olursa olsun herkesden gol yiyoruz. Bir başka deyişle bu sezon Galatasaray’a
gol atamayanı dövüyorlar! Zaten şampiyonluğa oynayan bir takım 10 maç üst üste
kalesini koruyamıyorsa söylenecek fazla bir şey yok sanırım…
Yediğimiz golde son
5-6 sezonda hemen hemen yediğimiz bütün gollerde olduğu gibi yine Hakan Balta’nın
hatası, peşinden de Alex Telles’in de benzer şekilde klasikleşmeye başlayan ‘’Adamını
kaçırma’’ hadisesi söz konusuydu! İşte bu denli hatalara sezon genelinde bir
türlü çare bulamazsanız, maalesef sonuçlarına da katlanırsınız!
Oldukça etkisiz bir
ilk yarı, mükkemele yakın oynanan bir ikinci yarı. Ortalamasını alsanız hakkı
beraberlik. Ancak biz sahadan mağlubiyetle ayrıldık. Demek ki burada ters giden bir şeyler var. Şu an şampiyonluk yolunda avantaj yitirmiş
konumdayız. Ancak henüz kaçan bir şeyler de yok. Fenerbahçe’nin sadece 1 maçta
puan kaybetmesi durumunda kalan bütün maçlarımızı kazanırsak, Fenerbahçe’nin 2
kez takılması durumunda da Beşiktaş'la berabere dahi kalsak şampiyonuz. Ayrıca
bir başka anektod; Fenerbahçe’yle ikili averajda eşit durumdayız. Olası bir
puan eşitliğinde genel gol averajına bakılacak. Şu an Fenerbahçe’nin bize ciddi
bir averaj üstünlüğü söz konusu. Dolayısıyla kalan maçlarımızın hepsini
kazanmaya odaklanırken, atabildiğimizin maksimumunu da atmak bizim yararımıza
olacaktır.
Son olarak
Fenerbahçe’nin gelecek 4 maçı sırasıyla Bursa, Eskişehir deplasmanı, Balıkesir
ve Sivas deplasmanı şeklinde. Balıkesir maçını saymazsak, geri kalan 3 maçtan
Fenerbahçe’nin 9 puan çıkarma ihtimalini çok yüksek görmüyorum. Hatta yarın
akşam Bursaspor’a bile takılabilirler. Dolayısıyla bundan sonraki her maç bizim
için bir final ve artık tek 1 puan kaybına dahil ne kredimiz ne de tahammülümüz
kalmamış durumda!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
Etiketler:
alex telles,
Burak Yılmaz,
emre çolak,
galatasaray,
hakan arıkan,
hakan balta,
olcan adın,
özer hurmacı,
selçuk inan,
trabzonspor,
Umut Bulut,
Wesley Sneijder,
yasin öztekin
15 Nisan 2015 Çarşamba
Formalite Gecesi
Bugünkü Manisaspor karşılaşması her anlamda bir formaliteden
ibaretti Galatasaray’ımız için. İlk maçta elde ettiğimiz 4 gollü avantaj, zaten
yarı final biletini koymuştu cebimize. Hamza Hoca’da buna güvenerek bu akşam kupa
genelinde olduğu gibi yine yedeklerden kurulu bir takımla çıktı sahaya.
Henüz 50.saniyede
Yekta’nın ayağından bulduğumuz gol, zaten formaliteden ibaret olan bu karşılaşmayı
iyiden iyiye idman maçına çevirdi. Geri kalan 89 dakikanın hiçbir anında vitesi
yükseltmedi oyuncularımız. Akılların 4 gün sonra oynanacak sezonun belki de en
kritik maçı olan Trabzonspor mücadelesinde olduğu aşikar. Avni Aker’den
çıkarılacak bir 3 puan bana göre %70 oranında Galatasaray şampiyon demek! Dolayısıyla bu
kritik karşılaşma öncesinde bu tarz bir maça çıkmak şüphesiz futbolcularımıza
angarya gelmiştir…
İlk 45’de özellikle
Pandev ve Yekta ile yararlanamadığımız oldukça net fırsatlar vardı. Hele hele Yekta’nın
boş kaleye yandan auta gönderdiği bir kafa vuruşu vardı ki, ‘’Artık bu da kaçar
mı?’’ dedik hepimiz…
Tabi gecenin bizim
adımıza en önemli gelişmesi uzun zamandır formalarından uzak kalan Semih ve
Melo’nun nihayet takıma dönmeleriydi. Özellikle ‘’Sezonu kapadı’’ denen Melo’nun
2 ay gibi kısa bir sürede yeniden oynayabilecek hale gelmesi gerçekten büyük
mucize. Son 8 haftada takımın en önemli isimlerinden Melo’nun da kadroda yer
alacak oluşu, Hamza Hoca’nın elini ciddi anlamda güçlendirecektir. Ayrıca Hamit
ve Selçuk’un yüksek formlarını da hesaba katarsak orta alanda tatlı bir rekabet
yaşanacaktır.
1-0’la geçilen 45
dakikanın ardından Hamza Hoca, Aydın Yılmaz-Sinan Gümüş değişikliğine gitti. A2
Ligi’nde harikalar yaratan Sinan, A takımda düzenli olarak forma bulmak istiyorsa, şu
anki görüntüsünün çok çok üzerine çıkmalı. Yani en azından bu tarz rakiplere
karşı oyun içinde sivrilmeli. Ancak ne yazık ki bugüne kadar böylesine bir
şeyler göremedik Sinan’dan…
İkinci yarıda da
yine birçok net pozisyon bulduk. Ancak Pandev, Dzemaili, Yekta ve Sinan bu
pozisyonları cömertçe harcadılar.
Son 20-25 dakika da
iyiden iyiye maçı bıraktık. Bunu fırsat bilen Manisaspor'da kalemize daha
fazla gelmeye başladı. Bunun neticesinde de 30 metreden attıkları bir şutta,
forma bulduğu karşılaşmaların hemen hepsinde hatalı goller yemiş olan Sinan
Bolat, bu geleneği sürdürdü ve rakibe bedavadan bir gol hediye etmiş oldu!
Kalan bölümde 2
takımda ataklar geliştirmelerine rağmen skoru değiştirmeyi başaramayınca
karşılaşma 1-1 sona ermiş oldu ve Galatasaray’ımız adını yarı finale yazdırdı.
Açıkçası bu maç
hakkında söylenebilecek fazla bir şey yok. Dolayısyla sağlıklı bir analiz de
yapamayız. En başta da belirtmiş olduğum gibi oyuncularımızın akılları Trabzon
maçındaydı ve bugün sadece bir formaliteyi, bir prosedürü yerine getirmek için
çıktılar sahaya. 90 dakikanın tamamlanmasıyla da görevlerini yerine getirmiş
oldular. Umarım gerekli konsantreye ulaşmışlardır da Pazar akşamı Trabzonspor’u
mağlup ederiz ve şampiyonluk yolunda çok büyük bir avantaj yakalamışoluruz…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
5 Nisan 2015 Pazar
Çok Yer, Çok Atar
Bazı takımlar vardır, savunmasıyla ön plandadır. Çoğu maçta
kalelerine duvar örerler. Çok zor gol yerler. Bazılarının da hücum gücü çok
yüksektir. İleri uçtaki oyuncularını durdurmak çok zordur. İstediğiniz kadar
önlem alın, bir şekilde bir boşluk yakalayıp atarlar golü… Aslına bakacak
olursak, bizim ne çok iyi bir savunmamız ne de müthiş bir hücum hattımız var.
Zaten savunmamızın ne seviyede olduğu, ligin hemen her takımından gol
yememizden belli. Hatta çoğu karşılaşmada da birden fazla. Hücum hattına
gelecek olursak ‘’müthiş’’ olmayan forvet hattımızın neredeyse 3’ten aşağı gol
atmadığı maç olmaması işin ilginç tarafı. Muhtemelen sezon sonunda puan
tablosuna bakıldığında ligin en fazla gol atan takımı olarak ya Bursa’yı ya da
Galatasaray’ı göreceğiz.
Hamza Hoca belli ki
‘’Yediğimizden fazlasını attığımız sürece sıkıntı yok’’ mantelitesinde. Çünkü
ciddi seviyedeki savunma zafiyetimizi gidermek adına herhangi bir çalıştırma
yaptırmadığı çok net bir şekilde görülüyor. Takım savunmasında en ufak bir
gelişim söz konusu değil. Bilakis çoğu zaman amatörce goller yiyoruz. Misal,
bugün yediğimiz ilk gol. Karabük takımının gol atacağına dair en ufak bir inancı
yokken, Hakan Balta’nın yandan kale sahasına doğru gelen o sert topa 18’lik
stoperler gibi acemice ayak koyuşu rakibe anlamsız bir gol hediye etmiş oldu!
Bugün 90 dakikanın
60-65 dakikasında oyunun hakimiyetini elinde tutan ve ağrlıklı olarak rakip
yarı alanda oynayan bir Galatasaray izledik. Attığımız 4 gol sayı olarak çok daha
yukarılara çıkabilirdi. Kalıbımı basarım, bugün sahada Burak Yılmaz olsa en az
2 tane de o atardı. Umut Bulut bütün iyi niyetine rağmen ‘’İşte Galatasaray’ın
santraforu böyle olur’’ denebilecek seviyede kesinlikle değil. Sdece çalışkan
ve mücadeleci. Yetenekleri oldukça kısıtlı… Dolayısıyla kim ne derse desin,
Burak Yılmaz bu takımın olmazsa olmazıdır ve her hafta sahada yer alması
şarttır!
Az önce dedim ya;
90 dakikanın 60-65’inde üstün oynadık diye. Kalan 25-30 dakika ise bize hiç
yakışmadı. Karabükspor gibi aylardır maç kazanamayan ve ligin dibine demir
atmış bir ekibe karşı oyunun bazı bölümlerinde de olsa bu kadar baskı yemek ve
rahatça top yaptırma imkanı tanımak hiçbir şekilde kabul edilemez! Hamza
Hoca’nın takımının sahada maruz kaldığı bu tarz tabloları kollarını bağlayarak
izlememesi gerekiyor. Efendi olmak, beyefendi olmak iyi teknik direktör olmak
için yetmez. Yeri geldiğinde agresif olmak, takımı ateşleyecek bir şey
yapabilmek de lazım. Hamza Hamzaoğlu artık bu gerçeğin farkına varmalı.
Hemen her
karşılaşmada skoru aldık derken, oyunun son 15-20 dakikasını ecel terleri dökerek
seyretmekten sıkıldık artık! Bu durum eminim hiçbir Galatasaraylı’nın hoşuna
gitmiyordur. Bugün de güle oynaya 5’e,
6’ya gidecek maçın bir anda 3-2’ye gelmesi, bu güzel Pazar günü’nde takımını
yalnız bırakmamak adına türlü sıkıntılar çekerek oraya gelmiş 30 bini aşkın
Galatasaraylı’nın kesinlikle hak etmediği bir şey! Unutulmasın ki futbolun
içinde asla ve asla laubaliliğe, gevşekliğe yer yoktur! Skor 3-0’a geldikten
sonra olayı biraz şova çevirmeye çalışan oyuncularımız ve her hafta olduğu gibi
yine oyuna müdahalelerde geç kalan Hamza Hoca, bugün galip gelemeseydik taraftara
bunun izahını nasıl yaparlardı çok merak ediyorum!
Yoğun eleştirilere
maruz kalan Semih’in yokluğunda savunma hattının evlere şenlik bir hal alması,
bu oyuncumuzun onca eleştiriye rağmen takım için ne denli önemli olduğunu gözler
önüne sermiştir. Bunun dışında Hamit’in son haftalardaki yüksek performansına
rağmen Melo’suz orta sahanın ciddi bir direnç kaybı yaşadığı da ortadadır.
Olumsuzlukları bir
kenara bırakıp, biraz da güzelliklerden bahsetmek gerekirse; Yasin Öztekin’in
her geçen gün biraz daha artan performansı, aynı şekilde Muslera’nın kritik
anlarda yaptığı kritik kurtarışlar ve Bruma’nın bir nebze de olsa takıma katkı
sağlayan oyunu günün bizim adımıza sevindirici unsurlarıydı.
Bir parantez de
Selçuk İnan’a açmak istiyorum. Sezon başında taraftar tarafından neredeyse
istenmeyen adam haline gelen kaptanımız, sezonun ikinci yarısıyla birlikte ciddi
bir çıkış yakalamış durumda. O da tıpkı Yasin gibi her hafta üzerine biraz daha
koyarak ilerliyor. Şampiyonluk yolundaki son 8 haftada kaptan tecrübesi ve
kalitesiyle en önemli kozlarımızdan biri olacak şüphesiz.
Sonuç itibariyle yediğimiz
sinir bozucu 2 golü görmezden gelelim ve 4 gollü galibiyetimizin tadını
çıkaralım. Maçtan önce ‘’Hedefe 9 kala’’ pankartı açmıştık, şimdi kaldı 8. Bana
göre gelecek hafta Trabzonspor'a karşı sezonun en kritik sınavına çıkacağız.
Avni Aker’den çıkarılacak 3 puan, son 7 hafta öncesi %70 ‘’Galatasaray
şampiyon’’ demek olur. Bu yüzden de yarın sabahtan itibaren Trabzon maçına odaklanıp
hafta sonu oraya full konsantre gitmeliyiz…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
22 Mart 2015 Pazar
İnat Olsun Tüm KUŞLARA, And İçtik Şampiyonluğa!!!
Dün akşam bizim
maçın bitiminde özellikle yazmadım yazımı. Bugünü, yani rakiplerimizin
karşılaşmasını bekledim. Çünkü oradan çıkacak sonuçla beraber bundan sonrası için
yapabileceklerimizi ve şampiyonluk şansımızı hep birlikte değerlendirmek
istedim. Şimdi önce düne bizim maça dönelim, sonra da kısaca bu akşamı
yorumlayıp kalan 9 haftadaki şansımızı masaya yatıralım.
Kasımpaşa karşısına
mutlak galibiyet için çıkmış bir Galatasaray vardı dün. Çünkü son 2 haftada
yitirdiğimiz 5 puan, şampiyonluk yolunda çok ciddi bir avantaj yakalamışken bir
anda her şeye sıfırdan başlamamıza sebebiyet vardı. Kaybedilecek 1 puana dahi
tahammülümüzün kalmadığı bir konuma geldik ve maça bu şartlar altında çıktık.
Hamza Hoca son
haftalarda ısrarla sol bekte kullandığı Olcan’ı esas yeri olan sağ açığa kaydırmış,
Alex Telles’e de uzun bir aradan sonra ilk 11’de forma vermişti. Hafta arası
sakatlığı bir kez daha nükseden Burak Yılmaz yedek kulübesinde, iyileşen Hakan
Balta ise Koray’ın yerine stoperdeydi.
İlk 45 dakikada çok
enteresan bir karşılaşma izledik. İki takımda neredeyse savunmanın arkasına
attıkları her uzun topta gollük fırsatlar yakaladı. Açıkçası bir Süper Lig
müsabakasında savunmaların bu denli geniş boşluklar bırakması bir hayli
ilginçti…
Biz bulduğumuz
pozisyonları ne yazık ki değerlendiremedik. Yasin’in de 1 şutu üst direkte
patladı. Ancak Kasımpaşalı oyuncular bu konuda bizden daha becerikliydiler.
Castro ve Tunay’ın ayağından buldukları 2 golle soyunma odasına 2-0’lık
üstünlükle gittiler.
Olcan Adın’ın ilk
45 dakika performansı tek kelimeyle rezaletti! Takımını resmen 1 kişi eksik
oynattı. Yıllardır Süper Lig seviyesinde futbol oynayan bir oyuncunun sahada böylesine
acemice şeyler yapması gerçekten kabul edilemez! Hamza Hoca’nın kalan 9 haftada
Olcan’a hücum hattında tekrardan forma vereceğine pek olasılık tanımıyorum…
Bu kadar kötü bir
performans sergileyen Olcan, doğal olarak ikinci yarıyı göremedi ve yerini
Burak’a bıraktı. Son dönemlerde sakatlığı sürekli olarak tekrarlayan Burak’ı
riske etmek istmeyen Hamza Hoca, baktı ki maç gidiyor mecburen kendisini oyuna
almak zorunda kaldı. Ki isabet böyle oldu.
Burak’ın girmesiyle beraber
sahadaki çehresi değişen Galatasaray, ikinci yarının ilk düdüğüyle birlikte rakip kaleye yüklenmeye başladı.
Soyunma odasında ne olmuş, ne konuşulmuşsa artık, futbolcularımız maçı
çevireceklerine canı gönülden inanmışlardı.
Şans da yüzümüze
baktı ve golü erken bulduk. 51.dakikada sol kanattan Yasinle gelişen
atağımızda, bu oyuncumuzun 6 pasa doğru çıkardığı topu bir anda önünde bulan
Selçuk, sert bir vuruşla meşin yuvarlağı ağlara gönderdi ve aradaki farkı 1’e
indirdi.
Golü erken
bulmasıyla seyirci desteğini de ardına alan takımımız, yüksek özgüven ve
moralle birlikte beraberlik için saldırmaya başladı.
Dakikalar 55’i
gösterirken, o dakikaya kadar sahada hiçbir sorumluluk almadığı için
eleştirdiğim Sneijder’in mükemmel ara pasıyla bir anda derin bir boşluk yakalayan
Yasin, ‘’Al da at diyerek’’ topu penaltı noktası üzerinde bomboş bekleyen Umut’un
önüne yuvarladı. Umut’ta bu ikramı geri çevirmedi ve takımına beraberliği
getirdi.
Skorun 2-2’ye
gelmesi oyuncularımızda müthiş bir moral üstünlük, Kasımpaşa cephesinde ise tam
bir şok etkisi yarattı. Bu maçın lehimize döneceği artık belli gibiydi!
Ve nihayet üstünlük
sayımız da 65’te Kralla geldi. Selçuk’un rakip alana iyi taşıdğı topta sağdan
kaçan Umut’u görmesi, Umut’un da topu ön direkteki Burak’a kaldırması ve Burak’ın
kaleciden önce davranak yaptığı usta işi kafa vuruşu Galatasaray’ımızın
galibiyetini müjdeliyordu.
3-2’den sonraki
bölümde iki takımda daha gol bulabilirdi. Ancak bunu başaramadılar. Hamza Hoca’nın
bu kez gerekli oyuncu değişikliklerini yapması da zamanı doğru kullanmamıza ve
bu doğrultuda süreyi eriterek sahadan çok kritik bir 3 puanla ayrılmamıza yardımcı
oldu. Bizim maçın hikayesi bu şekildeydi
işte. Şimdi gelelim bu akşama: Sonucun her şekilde bize yarayacağı karşılaşmada,
ilk 45’te Fenerbahçe, ikinci 45’te ise Beşiktaş maçı koparabilirdi. Ancak
90.dakikaya kadar 2 takım da girdiği pozisyonları değerlendiremedi. Duraklama
dakikalarına girilmişken, Moussa Sow’la gelen Fenerbahçe golü ‘’Galatasaray yeniden
lider’’ demekti. Bu noktada ezeli rakibimize bir teşekkür borçluyuz sanırım.
Bundan sonrası için
söylenebilecekler ise kalan 9 haftada büyük çoğunluğun kabullendiği üzere ciddi
bir fikstür avantajına sahip olduğumuz gerçeği. 9 maçın 5’ini içerde oyuyoruz,
4 tane de deplasmana gideceğiz. Gideceğimiz deplasmanlar sırasıyla Trabzon,
Akhisar, Mersin ve Rize. Trabzon maçı dışındaki 3 deplasmandan da galibiyetle dönmemiz
sürpriz olmaz. İçerideki 5 maçımızda da Başakşehir karşılaşmasında olduğuz gibi
herhangi bir süprize mahal vermezsek, şampiyon olmamız işten bile değil. Yeter
ki Hamza Hoca daha fazla hata yapmazsın ve takımın öyle ya da böyle 9-10
haftadır doğru bir şekilde işlemekte olan düzenine çomak sokmasın!
Taraftar inandı, futbolcular
inandı, camia inandı… Bence artık sen de sadece inan ve bu doğrultuda hareket
et Hamza Hocam!!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
Etiketler:
beşiktaş,
Burak Yılmaz,
castro,
fenerbahçe,
galatasaray,
hakan balta,
hamza hamzaoğlu,
kasımpaşa,
moussa sow,
olcan adın,
selçuk inan,
spor toto süper lig,
tunay torun,
Umut Bulut,
yasin öztekin
14 Mart 2015 Cumartesi
Hamza Hoca'dan Altın Tepsiyle İkram!!!
Yavaş yavaş ligin final haftalarına gelinirken
rakiplerinizden ziyade sizin mümkün olduğunca az puan kaybetmeniz önemli olan.
Çünkü liderseniz ve diğer 2 rakibinize oranla ciddi bir fikstür avantajınız söz
konusuysa, kendi maçlarınızı birer birer kazanmak ve tabiri caizse kendi
göbeğinizi kendiniz kesmek durumundasınız!
Geçen hafta
Fenerbahçe’ye karşı alınan mağlubiyete hiçbirimiz ses çıkarmadık. Çıkaramazdık
da. Neticede derbi maçtı ve 16 yıldır orada kazanamadığımız gerçeği vardı
ortada. Bu doğrultuda da ‘’Zaten biz bu haftaya 0 yazmıştık’’ diyerek bundan
sonrasına konsantre olmaya başladık.
Hamza Hamzaoğlu’nun
bu akşam sahaya çıkardığı on bir yani galip geldiğimiz son 3-4 maçın on biri,
çok net bir şekilde geçen hafta Kadıköy’de maça yanlış kadroyla başladığını
kabullenişidir! Kafanızda her ne plan olursa olsun Alex Telles’i sol açık, Umut
Bulut’u da sağ açık oynatamazsınız çünkü! Hamza hoca bunu yaptı ancak 1 hafta
sonra yaptığının yanlış olduğunu kabullenmek zorunda kaldı.
Maçın başlamasıyla
birlikte devrenin sonuna kadar topun ve oyunun hakimiyeti genel olarak
bizdeydi. Oyuncularımız ellerinden geldiğince topu rakibe vermemeye ve kendi
ayaklarında tutmaya çalıştılar. Ağırlıklı olarak kanatları kullanarak rakip
kalede pozisyonlar bulmaya uğraştık ancak bunda çok başarılı olamadık.
Başakşehir savunması yanlardan gelen ortaları iyi karşıladı çünkü. Tek bir
pozisyonda bu başarıyı gösteremediler, onda da golümüz geldi. Dakikalar 43’ü
gösterirken Sabri’nin sağdan gönderdiği ortaya Selçuk’un vurduğu müthiş vole
takımımızı 1-0 öne geçirdi.
Hamza Hoca
döneminde genellikle karşılaşmaların ilk 10-15 dakikasında golü bularak
rahatlayan takımımız bu kez biraz daha geç erişti üstünlük sayısına. Ancak yine
de devreyi önde geçmemiz ikinci 45 dakika adına moral oldu bize.
Sabri muhtemelen
sakatlanmış olacak, ikinci yarı başlarken sahaya çıkamadı ve yerini Tarık’a
bıraktı.
Sabri’siz
Galatasaray bu devreye de iyi başladı. Yine oyunun hakimiyetini ele aldık ve
ilk yarıda erken bulamadığımız golü bu kez geciktirmedik. 49.dakikada sol
kanattan gelişen atağımızda Yasin çizgiye doğru indi ve topu kale sahasına
çıkardı. Kaleci Volkan Babacan’ın müdahale edemediği meşin yuvarlığı bomboş
durumdaki Umut Bulut filelere gönderdi.
Başlarda zor geçecek
gibi görünen karşılaşma, ilk devrenin sonunda, ikinci devrenin de başında gelen
2 golle bir anda koptu gibi oldu. Hatta muhtemelen farkı arttırız diye
düşündüm. Tabi biraz sonra Hamza Hoca’nın yapacaklarından bi haberdim o
sıralar…
Son yarım saate
girdiğimiz bölümde, sahanın iyilerinden ve henüz 10 saniye önce az daha gol
olacak şutunu kaleci Volkan’ın güçlükle kornere çeldiği Yasin’i, tel tel
dökülen Bruma ve son dönemlerde olduğu gibi bu akşamda takımına 5 kuruşluk
katkısı olmayan Sneijder dururken oyundan almak, Hamza Hoca’nın hangi
mantığının, hangi düşüncesinin eseriydi inanın çok merak ettim!
Haftalardır
kazanırken bile hemen her maçın ardından ‘’Hamza Hoca’nın oyuncu değişiklikleri
bu akşam da yanlıştı’’ cümlesini sarf ettiğimi hatırlıyorum. Yineliyorum, Hamza
Hoca’nın oyun okuma ve oyuna müdahale etme konusunda çok ciddi eksikleri var.
Bugüne kadar hep şans bizimle beraberdi ve bu yanlış müdahalelere rağmen
kazandık. Ancak 2 haftadır rüzgar terse dönmeye başladı!
Yasin’in oyundan
çıkışı ve Dzemaili’nin girişi, bir anda sahadaki tabloyu 180 derece terse
döndürdü. 65 dakika boyunca rakibinin baskısını ve hakimiyetini kabul etmek
zorunda kalan Başakşehir takımı esaretten kurtularak oyunsal üstünlüğü ele
geçirdi ve kalemize yüklenmeye başladı.
Yaptığı anlamsız
değişiklikle takımın tüm dengesini alt üst eden Hamza Hoca, bu hatası yetmezmiş
gibi Başakşehir’in yüklenmeye başlamasını da göremedi ve 3. değişiklik hakkını kullanma
gereği duymadı! Buna karşılık Abdullah Avcı’nın Mehmet Batdal hamlesi takımına
golü getirdi!
Skorun 2-1’e gelmesi
bile Hamza Hoca’nın takımını sahadan 9 kişi bırakan Bruma yeteneksiziyle
Sneijder vurdumduymazından vazgeçmesi için yeterli olmadı! Ne de olsa
Hamzaoğlu’da Fatih Terim’in öğrencisiydi ve ondaki ‘’takıntı’’ hastalığı
kendisinde de olmalıydı!
Dakikalar 85’i
gösterirken ne tesadüftür ki, Abdullah Avcı’nın yine oyuna sonradan soktuğu bir
başka isim Enver Cenk Şahin takımına beraberlik sayısını getirdi! Tabi bu gol
hepimizde tam analımyla şok etkisi yarattı!
‘’Kazandık’’
dediğimiz maçın 2-2’ye gelmesi seyirciyi de isyan ettirdi. Haftalardır düzenli
olarak şans bulduğu halde kendini geliştirmek bir yana her geçen gün biraz daha
gerileyen Bruma, bugün de sahada yokları oynayınca bir dönem Selçuk ve Burak’ın yaşadığı gibi seyircinin hedefi haline geldi ve topu her ayağına aldığında yuhalanmaya
başladı. Peki burada kabahat kimin? Bruma’nın mı? Bence kesinlikle değil. Bu
durumun sorumlusu da Hamza Hamzaoğlu’dur! Yasin’i çıkaracağına Bruma’yı
çıkarsaydı şayet hem Bruma sahayı her şeye rağmen alkışlarla terkeder ve
taraftar protestosuna maruz kalmazdı, hem de kalıbımı basarım ki bu maç 2-2’ye
falan gelmezdi! Bravo sana be Hamza Hoca!
Bundan sonra Türk
Telekom Arena’da oynayacağımız karşılaşmalarda, işlerin yolunda gitmemeye
başladığı anlarda, seyircinin ortak tepki noktası Bruma olacak. Ölmez sağ kalırsak
hep birlikte göreceğiz bunu…
2-2’den sonra bile
kenardaki tek hücumcu Pandev’i oyuna almaya yeltenmeyen Hamza Hoca beraberliğe
razıydı demek ki! Yazık günah…
Bugün fazlasıyla hak
ettiğimiz ve kazandığımız bir karşılaşmayı, Hamza Hamzaoğlu’nun haftalardır
süregelen anlamsız değişikliklerinden birisi neticesinde 2 puan bırakarak
noktalamış olduk. En başta da söylemiş olduğum gibi şampiyonluk yolunda son
viraja girdiğimiz ve her puanın altın değerinde olduğu şu haftalarda 2 maçta 5
puan kaybetmemiz, hele hele bu akşam kendi sahamızda berabere kalmamız,
şampiyonluğu Fenerbahçe’ye altın tepsiyle sunmaktan başka bir şey değildir. Pek
zannetmiyorum ama umarım Hamza Hoca bu akşam yaptığı hatanın takımına ne denli
pahalıya patladığının farkına varmıştır ve bundan önemli dersler çıkarır...
Artık geride 10 maç kaldı ve Galatasaray 4.yılızı gerçekten istiyorsa 10’da 10 yapıp 30 puan almak zorunda. Şu saatten sonra şampiyonluk için 29 bile yetmeyecektir çünkü!
Artık geride 10 maç kaldı ve Galatasaray 4.yılızı gerçekten istiyorsa 10’da 10 yapıp 30 puan almak zorunda. Şu saatten sonra şampiyonluk için 29 bile yetmeyecektir çünkü!
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
8 Mart 2015 Pazar
Elbet Bir Gün Biter Bu Hasret...
Geçen hafta rakiplerimizin puan kaybı yaşamaları, şampiyonluk
yolunda bize ciddi bir avantaj getirmişti. Ve bu doğrultuda da aldık elimize
kağıt kalemi, başladık puan hesabı yapmaya. Ben Fenerbahçe maçına hiç
tereddütsüz 0 yazmıştım. Hayatın içindeki bazı gerçekleri kabullenmek
zorundayız maalesef. Son yıllarda Fenerbahçe’nin Kadıköy’de bize karşı ezici
bir üstünlüğü söz konusu. Ve bu durum en azından şimdilik değişeceğe
benzemiyor. Hee elbet hep böyle gitmeyecek, rüzgar bir gün terse dönecek, ancak
şimdilik öyle bir şey söz konusu değil…
Aldığımız
mağlubiyet şampiyonluğa olan inancımızdan bir şey eksiltmedi, eksiltmez de
zaten. Hala lideriz, hala en büyük avantaj sahibi biziz. Dolayısıyla da
ümitlerimiz geçen haftayla aynı seviyede.
Hamza Hoca bugün pek
tahmin edemeyeceğimiz bir on bir tercih etmişti. Semih’in yokluğunda son 4-5
maçtır düzenli oynayan Chedjou-Koray ikilisini bozmuştu mesela. Muhtemelen,
Koray bu maçın ağırlığını kaldıramayabilir diye düşündü ve bu tarz maçları çok
daha fazla oynamış olan Hakan Balta’yı tercih etti.
Bir süredir
oynatmadığı Alex Telles’e yeniden şans verip hem de sol açığa koyması gecenin en
büyük süprizi oldu herhalde. Aynı şekilde Umut Bulut’un sağ açık oynaması da bir
başka süprizdi. Herhalde sahaya böyle enteresan bir kadroyla çıkıp Fener’i
şaşırtmak istedi Hamza Hoca…
Fenerbahçe son 15
yıldır bizi Kadıköy’de düzenli olarak yenerken, oyuna çok hızlı başlayıp ilk 20
dakikada golü bulmaları en önemli özellikleriydi. Bugün belki de çok uzun bir
zaman sonra o istedikleri başlangıcı yapamadılar. Bu sefer ilk 20 dakikalık
bölüm tamamıylen bizim kontrolümüzde geçti. 2 de net fırsattan yararlanamadık.
Soldan Telles’in
yaptığı ortada boşa çıkan Volkan’ın yerde kalması sonucu, Selçuk’un önüne düşen
topa yaptığı vuruş beni gol diye yerimden fırlattı ki, Volkan’dan müthiş bir
refleks geldi. O topa nasıl yetişti, oraya nasıl uçtu cidden anlayamadım.
Gerçekten alkışlanacak bir kurtarış yaptı Volkan…
Birkaç dakika sonra
bu kez Burakla başka bir fırsattan yararlanamadık. Umut Bulut’un defansın
arkasına attığı top bir anda Burak’ı Volkanla karşı karşıya bıraktı. Ancak
Kral’ın ceza sahasına girerken yaptığı aşırtma ne yazık ki ağlara gitmedi…
20.dakikada sonra
Fenerbahçe yavaş yavaş kontrolü ele almaya başladı ve oyunu bizim yarı
alanımıza yığdı. Devrenin sonuna kadar topu kendilerinde tuttular ve
savunmamızda boşluk aradılar. Bu doğrultuda da sürekli olarak ama yerden ama
havadan topu ceza sahamıza göndermeye çalıştılar.
Kadıköy’deki
senaryo hemen her sene 3 aşağı 5 yukarı aynıdır zaten. Maçın başında pozisyonları
biz buluruz, 2-3 net fırsat kaçırırız, ondan sonra Fener kalemize geldiği ilk
atakta golü bulur ve maçı alıp götürür… Bu sefer tek fark, ilk devre kalemizi
savunmayı başarabildik. Çok net bir pozisyon da vermedik.
Devrenin sonunda stoperde
iyi oynayan Hakan Balta’nın sakatlanması bizim için kötü oldu. Çünkü futbol
bilgisi, bir savunma oyuncusu için yüksek seviyedeki top tekniği ve tecrübesi
bu tarz maçlarda oyunu götürmesi için yeterli oluyor. Yerine giren Koray ise az
önce saydığım etkenlerin hepsinde Hakan Balta’ya göre bir hayli geride...
İkinci 45 dakika yine
bizim kontrolümüzde başladı. Top bizde ne kadar fazla kalsa o kadar iyiydi
bizim için. Bi 10-15 dakika kadar yapabildik bunu. Ancak 60’tan itibaren kontrol
bir kez daha Fenerbahçe’ye geçti. Bunun farkına varan Hamza Hoca’da oyuna
müdahele yaparak Telles-Yasin değişikliğine gitti. Tamam, Telles belki pek
etkili değildi ancak sağ çizgide kaybolan Umut Bulut ve amatör futbolcular gibi
aldığı her topu rakibe atan Sneijder’de 90 dakikayı tamamlamayı hak etmediler
bence!
60-75 arası bölümde
Fenerbahçe 3-4 kez golle burun buruna geldi. Moussa Sow’un şutunda Muslera’nın
mükemmel kurtarışı, Emenike’nin direği yalayarak auta giden kafası ve Emre Belözoğlu’nun
üst direkten dönen serbest vuruşu Fenerbahçe’nin gole çok yaklaştığı
pozisyonlardı. Hatta Emre’nin frikiğinde direkten dönen topu bomboş kaleye
gönderemeyen Kuyt, taraftarına hepten saç baş yoldurttu.
Son 15 dakikada,
her iki devrede de baskı kurduğu bölümlerde golü bulamayan Fenerbahçe, hem
demoralize olmaya hem de yorgunluğun da etkisiyle oyundan düşmeye başlamıştı
ki, gecenin en kötüsü Sneijder’in rakip üzerinde ciddi baskı kurduğumuz anda
yaptığı pas hatası, o topun dönüp kalemizde gol olmasına neden oldu! Yukarıda
da söylemiş olduğum gibi bu akşam BAL (Bölgesel Amatör Ligi) seviyesinde
oynayan Sneijder, rakip yarı alana çok adamla gittiğimiz bir anda kalktı topu
rakibe verdi ve takımına golü yedirdi… Tabi Sabri’nin geri dönemeyerek yerini o
kadar boş bırakışı, Muslara’nın kapattığı köşeden yemesi vs de cabası…
80 dakika boyunca
istediğiniz gibi giden bir karşılaşmada, tam ‘’Fener yoruldu’’ dediğiniz
anlarda kalenizde golü görmeniz, sizde yıkım etkisi yaratır şüphesiz. İşte
bizim oyuncularımıza da aynısı oldu...
Santradan hemen
sonra Fener ceza sahası içinde oluşan karambolde, 3 kişiden sıyrılıp bir anda 5
metre mesafede Volkanla karşı karşıya kalan Yasin’de topu ağlara gönderemeyince,
Fenerbahçe’yi bu sene de Kadıköy’de yenemediğimiz gerçeğini kabullenmek zorunda
kaldık…
En başta da
söyledim, geçen hafta Beşiktaş’ın 3, Fener’in de 4 puan önüne geçtikten sonra
kalan haftalar için puan hesabı yaptığımda bu akşama direk 0 yazmıştım zaten.
Buna rağmen bendeki hesap ‘’Galatasaray şampiyon!’’ diyor. Hee olur mu olmaz
mı, onu kalan haftalar gösterecek. Ancak yineliyorum, hala 3 takım arasında en
avantajlı olan biziz ve en önemlisi de kimsenin puan kaybetmesini beklemek
zorunda değiliz. Bizim kendi maçlarımızı kazanmamız herşeye fazlasıyla yetecek!
Son sözlerim Wesley
Sneijder’e: Biz onu çok sevdik. Geldiği günden beri de hep destek verdik. Ancak
geride kalan 2.5 yılda, 25-30 metrelerden attığı jeneriklik goller dışında
hiçbir katkısı olmadı bu takıma! Ne herhangi bir maça oyunsal anlamda
ağırlığını koydu ne de gerçek bir ‘’10 numara’’ gibi oynayıp bizleri mest etti.
Kimse kusura bakmasın ama ‘’10 numara’’ sıfatıyla transfer edilmiş, hali
hazırda hala avrupa’nın en iyi oyuncuları arasında gösterilen ve takım içi
dengelerin çok çok üzerinde bir maliyete oynayan oyuncudan çok daha fazlasını
beklerim ben! Cevad Prekazi’nin oyuna ağırlığını koyuşunu, Tanju Çolak’a attırdığı
nefis golleri, Gheorghe Hagi’nin 5 sezon boyunca bizleri büyülercesine
yaptıklarını, Cassio Lincoln’ün Lincoln gibi oynadığı o yarım sezonluk
serüveninde bizlere sunduklarını görmek isterim en azından. Madem ki yıldız
futbolcusun, madem ki bu takımın ‘’10 numarası’’sın, o zaman yıldız futbolcu
gibi ‘’10 numara’’ gibi oynayacaksın! Kusura bakmayın ama 90 dakika boyunca sahada
gezip, aldığın her topu rakibe verip, ondan sonra maçın sonlarına 30 metreden 1
şut sıkıştırıp golü bulmakla olmuyor bu işler! Sneijder sahada takımını
rahatlatsın, oyunun sıkıştığı anlarda pas trafiğini yönetsin, rakip savunmayı
hataya zorlayacak işler yapsın; varsın bana 30 metreden o golü atmasın... İnanın
o zaman çok daha değerli, çok daha kıymetli olur benim için…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
Etiketler:
alex telles,
aurelien chedjou,
Burak Yılmaz,
dirk kuyt,
fenerbahçe,
galatasaray,
hakan balta,
koray günter,
Umut Bulut,
volkan demirel,
Wesley Sneijder,
yasin öztekin
3 Mart 2015 Salı
Moraller Yerinde, Akıllar Fener'de
Belki de en son söylemem gerekenle başlayayım: Bugün Ziraat
Türkiye Kupası standartlarına göre mükemmele yakın bir Galatasaray vardı
sahada. 90 dakikanın tamamında bir an olsun gevşemeyen, aynı disiplinle oyunu
sürdüren, iştahını, hırsını, isteğini asla yitirmeyen ve maçın her anında golü
düşünen bir Galatasaray...
Açıkçası hafta sonu
Fenerbahçe’yle belki de sezonun en kritik maçını oynayacak takımımızın
Manisaspor’a karşı işi böylesine sıkı tutacağını düşünmüyordum. Tamam, sahaya
çıkan takım as takım değildi belki. Ancak ne olursa olsun, mücadele azmi ve
ortaya konan futbol takdir edilecek türdendi bence.
Savunmamıza pek iş
düşmedi. Dolayısıyla ilk yarıda Semih-Hakan, ikinci yarıda da Yekta-Hakan
ikilisi oldukça rahattılar. Onların yanıına kaleci Sinan Bolat’ı da
ekleyebiliriz. Geriye kalan 7 oyuncumuz ve sonradan oyuna dahil olan Sinan
Gümüşle Olcan, farklı galibiyet için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar
diyebiliriz herhalde.
Direkten dönen 3
topa ve kaçan en az 7-8 net fırsata rağmen sahadan 4-0 gibi farklı bir neticeyle
ayrılmak cidden göz kamaştırıcı. Karşı takım ister Manisaspor olsun, ister bir
başkası. Sonuçta Beşiktaş, Trabzonspor gibi büyüklerin havlu attığı turnuvada
buralara kadar gelmiş olmak da bir başarı. Dolayısıyla, rakibi ‘’Manisaspor
işte’’ deyip o kadar basite indirgeyemeyiz.
Bugün takımda birden
fazla iyi isim vardı ancak Blerim Dzemaili biraz daha ön plana çıktı. Bütün gol
pozisyonlarının içinde vardı bir kere. Sürekli golü kokladı, istedi. Kaleciden
seken hemen hemen her topu tamamlamaya çalıştı. 1 gol attı, 1 de penaltı
yaptırdı… Uzun zamandır forma giymediğini de hesaba katarsak, Melo’nun
yokluğunda ortaya koyduğu bu performans cidden sevindirici.
Oyunda kaldığı süre
boyunca Sneijder’de oldukça istekli ve etkiliydi. Tıpkı Erciyes maçında olduğu
gibi yine bir füzesi direkte patladı. Onun performansı da Fenerbahçe derbisi
öncesi umut verici.
Pandev’de golü çok
istedi bu akşam. Sürekli olarak aradı. Nihayet son yarım saatte de buldu
golleri. Yaptığı 2 kafa vuruşu da 1.sınıftı. Daha önce de söyledim, Ziraat
Türkiye Kupası’nda oynadığı hemen her maçta gol ve goller atan Pandev, lig
maçlarında da süre almayı hak ediyor bence. En azından Umut Bulut’a, Bruma’ya
verilen şansların yarısı da olsa kendisine verilmeli diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, bugün
her anlamda benim beğenimi kazanan ve Fenerbahçe maçı öncesi bizlere umut veren
bir Galatasaray izledik. Elde edilen 4 gollü galibiyet, 1 ay sonra oynanacak
rövanş karşılaşmasını da bir nevi formalite haline getirmiş oldu. Şimdi
yükselen morallerle beraber yavaş yavaş bütün konsantrasyonu Fenerbahçe üzerinde
toplama ve 16 yıllık hasrete son verebilme adına gerekli analizlerle uğraşma zamanı
artık…
e-falanfilan yazarı: Kerem ZÜLFİKAR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)